Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Irak'ın egemenliği için...

Bağdat'ta gerçekleştirilen son Irak-Mısır-Ürdün üçlü zirvesi geçen yıl da düzenlenmişti. Daha önce Bağdat Paktı (CENTO) ile bir ittifak da kurulmuştu. Bu, 1955'te Sovyetler Birliği'ne karşı kurulan ve dört yıldan kısa bir süre sonra Irak'ın çekildiği, ABD ve İngiltere de dahil olmak üzere altı ülkeden oluşan bir bloktu. En tartışmalı ittifak ise Saddam Hüseyin’in ‘Arap İş birliği Konseyi’ adı altında Mısır, Ürdün ve Yemen’i kapsayan oluşumuydu. Konsey’in kuruluşundan 19 ay sonra, 1990 yılının yazında gerçekleştireceği Kuveyt işgalinin de yolunu açtı.
Irak bugün söz konusu dönemden farklı bir durumda. ABD işgali ve 2003'te Saddam'ın devrilmesinden bu yana belirsizlik hakim. Irak, istikrarlı sivil ve askeri kurumlara sahip bir devlet, ancak egemenliğini ve bekasını korumak için mücadele ediyor. Kuzeyinde Türk operasyonları sürerken güneyinde de yönetim konusunda İranlı milislerle çekişiyor. Merkezi, DEAŞ ve El Kaide’den kurtuldu ancak İran güçleri ülkenin önemli kurumlarına sızmaya devam ediyor. Türkiye, Kürt bölgelerinde gücünü hissettirmek isterken İran, petrol alanlarını ve kara koridorlarını ele geçirme konusunda daha büyük bir iştaha sahip durumda. Irak, bölgeyi coğrafi, tarihi, mezhepsel ve ekonomik bir uzantı olarak gören Tahran rejiminin en büyük emellerini temsil ediyor.
Bu gerçeğe ve bundan kaynaklanan çatışmaya bakacak olursak Irak'ın egemenliğini ve varlığını yok etme tehditleri karşısında denge sağlamak için desteğe ihtiyacı olduğunu görürüz. Mısır, coğrafi uzaklığı ve Ürdün ise sınırlı yetenekleri nedeniyle İran ve Türkiye ile karşı karşıya gelemez. Bu nedenle yeni Bağdat Paktı’nın amacının dış tehditlere meydan okumak olmasını uzak bir ihtimal olarak görüyorum. Aksine ABD’nin bölgeden çekildiği bir dönemde Irak devletinin desteklenmesini amaçladığını düşünüyorum.
Irak'ı yeniden ayağa kaldırmak, zor ve kritik bu zamanda uzun zaman alacak ve büyük bir bölgesel ve uluslararası çaba gerektirecektir. Tehlike, ABD’nin çekilmesinden sonra oluşan boşlukla ortaya çıkacak. Çünkü bu boşluk, şu an Afganistan'da olduğu gibi daha fazla bölgesel ve uluslararası rekabeti teşvik edecek. Ancak Irak'ın durumu, kaynakları ve bir dereceye kadar devletin yetenekleri ile öne çıkan Afganistan ile karşılaştırılamaz. Çünkü Irak, günde yaklaşık üç milyon varil petrol ihraç ediyor. Ayrıca İran'ın kendi topraklarında genişlemesine, kararlarına hakim olmasına ve onu bölgesel projelerinde bir üs olarak kullanma arayışına karşı koymak istiyor.
Irak, Viyana'daki müzakere masasında olmasına ve Batı ile Tahran arasında bulunmasına rağmen kimsenin kapsamlı anlaşma için yürütülen diyaloga fazlaca bel bağladığını düşünmüyorum.
Irak devletinin İranlılarla değil, Tahran için çalışan ve güpegündüz Mustafa el-Kazımi hükümetini tehdit eden Iraklılarla mücadelede desteğe ihtiyacı var.