Halid Berri
TT

Mansur Abbas: Taktik cümle

Haklılar, ancak Mansur Abbas liderliğindeki İslamcı partinin İsrail hükümetine katılmasındaki çelişkiyi kimler vurguladı? İslamcılar İsrail’de devlet saflarına katılanlara her zaman hain yaftası yapıştırdılar, şimdi ise Filistin toplumundan hükümete katılan ilk bağımsız parti olarak onlar ön safta yer alıyorlar.
Haklılar, ancak İslamcıların, müttefiklerinin toprakları dışında oldukça Batılı askeri üslere karşı medya kampanyaları yürüttüklerini gördük. Sadakat ve masumiyet iddiasında bulunduklarını, ardından Türkiye'nin NATO üyeliğiyle övündüklerini, İsrail ile ilişkisini bilgelik olarak nitelediklerini gördük. Toplumlarımızdaki toplumsal açılımları hedef aldıklarını, sonra da kendilerini feminist, eşcinsel ve etnik çeşitliklere ait lobilerde hoşgörünün sesi olarak sunduklarını gördük.
Burada açıklığa kavuşturulması gereken nokta, Mansur Abbas'ın bu hamlesinin bunun ötesinde olduğu, bunu umursamadığı, aksine kendisine yöneltilen eleştirileri kendi lehine siyasi bir kaldıraç olarak kullandığı. Böyle bir adımla, kendisini ve akımını, gerçekten cesur adımlar atabilen ve zor kararlar alabilen bir unsur görüntüsünde sunuyor. Bu, sahadaki sağlamlılığına ve “liderliği” icra etmesini sağlayan gerçek bir popüler tabana sahip olduğuna dair bir metafor.
Bir gerçeklik başka bir gerçekliği ortaya çıkardığından bu aynı zamanda, Filistin toplumunu ifade eden diğer seçkinlerin, Filistinli solcu ve milliyetçi seçkinlerin, şaşırtma ve siyasi yaratıcılık yeteneğini kaybeden, çağdaş versiyonları İslami akımların kuyruğuna takılmakla yetinen solun ve Arap milliyetçiliğinin bölgesel uzantılarının zayıflığının bir göstergesi. Mansur Abbas, bu seçkinlerin benzer adımlar atma konusundaki acizliklerini, İslamcıları bu adımları atmaktan caydırmak ve bunun için onlara şantaj yapmaktaki yetersizliklerini gösterdi.
Aynı şeyi İslamcı saflara mensup olmayan bir kişi yapmış olsaydı maruz kalacağı eleştirilerin, ihanet suçlamalarının, günlük basında hakkında çıkacak haberlerin, kanallarda yayınlanacak şiirlerin ve tumturaklı konuşmaların boyutunu bir düşünün. Bunu ikiyüzlülük olarak görebilirsiniz, belki de haklısınızdır, ancak siyasette bu önemli değil. Diğerleri onu güç, nüfuz ve liderlik gücü olarak görebilirler. Bunlardan bazıları da Mansur Abbas’ın birinci ve onu takip eden mesajında hitap ettiği kişiler.
Abbas’ın ikinci mesajı şuydu; İslamcılar, bölgesel muhaliflerinin iddia ettiği gibi değiller, ellerini uzatmaya hazırlar. İsrail'de, en büyük düşmana ellerini uzattılarsa, başkalarına neden uzatmasınlar?!
Bu, bölgesel siyasi elitlerin önceki nesillerden miras aldıkları kavramları, tabirleri ve siyasi teamülleri aşamadıkları ve sonraki nesillere öğretmek istedikleri bir zamanda gerçekleşiyor. Söz konusu seçkinler böyle yaparak Arap milletine büyük bir hizmette bulunduklarına inanıyorlar. Bununla kalmayıp barış adımını atan herkesi bir de ihanetle itham ediyorlar.
Solcu ve çağdaş Arap milliyetçisi çevrelerden derinden şüphelenmeye başladığım, medya ve insan hakları örgütlerindeki ittifaklar haritasının yanı sıra önceki yılların deneyimi bana bunların İslamcılığın örgütsel kollarından başka bir şey olmadıklarını öğrettiği için, her iki tarafta da olup bitenleri spontane değil, uyumlu eylemler olarak görmeye başladım.
