Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Doha, Kahire’ye Ankara’dan daha yakın

Bir gün gelecek, bu bölgeyle ilgilenenler buradaki gelişmelerin tarihçesini yazacaklar. Sıra, bu yılın başında Suudi Arabistan’ın el-Ula kentinde düzenlenen Körfez zirvesini yazmaya geldiğinde biraz duracaklar. Tabii ki bir Körfez zirvesi olarak türünün ilk örneği olduğu için değil. Zira seksenli yılların başlarında altı başkenti olan Körfez İşbirliği Konseyi’nin gün ışığına çıkmasından bu yana birkaç tane benzer zirve düzenlendi.
Bu yıl el-Ula’da düzenlenen Körfez zirvesi, şimdiye kadar yapılmış bütün Körfez zirvelerinden farklı görünüyordu. Şöyle ki bu zirve, Hem Körfez ülkelerinin başkentleri ile Doha, hem de Doha ile Kahire arasında ortaya çıkan netice açısından farklıydı. Bundan sonra Kahire, el-Muizz’e aralarında uzun süredir var olmayan ve iki ülke arasında karşılıklı kullanılmayan siyasi terimlerle hitap etmeye başladı.
Mısır’ın bugünlerde bildiği Katar’ın, el-Ula zirvesinden önceki Katar olmadığı, Arap başkentleriyle ilişkisi üç-dört yıldan fazla zamandır kesilmiş olan Katar olmadığı rahatlıkla söylenebilir. El-Ula zirvesi zamanında gelmeseydi, Katar ile Arap başkentleri arasındaki kopukluk Musa aleyhisselam’ın asası gibi önüne geleni yutacaktı.
Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman birkaç ay önce Kahire’deydi. Ziyaretinin nedeni ise Arap Birliği Ligi’ni bakanlar düzeyinde toplantıya davet edilmesiydi. Şeyh Muhammed bin Abdurrahman bu toplantıya gelmek zorundaydı. Çünkü ülkesi şu anki Arap Devletleri Ligi’ndeki bakanlar komitesine başkanlık ediyor.
Bu olay Mart ayının başlarında gerçekleşti. Görüşülen konu ise Arap Devletleri Ligi Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt’ın görev süresinin yenilenerek 5 yıl daha uzatılmasıydı. Böylece ilk döneminde kaybetmiş olduğu zamanı telefi edebilir ve bu büyük ulusa yönelik bölgedeki kurtların tacizini püskürtecek tutarlı bir Arap Birliği’ne ihtiyaç duyulduğu bir zamanda vatanının kendisinden istediğinden daha fazlasını sunma imkanına sahip olabilirdi.
O sıra Katarlı Bakan ile Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri arasında özel bir görüşme yapıldı. Toplantı Şukri’nin ofisindeydi. Toplantı ile ilgili Mısır basınında yayınlanan fotoğraflar, onları iki rakipmiş gibi, şartlar onları zorla aynı yerde durmaya mecbur bırakmış, içlerinde bulundukları atmosfer kendileri için hazırlanmamış, ortamdaki siyasi hava elverişli değilmiş ve üzerinde durdukları zemin sanki yeterince sağlam değilmiş gibi gösteriyordu.
Şimdi bir kimse dönüp o fotoğraflara bakarsa söylediğim şeyleri iki bakanın çehresinde somut halde bulabilir. Hatta yüz hatlarına çıplak gözle bakan kimse söylediğim şeyleri bulmadan önce resmin derinliklerinde iki yüze ait bir şeyi hissedecektir. Bu yüzlerin özellikleri, bir yetkili, kamera karşısına geçtiği zaman genellikle ortaya koyduğu tabloyu sergilemiyorlar.
Genelde bir yetkili, kamera karşısına geçtiğinde yüzünü bir gülümseme kaplar. Kameralar ona yönelince yetkili, yüzüne yayılan gülümsemesini gösterir ve yüz kasları kendiliğinden açılır. Gülümseyecek durumda olmasa bile böyle tepki verir. İçindeki duygular onu farklı yöne itse de mütebessim tavrından taviz vermez.
Gel gelelim ki bu iki bakanın yüzleri son derece katı görünüyordu. Hayattan ve duygulardan yoksun gibiydi. Ancak bu iki şahsın da diplomat olduğu için bu tavrı takındıkları söylenebilir. Zira diplomasinin, kurallarını dayatan katı bir protokolü olduğu için diplomatlar dünyasında her hareketin, her bakışın, her davranışın bir anlamı vardır. Diplomat, tam olarak neyi göstermek istiyorsa ne fazla ne eksik onu gösterebilir. Durumu aşırı tepkiler olmadan ifade etmekle yetinir. Peki, o zaman Kahire ve Doha’nın Dışişleri Bakanları olan bu iki diplomat arasındaki durum nedir? Uzun bir süre sonra bir araya gelen bu iki bakan arasında bildiğimiz kadarıyla ne oldu?
