Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Korkuya yatırım

Çoğu Batı demokrasisinde iki partili bir sistem vardır, hatta bazılarında bu sayı dörde ulaşır. Bazıları da çok partilidir. Ama çoğunlukla sistem birkaç küçük partinin yanı sıra 2 veya 4 partiden oluşur. Küçük partiler önemli değildir ve çoğunlukla hükümetlere katılmazlar. İsrail’de ise durum aksine ve farklı, 30’u aşkın siyasi parti Knesset’teki 120 sandalyeyi paylaşıyorlar. Bazıları hızla bölünüyor ve birden fazla baş ve lider ortaya çıkıyor. Son yıllarda seçimler tekrarlansa da durum hemen hemen olduğu gibi kaldı. Yani, (yaklaşık 9 milyon nüfus içinde) yaklaşık 6 buçuk milyonu bulan İsrail seçmenleri, bu partiler arasında nispeten küçük sayılarda dağılmaya devam etti. Öyle ki İsrail'de bir hükümet kurabilecek özdeş bir çoğunluğa ulaşılamadı ve son 10 yılın tüm hükümetleri, geçen hafta karşıt arka planlara sahip bir grup partiden oluşan dahil olmak üzere, bir tür koalisyon hükümetiydi.
Bu dağınık siyasi alan, İsrail toplumunun, aralarında çok fazla anlaşmazlık bulunan, birbirlerini aşağı gören farklı ırksal ve etnik gruplardan ve kültürlerden oluştuğunu açıkça ifade ediyor. Alman kökenli İsrailli, Rus kökenli İsrailliden çok farklıdır, Doğu Yahudi’si ile Batı Yahudi’si arasında geniş bir kültürel bölünme vardır. Beyaz Yahudi renkli Yahudi’ye katlanamaz ve laik ile dindar birbiri ile zıttır. Eğer mesele bizim gördüğümüz gibiyse, o halde dışarıdan birbirine kenetli görünen bilimsel ve askeri güce sahip bir devlet kurmanın sırrı nedir? Sırrı keşfetmek zor değil ve kendisi genel olarak iki faktörden oluşuyor; birincisi, “korkuya yatırım” ideolojisine dayanıyor, diğeri ise inşa edilen kurumlar ve bu grupların hukuka duyduğa saygı. Bu son ikisi parçalanmayı dengeliyor ve toplumu bir arada tutuyor.
Bu gruplar dinlerinden dolayı tarihsel olarak var oldukları toplumların çoğunda ve tarihin birçok döneminde çok fazla marjinalleşme, zulüm, hor görme, öldürülme, tasfiye ve kınama ile karşılaştılar. Sadece bu da değil, bu grupların seçkinlerini, doğdukları ülkeler dışında “ulusal” bir yurt aramaya iten teşvik bir kısmıyla, Batı'daki yönetici seçkinlerin toplumlarında nefret için bir “cazibe merkezi” görevi gören bu tarihsel yükten kurtulma arzusuydu. O dönemde “Yahudi sorunu” olarak adlandırdıkları bu duruma bir çözüm olarak Filistin'e göçü teşvik ettiler ve açık göç için gerekli mekanizmaları kurdular. Bu bağlamda, İsrail'e gidecek her Yahudi’yi, dünyada benzeri olmayan koşullarda bir yaşam beklediği propagandası yapıldı. Ne var ki bazı tarihçilerin yeni nesiller önünde basitleştirmek istediği gibi bu göçü "romantik" sananlar yanılıyorlar. Önemli İsrailli yazarlardan biri olan Amos Oz “Kara Kutu” adlı kitabında, ilk göçmenlerin çektiği insan kapasitesinin ötesindeki acıyı ortaya koyar ve çoğunun yoksul, marjinalleşmiş ve sınırlı deneyime sahip kişiler olduğunu anlatır. Amos Oz elbette ilk göçmenlerin yaşadığı o dönemi “kara” olarak niteleyen tek kişi değil. Bu göçmenleri göçe yönlendiren bir elit sınıf vardı ve Batı'daki yönetici seçkinlerle iş birliği içinde ne yapmak istediğini çok iyi biliyordu. Bu iki taraf arasında, önemi daha sonraki bir dizi tarihsel kanıtla açığa çıkan "ortak çıkarlar" vardı.
