Zuheyr el-Harisi
TT

Rüya ve gerçek sorunu: Karanlık tünelden çıkmak!

Libya, Tunus, Irak, Sudan ve Ürdün gibi bazı Arap ülkelerindeki sisli atmosfere dair akla sorular geliyor. Aşırı iyimser veya kötümser değiliz. Yaşananları okuduğumuzda uzun bir yolda olduğumuz görülüyor. Arap Baharı'nın, o zamanlar bazılarının demokrasiye geçiş konusunda aşırı iyimser olmasına neden olan yansımalarını hatırlıyoruz. Bu, siyasi ve sosyal gerçeklik tarafından desteklenmediği için şüphesiz doğru bir bakış açısı değildi. Mesele yalnızca rejimlerin yıkılması meselesi değil, aynı zamanda değişim sürecinde nelerin başarıldığı ile de ilgilidir. Bazı Arap ülkeleri, istikrarsız koşullara, hareketlere ve halk taleplerine tanık oluyor. Bu demektir ki, halklar çok acı çektiler ve şu anda tanık olduğumuz duruma geldik. Arap insanının zihnini bozarak sloganların tutsağı ve onları da kendilerine hizmetkar yapan rejimlerin varlığı bunun delilidir.
Mevcut gerçekliğe baktığımızda gördüğümüz hareketlilik, talepler ve sorular, bize sahnenin gerçekten değiştiğini gösteriyor. Politika, mümkün olanın sanatıdır. Bundan dolayı büyük devlet, değişime uyum sağlayan (pragmatik), sorunlarla özdeşleşmeden ya da onları görmezden gelmeden etkileşime giren ve zorlukların üstesinden gelebilecek akılla donanmış bir devlettir. Aksi takdirde kayıplara karışan statik bir varlık haline gelirsiniz.
Korku, olumlu ya da olumsuz duygularıyla hareket eden bazı seslerden geliyor. Bunlardan bazıları, o ya da bu ülkeyi köklü reformlar için değil, marjinal yasal prosedürler için pohpohlayabilir. Bazıları, konuyu objektif ve gerçekçi bir şekilde ele almadan her türlü hükümet hamlesini reddetme ilkesine dayalı olarak bu yaklaşımı eleştirebilir. Bu, şahsi tutumlarından kopamayan bazı Arap zihniyetlerinde kök salmış olan çetrefilli bir meseledir.
Bazı ülkelerde inşa, modernleşme ve ekonomik kalkınma tezahürlerinin varlığı, teşvik edici bir konudur. Ancak buna, entelektüel ve kültürel modernlikle ilgili benzer bir sıçrama da eşlik etmelidir. Yani uygar portrenin tamamlanması adına toplumsal sistemde, kültürel, düşünsel ve gelişimsel farkındalık yaratmak gerekmektedir. Bazı Arap ülkelerinin karşılaştığı krizlerde de benzer bir ikilem görülüyor. Bu ülkelerde, halkların beklentilerini yerine getiren anayasalar ile birlikte bir toplumsal sözleşmenin olmamasının yanı sıra yoksulluk, yolsuzluk, kaynak ve imkân kıtlığı, cehalet, işsizlik, mezhepçilik ve zenginler ile fakirler arasındaki uçurumun daha da artması gibi sorunlar var. Burada zor kararların alınması doğaldır ve zaten siyasal katılımın önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Demokratik olgunluk, demokratik pratikle birlikte kademeli olarak gelir. Bununla birlikte politikalarında başarısız olan hükümetlerin suçu komploculara atmasının hiçbir faydası olmayacaktır.
Arapların küreselleşmeye ulaşması veya rekabet alanına girmeleri zor bir süreçtir ve derin bir okumanın yanı sıra, niteliksel bir çabayı ve iç bileşenler ile dış imkanların iyi bilinmesini gerektirmektedir. Bu süreçte halk ya da parlamenter düzeyde iç huzursuzluktan musdarip olan Arap ülkeleri, fırsatçılık ve yolsuzluğun yanı sıra ideoloji ve mezhepçilik mefhumlarından sıyrılamadılar. Arap dünyamızda narsisizm ve egoizm ile bezenen zihniyetler var. Bunlar, aşiretlerinin ya da partilerinin çıkarlarını vatanın çıkarlarından üstün tutuyor ve inançlarına bağlılıklarının delili olarak diyaloğa inanmıyorlar. Tüm bunlar, kısa sürede Arap zihniyetinin sosyolojik tabanında sağlam bir yer edindi. Bu ülkelerin birtakım zorluklarla karşı karşıya oldukları ve halkların gerek vatandaşlığın pekiştirilmesi gerekse de mezhepçiliğin ortadan kaldırılması yoluyla karanlık tünelden çıkmayı bekledikleri biliniyor.
Öte taraftan doğru düşünme mekanizması ve mantığa bağlılık, aydınlatıcı bilgi gerektirir. Entelektüeller, Araplar ile Batı arasındaki büyük farkın kapatılması ve bunun nasıl yapılacağına dair çağrıda bulunmaya devam ediyorlar. Bu büyük boşluğun kapatılması için entelektüel aydınlanma, teknik kalkınma ve dini söylem reformu gibi gelişmelerin eş zamanlı olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Nitekim dönemin orta çağ zihniyetine başkaldırarak mevcut modele ulaşmayı başaran Avrupa rönesansı süreci bunun kanıtıdır. Bazıları ise meselenin öncelikle Arap aklının ve yapısının eleştirisiyle ilgili olduğunu, çünkü bu zihnin toplum bilincine hâkim olan kültürü doğurduğunu düşünüyorlar.
Siyasi karar mercilerinin rolü, mevcut gerçekleri ve yansımalarını okumanın yanı sıra sorumluluk alarak sürprizleri öngörmekte yatmaktadır. Arap insanının kendisini bağlayan tüm kısıtlamalardan kurtulması, ulusal akımların ve halkın taleplerini dinlemesi vatandaşlık fikrini pekiştiriyor. Bu gelişmeler, partici ve grup içi çatışmaların aşılmasını sağlar ve devlet-toplum ilişkisini bozabilecek gerilimleri ve güvensizliği ortadan kaldırır.