İttifakın solcu ve Arap milliyetçisi kanadının işlevi, İslamcılar dışında hiçbir tarafın manevi otoriteye sahip olmadığını kanıtlamak. Yaratıcı politik tahayyüle meyilli olduğu sezilen ülkelere ve bireylere karşı kampanya yürütmek. Rakiplerimizin ezberlediği ve girilen her maç ile nihayetinde başarısızlığı kanıtlanmış aynı planı tekrar etmemizi isteyen bir spor eleştirmeni gibi oldular. Bu eleştirmen dürüst bir danışman değil, aksine sizi yarışın dışında bırakmak ve yarışta kalma gerekçenizin olmadığını kanıtlamak isteyen bir takımın üyesi. Kültürel elitlerimiz arasında böyle birçok kişi var. Örgütlenmede İslamcı, sloganda solcu ve Arapçı. İslamcılar güvenlik kurumlarına sızmakta istedikleri ölçüde başarılı olamadılar, ancak medya ve kültür kurumlarına, edebi seçkinlerin arasına sızmayı büyük ölçüde başardılar.
Mansur Abbas ve İslamcılar tarafından gönderilen iki mesaj sadece bu komplocu etkenlerle  mi motive ediliyor?
Hayır. İslamcılar aynı zamanda iktidar arzusu duygusunu da tekellerine almış durumdalar. Bunu gerçekleştirmek için takip ettikleri bir yol da var. Son sıçramaya hazırlık olarak toplumsal gücü ele geçirmekle başlayan bu yol, kamuoyunun kontrolünü ele geçirmeye ve elitleri kendi hesaplarına istihdam etmeye varıyor. Olumlu yanı, bu güç arzusunun, siyasi akımda sorumluluk alma isteğini doğurması ve bunun da onu pragmatik seçeneklere açık hale getirmesi. İslamcıların bu durumunu siyasette bir karikatüre dönüşen solcu ve Arap milliyetçisi seçkinlerin durumuyla karşılaştırın. Bu ikincisi, sorumluluk üstlenmekten kaçan, ama aynı zamanda sorumluluk üstlenenleri sabah akşam küçük görmekten çekinmeyen bir ergen gibi. Sorumluluk üstlenmek isteyenlerden biri bakan olduğunda, ithamlarının ve ihanet suçlamalarının hedefi ve düşmanı haline geldiği bir ergen. Ne var ki bu tavırları, işgalci otoriteye değil, ulusal otoriteye. Her şey imkansız ya da hiçbir şey sorumluluktan muaf değil.
Mansur Abbas, ister Netanyahu ister Bennett liderliğinde olsun, herhangi bir hükümete katılmaya hazırdı. İçeriye, İsrail'deki Filistin toplumuna verdiği mesaj basit. Sıradan yaşamınızda size günlük kazançlar gerçekleştirmek için buradayım. Siyasette bundan daha büyük bir amaç yok. Gazeteci olarak İsrail'de farklı koşullarda gerçekleşen üç hadiseyi takip ettim: savaş, seçim ve Papa'nın Beytüllahim ziyareti. Bu, gerek İsrail gerekse Batı Şeria'da Filistin toplumunun farklı sınıflarıyla tanışmamı sağladı. Aktivist olmayan, sıradan insan Filistinliler, çocuklarını okullara gönderiyor, kahvaltı, öğle ve akşam yemeği hazırlıyor, elektrik ve su faturalarını ödüyor ve tüm bunları yabancı medyanın onları sınırladığı Filistin davasıyla dengeliyorlar. İsrail içindeki Filistinlilerin sayısının iki milyona yaklaştığını hatırlayın ve bu sayıyı medyada gördüğünüz veya siyasi “faaliyetlere” katılan seslerin sayısıyla karşılaştırın.
Geride cevaplamadığım bir soru kaldı; Mansur Abbas'ın mektuplarına adresini yazdığı diğer taraflar kim?
İbrahim anlaşmaları, bölgesel güçlerin barışı reddedenleri baypas etme ve marjinalleştirme güçlerini kanıtladı. Nükleer anlaşmanın çökmesi, İran'ın kırılganlığını ve Demokrat yönetimin tavizlerini hak etmediğini ortaya çıkardı. Bu, Trump'tan önce ve sonra gelen Biden için ek bir zorluk yarattı. Mansur Abbas'ın adımı, paradoksal bir şekilde, kendisini nükleer anlaşmada hem İran hem de Biden'ın hizmetinde olarak sunuyor. İslamcılar kendilerini siyasi açıdan önemli bir kart olarak yeniden konumlandırıyorlar. Bunun siyaset maçında "hileli" bir hamle olduğunu inkar edemeyiz.