Yetmiş yıl boyunca, Batı ve Doğu ülkelerinden göçmen akınları geldi ve bunların aralarında tek bir bağlantı vardı; din olarak Yahudi olmaları ve Batılı dillerde yazılı literatürlerinin şişirdiği asıl ülkelerinde zulme maruz kaldıkları duygusuydu. Dolayısıyla, korku bu toplumun oluşumundaki temel etken. İsrail toplumu kuşkusuz çoğulcu bir toplumdan daha fazlası. Aslında, kendi kesimleri arasında karşıt renklerden oluşan, çevre ve liderlerinin onlara söyledikleri gibi tekerrür edecek uzun, eziyetli bir tarihin korkusu dışında onları bir arada tutan bir etmenin olmadığı bir toplum. Böylece bu kesimler kendisine sığınak olacak, aralarındaki bağı kuracak ve onları dağılmaktan koruyacak özel kurumlarına güvendiler.
Korkunun sonuçlarından biri ister birey ister toplum açısında olsun, aşırılıktır. Korkan kişi gerçeği görmez, daha çok çeşitli yanılsamalar hayal eder. Aynı zamanda korku, irrasyonel tepkilere dayalı kararlar almanın birincil motivasyonudur. Bu yüzden bugün İsrailli politikacının özellikle Filistinli komşularına karşı ne kadar aşırılık yanlısı ise iktidara o kadar yakın olduğunu görüyoruz. Bu, alanını sürekli tırmandırmanın oluşturduğu cehennemi bir çember. İsrail devletinin komşularına karşı benimsediği faşizm kendine güvenden değil, korkudan kaynaklanıyor. Devlet adamı kapasitesinden yoksun politikacılar tarafından yayılan tüm bu korkular karşısında, akılcı İsrailli azınlığın yakın zamanda İsrail siyasetinde etkili bir yere ulaşması zor. Öte yandan ne Filistin tarafı ne de genel olarak Arap tarafı, İsrail toplumunu olduğu gibi tanımak için derinlemesine bir bilimsel çaba sarf edemedi.
On yıllar boyunca, Arap edebiyatında bu konuda birçok engel kondu ve İsrailli karakteri etrafında bir sis yaratıldı. Kanca burunlu, açgözlü ve bencil bir karaktere sahip Yahudi karikatürü klişe İsrailli karakteri oldu. Bu, karalama amaçlı olabilecek bir çarpıtmaydı ama aynı zamanda bu toplumun doğası ve üyelerinin bileşimi hakkında nesnel bir anlayıştan da yoksundu. Ülkeleri bir süredir İsrail ile ilişkilerini normalleştiren ülkelerde dahi bilim camiası ve seçkinleri, bu toplumun gerçekliğini bilmek için hiçbir çaba göstermedi. Hatta söz konusu ülkelerde toplumsal oluşumu ile eşi benzeri olmayan İsrail toplumunu tanımaya çalışan bazı görüş sahipleri sert saldırılara uğradılar ve mensubu oldukları kurum ve organizasyonlardan ihraç edildiler. Bu da diğerlerini bu popüler olmayan ve kompleks dosyaya yaklaşmaktan caydırdı.
Öte yandan, Filistin toplumu dil, kültür, din ve gelenekler olsun hemen hemen her alandaki özdeşliğine rağmen, ne sağlam kolektif kurumlar inşa edebildi, ne de hukukun üstünlüğünü savundu. Böylece bölünmüş olanın birliği karşısında birlik olan bölündü! Bir savaşa girmek istiyorsanız, karşı karşıya olduğunuz durumu en doğru ve nesnel bilgiyle incelemelisiniz. Duygulara güvenmek sizi sadece yenilgiye götürür.
Son olarak, Netanyahu'yu devirmek için kurulan benzeri görülmemiş koalisyonun esasını, kendisi ile politik ihtilaf değil, kurumları çiğnemesi, yasaları hor görmesi ve küçümsemesi oluşturuyor.