Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Hz. Süleyman ve güç ahlakı

İlk insanın dünya sahnesine gönderilmesinden bu yana insan hep imtihan edile gelmiştir. Bu imtihanın nasıl ve nelerle olacağı Allah Teâlâ’nın takdirinde olan bir husustur. Bu yetki Allah Teâlâ’ya ait olmakla beraber insan bu sınanmalardan tamamen habersiz bırakılmamıştır. İnsan her ne kadar ne ile ve nasıl sınanacağını özel olarak bilme imkânından yoksun olsa da genel olarak insanların nelerle ve nasıl sınandıklarını veya sınanacaklarını bilir. Bu bilgi onu sınayacak imtihana tabi tutacak mercii tarafından peygamberler aracılığıyla gönderilen vahiylerle bildirilmiştir.
Vahyin verdiği bilgilere göre insanlar; “korkularla, açlık ve yoksullukla, sahip oldukları servetle, sağlıklarıyla, ürünlerinin ellerinden alınmasıyla[1], hayır ve şer[2] ve benzeri şeylerle sınanmaktadır.
Bu denenmenin gerekçe ve sebepleri hakkında da bilgi verilir. Allah, kimlerin doğru, samimi, kimlerin yalancı olduğu,[3] Allah yolunda kimlerin cehd/cihad edip, kimlerin sabrettiğini[4] ve kimlerin daha iyi amel ettiğini tespit etmek[5] için sorumlu tuttuğu varlıkları denemektedir.
İnsanların denendikleri en zor husus –çoğu insan farkına varmasa bile- servet ve güç ile imtihandır. Görünüşte insanlara her ikisi de cazip gelse de doğru kullanılmadıklarında insanların helak olmalarına ve Allah Teâlâ’nın azabına muhatap olmalarına neden olmaktadır. Tarihte bunun örneklerini bolca bulmak mümkündür. Sahip oldukları servet veya güç sebebiyle azgınlaşan ve insanlara zulmeden birçok kişi ve kavim mevcuttur. Ad Kavmi, Semud Kavmi ve Firavun, güçleri ve servetleri sebebiyle tuğyan edip toplumları içerisinde fesadı arttırmışlardır.[6]
Bahçe sahibi iki dost örneğinde de olduğu gibi birinin diğerini küçük görmesinin nedeni sahip olduğu evlat ve malın daha fazla olmasıdır.
Bu yazının amacı güç, servet ve mülk sahibi olmanın kötü bir şey olduğu ortaya koymak değildir. Aksine bunlara sahip olunduğunda nasıl bir ahlaka sahip olunması gerektiğine ve bunlarla imtihan edilmenin zorluğuna dikkat çekmektir. Zira bunlara sahip olmak kötü olsaydı Hz. Süleyman; “Rabbim! Beni bağışla! Bana, benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk/iktidar/yönetim /hükümranlık hibe et! Sen, Karşılıksız Veren/Vehhâb’sın”[7] diye dua etmezdi. Hz. Süleyman’ın bu duası kabul görmüş ve Allah Teâlâ ona birçok imkân vermiş, rüzgârı, cinleri ve kuşları onun emrine itaat eder kılmıştır.
Hz. Süleyman kendisine verilen güç ve imkânlarla hükmederken belki de bu gücün doruk noktası sayılabilecek bir hadiseyle sınanır. Hz. Süleyman Sebe’ Melikesi Belkıs’a bir mektup gönderir ve ilahi hükümlere teslim olmasını ister. Belkıs zaman kazanmak ve Hz. Süleyman’ın karlılığını test etmek amacıyla hediyeler gönderir. Hz. Süleyman, hediyeleri getiren elçiye; “Getirdiğin bu hediyeleri al ve ülkene geri dön. Onlara de ki; eğer ilâhî hükümlere boyun eğmemekte ısrar ederlerse, asla karşı duramayacakları müthiş ordularla üzerlerine yürüyeceğiz ve hepsini aşağılık ve perişan bir hâlde oradan sürüp çıkaracağız!”[8] der.
Hz. Süleyman’ın sahip olduğu baş döndürücü kudret ve zenginliği gören elçiler ülkelerine dönüp durumu kraliçeye bildirirler ve böylesine kudretli bir orduyla asla baş edemeyeceklerini anlatırlar. Bunun üzerine Belkıs, Süleyman’ın isteklerini görüşmek ve kendilerini dâvet ettiği dini öğrenmek üzere, Kudüs’e geleceğini bildirir.
Hz. Süleyman, saltanat ve zenginliğin gelip geçici olduğunu, bunların ancak imtihan amacıyla insana verildiğini, bu gibi dünyevi nimetlerin parlaklığına aldanıp da ahireti unutmamak gerektiğini, hiç bitmeyecek gerçek saltanatın, zenginliğin Allah katında olduğunu Belkıs’a -etkileyici bir üslûpla-[9] Belkıs’ın sahip olduğu taht üzerinden anlatmak isteğiyle Belkıs Kudüs’e gelmeden önce tahtının Kudüs’e getirilmesini emreder. Sonra da adamlarına bu işi kimin yapacağını sorar:
Cinlerden bir ifrit “Oturduğun yerden kalkmadan önce onu sana getiririm.” der.
Kendisinde Kitaptan bir bilgi olan kimse ise “Gözünü açıp kapamadan önce onu ben sana getiririm!” der.
 Hz. Süleyman, Belkıs’ın tahtının yanı başında görünce hemen şunu söyler: “Bu, şükür mü edeceğimi yoksa nankörlük mü yapacağımı denemek üzere Rabbimin bana verdiği hayırlardandır/iyiliklerindendir. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; kâfir olana gelince, Rabbim zengindir, cömerttir.”[10]
en-Neml Suresi 22-44. ayetler arasında Allah Teâlâ’nın haber verdiği bu kıssa, Hz. Süleyman üzerinden güç ahlakını öğretmektedir. Zira ahlaksız güç sahibini tuğyana ve zulme sevk ederken ahlak ile bezenmiş güç, bu gücün imtihan amaçlı verildiğini, doğru kullanılmadığında da hesabının sorulacağını öğretir. Bu nedenledir ki teknolojinin zirve yaptığı bir çağda bile gerçekleştirilemeyen bir olayın gerçekleştiğini gören Hz. Süleyman, bu güçle övünme, gururlanma, bunun nasıl gerçekleştirildiğinin şaşkınlığıyla meşgul olma yerine hemencecik şöyle diyebilmektedir:
“Bu, şükür mü edeceğimi yoksa nankörlük mü yapacağımı denemek üzere Rabbimin bana verdiği hayırlardandır/iyiliklerindendir.”
Ahlakı olan güç, servet ve mülk sahibinin böyle davranmasını sağlarken, ahlaktan yoksun güç, servet ve mülk sahibine şunu söyletir:
“Sizin emir ve otoritesine boyun eğmeniz gereken en yüce rabbiniz benim!”[1]

[1] en-Naziat 79/24
[1] el-Bakara 2/155; Al-i İmran 3/186
[2] Enbiya 21/35
[3] el-Ankebut 29/3
[4] Muhammed 47/31
[5] el-Kehf 18/7
[6] el-Fecr 89/7-12
[7] Sad 38/35
[8] en-Neml 27/37
[9] Mahmut Kısa Meali, https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=27&ayet=41 (Erişim: 21.06.2021)
[10] en-Neml 27/40