İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Türkiye ve NATO: Ayrılma zamanı

Onlarca yıllık ittifaktan sonra NATO ile Türkiye'yi birbirine bağlayan organik ilişkiyi koparmanın zamanı geldi mi?
İttifakın geçtiğimiz günlerde Brüksel'de gerçekleştirdiği toplantılar hakkında gizlice sızdırılanlar, iki taraf arasındaki ilişkinin çıkmaza girdiği izlenimi veriyor. Atlantik'teki düşünen beyinlerin artık Türkiye'nin varlığının gereksiz bir yük haline geldiğine, ABD ve Avrupa'nın değişkenler değil sabiteler olarak korumak istediği hedeflere yakın alanlardaki Türk üslerine lojistik alternatifler bulunduğuna ikna olmuş olabileceği intibası veriyor. Peki, Türkiye'nin NATO saflarındaki varlığının son erdirilmesi haberi neden ilgi çekici değil?
ABD Başkanı Joseph Biden'ın acil olarak gördüğü Türkiye sorununu çözmeye kararlı olduğu açıkça görülüyor. Bu bağlamda Erdoğan ile görüşmesi görünürde yapılmış bir görüşmeydi, işin iç yüzünü bilenler Beyaz Saray'ın efendisinin, Türkiye'nin yöneticisi hakkında tamamen olumsuz bir görüşü olduğunu çok iyi biliyorlar. Nitekim Biden kendisini birden fazla kez diktatör olarak nitelemiş ve politikalarını alenen kınamıştı.
Şimdiye kadar gizlilik hâkim olmaya devam etse de son Atlantik zirvesini takip eden birden fazla haber kaynağı, perde arkasında da olsa Türkiye'nin rolü ve NATO'nun geleceği ile kesişme noktaları hakkında derinlemesine tartışmalar yapıldığına dair haberler yayınladı. G7 ve ardından NATO kapsamında yapılan son ABD-Avrupa toplantılarında, müttefikler Rusya ve Çin'in iki ana engel olduğu ve 2030'a kadarki yakın zaman diliminde kendilerine karşı açık ve net tavırlar alınması gerektiği sonucuna vardılar.
Bu bağlamda Türkiye, rahat bir ortak ve NATO'nun ilerici politikalarında yaratıcı bir aktör gibi görünmüyor, tam tersine kalbindeki bir hançer haline gelmiş bulunuyor.
Türkiye'nin NATO için günaha yakın olan hatalarını ve ilerlemesini nasıl engellediğini sıralayabiliriz.
Birden fazla başlangıç ​​var, örneğin, Türkiye'nin Rus S-400 savunma sistemini edinme arayışı NATO uçakları için bir tehdit oluşturuyor. Radikal örgütlere lojistik hizmetler sağlayan gizli rolü de unutulmamalı. Keza, Avrupa’yı milyonlarca mülteciye boğarak güvenliğini tehdit etmek amacıyla Avrupa’yı sürekli kapılarını açmakla tehdit ediyor.
Türkiye aynı zamanda, geçtiğimiz yıllarda DEAŞ’a karşı mücadeleye açık destek sağlayan ve NATO'nun desteklediği bir ekip olan Kürtlere yönelik saldırgan politikalar da uyguluyor.
Yukarıdakilere ek olarak, Türkiye'nin Yunanistan ve GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) gibi birçok NATO üyesi ülkeye yönelik politikaları provokasyonun ötesine geçerek bir istikrarsızlık döngüsüne ulaştı. Olayları takip edenler, Yunanistan ve GKRY karasularında yaptığı doğalgaz aramalarının bir sonucu olarak bazı anlarda, Brüksel ile Ankara arasında bir askeri çatışmanın kaçınılmaz olduğunu görebiliyorlardı.
Demokrasi sorununa gelince, özellikle Türkiye'de kötüleşen yaşam koşulları, buna eşlik eden siyasi hayattaki krizler ve muhaliflere yönelik kısıtlama ve baskılar göz önüne alındığında, bu konuda çekinmeden konuşulabilir.
Dış politika düzeyinde, uluslararası haritaya bakanlar, Libya topraklarında olduğu gibi Türkiye'nin sorun çıkaran bir ülke haline geldiğine kani olacaktır. Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Libya makamlarına haber vermeden Libya'ya yaptığı son ziyaret ile tüm dünyanın gördüğü gibi, egemenlik fikrine artık değer vermediğine emin olacaktır. Türkiye kendisine bağlı ve yörüngesinde dönen milis ve paralı askerleri geri çekmek yerine, paralı askerlerini Libya’ya yeniden gönderiyor. Türkiye, NATO'yu yok etmek veya en azından dünyadaki varlığını zayıflatmak için Rusya ile gizli bir rol mü oynuyor?
Mayıs ayı sonlarında ABD Demokrasileri Savunma Vakfı, Türkiye'yi müttefiki Rusya ile gizlice anlaşarak NATO'ya karşı komplo kurmak ve yıkmaya çalışmakla suçladı. Vakıf raporunda, zorunlu iniş yaptırılan bir yolcu uçağı ve muhalif bir gazetecinin tutuklanması nedeniyle Avrupa ve ABD’nin geniş çaplı yaptırım kampanyasına karşı Türkiye'nin Belarus'u korumak için çeşitli yöntemler kullandığına da değindi.
Wall Street Journal'a gelince, Rus Çarı Vladimir Putin'in açıkça görülebilir bir hedefi olduğu, Ankara'yı Atlantik bağlamından koparmak için var gücüyle NATO ile arasını açmaya çalıştığı değerlendirmesinde bulundu. Hiç düşünmeden Türkiye’yi bir gün Moskova ile gerçek bir organik ittifaka dahil etmeyi amaçladığı, çünkü Rusların Türklerin şerrinden asla emin olmadıkları, Rus tarihinin Türklere karşı unutulmayacak kinler barındırdığı düşüncesine yer verdi.
Türkiye artık NATO için risk almaya veya yapıcı olmayan rolleri konusunda sessiz kalmaya değer bir müttefik değil, aksine stratejisine köstek ve engel olan bir müttefik. Gün geçtikçe Türkiye'nin NATO için lojistik değeri geriliyor gibi görünüyor. Örneğin, geçen yüzyılın ellili ve altmışlı yıllarında İncirlik üssü büyük önem taşıyordu ancak bugün akıllı füzeler, insansız hava araçları, uzay lazer saldırı ağları ve NATO’nun denizlerdeki kontrolü ile Ankara'nın önemi giderek azalıyor. Sızıntıların atıfta bulunduğu gibi Ankara’ya iyi alternatif olabilecek müttefiklerin ortaya çıkışından bahsetmeye bile gerek yok.
Özetle, Türkiye’nin çelişkilere oynamasının artık bir faydası yok.