Bu görüşme üç ay önceydi. Aralarında her ne geçti ise onları el-Ula zirvesi sonrasındaki aşamaya hazırlıyor gibiydi. Bu hafta Doha’da yaptıkları toplantı için yayınlanan resimle Kahire’deki o resmi yan yana koyarsanız, iki ülke arasındaki ilişkilerin o zamandan bu yana olumlu yönde ilerlediğini resimlerden anlayabilirsiniz. Resme, gözle görülür bir sıcaklık ve önceki toplantının bulutlu ortamında görmediğimiz bir gülümseme yansıyor. Geri dönen Katar, Mısır’dan farklı bir şekilde bahsediyor. Mısır’ın, Arap dünyasını doğru şekilde çekip çeviren bir kardeş olduğunu belirtiyor. Bunu, geçmişin üstesinden gelmek ve kardeşi Mısır ile farklı bir seviyeye ulaşacakları bir geleceğe adım atmak istediği için yapıyor.
İki taraf, ulaşmak istedikleri seviye için üç temel konu üzerinde anlaştılar. Birincisi, iki başkent arasındaki iletişim, ikincisi, bölgede istikrarın sağlanması, üçüncüsü ise birbirlerinin iç işlerine karışmamak için ciddi bir taahhüt.
Samih Şukri, el-Cezire’ye verdiği bir röportajda, iki ülkenin geçmiş sayfaları kapatmak ve yeni bir sayfa açmak için gerekli olan siyasi iradeye sahip olduğunu söyledi. Bu ifade iki ülke arasındaki uzun ilişkilerin sonucu olarak sahadaki çalışmaların zaten başlamış olduğunu gösteriyor.
Bu çalışmalar çerçevesinde, Bakan Muhammed bin Abdurrahman geçen ay Kahire’yi ziyaret etti. Bu ziyarette Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad’dan aldığı, Cumhurbaşkanı Sisi’yi, Doha’yı ziyaret etmeye davet eden bir mektubu Cumhurbaşkanı Sisi’ye teslim etti. Şeyh Temim de iki gün önce Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’yi kabul etti ve Kahire’yi ziyaret etmesi için benzer bir davet aldı.
Bu ayın başında Katar’ın Moskova Büyükelçisi Şeyh Ahmed bin Nasır, Rus “Sputnik” ajansıyla uzun bir röportaj gerçekleştirdi. Ülkesinin, Sisi’nin Katar’a gelmesinin ne anlam taşıdığını çok iyi bildiğini, bu ziyareti dört gözle beklediklerini aktardı. Bu ziyaretin önümüzdeki günlerde gerçekleşmesini umduklarını, Mısır’ın hem Katar hem de Arap çevresi için son derece önemli olduğunu ifade etti.
Katar siyasetinde yeni bir yönelim olmasaydı ve ilişkilerin el-Ula zirvesi öncesi gibi olması istenseydi, Dışişleri Bakanı’nın Kahire’yi ziyaret etmesi, davetiye götürmesi ve büyükelçinin, ziyareti önceden kutlar tonda konuşması asla mümkün olmazdı.
Katar ile Mısır arasında, iki aydan kısa bir zaman içinde cumhurbaşkanı ve prens daveti seviyesine kadar yükselen bu yakınlaşmaya paralel olarak benzer bir yakınlaşma da Ankara ile Kahire arasında yaşanıyor. Bu yakınlaşmada ilk adımı Türkiye’nin başkenti atmış olsa da bu yakınlaşmadaki ilerleme Katar-Mısır yakınlaşmasındaki kadar hızlı olamadı. Katar-Mısır yakınlaşması ulaşabileceği seviyeye ulaşmışken, Türkiye-Mısır yakınlaşması ise yavaşlayarak Dışişleri Bakanlığı seviyesinin de daha altında bir seviyede kaldı.
Bunun sebeplerini itiraf etmek ve etkenlerini görmek çok kolay. Her ne kadar Türkiye, Mısır’la ilgili tatlı konuşmalar yapsa da sahada yaptıkları, bu konuşmalarla aynı paralelde değil. Hatta tam tersini bile olabilir. Türkiye, Mısır ile karşılıklı büyükelçi ataması yapmak istiyor. Sonra aynı şeyi Libya’da da yapmak istiyor. Bu da Mısır’la büyükelçi değişim sürecini durdurup yoluna takoz koyuyor.
Türkiye sorunu, doğası gereği karmaşık ve ayrıntılarla dolu. Ancak Mısır-Katar yakınlaşmasında üzerinde anlaşılan üç temel konuda anlaşıp birbirlerine taahhütte bulunurlarsa Türkiye ile Mısır da ilişkilerini gelecekte daha ileriye taşıyabilirler.
Üç başkent arasındaki durumdan çıkarılacak ders, medyanın profesyonel amaçları dışında kullanılmaması gerektiği ve siyasal İslam akımının, yiyecek bir şey bulamayınca onu yönelenleri adeta yiyip bitirdiğidir.