Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Tehlikeli bir yanılgı ve yanılsama: Dava

Bütün ideolojiler ve dinler, insanlara  birtakım kutsal, doğru ve iyi olarak görülen amaçları gerçekleştirmelerini emrederler. Demokratik olmayan despotik toplumlarda siyaset, hukuka, özgürlüğe ve barışa uygun daha iyi bir yönetim ve yönetişim arayışı anlamına gelmemektedir. Despotik toplumlarda siyaset, din, mezhep, milliyet, kültür ve tarih adına kurgulanan yüce davalar olarak yürütülmektedir. Siyasetin demokratikleşmemesinin, sivilleşememesinin ve normalleşmemesinin arkasında dava adı altında kurgulanan dini, nasyonalist,  mezhepçi, sınıfsal ve kültürel anormal  kurgular bulunmaktadır.
Din, milliyet, mezhep, kültür ve etnisite adı altında  kurgulanan hiçbir dava ilahi, aşkın ve kutsal değildir. Dava diye bahsedilen şeyler, aslında insanların  güç, iktidar, şehvet, para, makam, servet ve şöhret  arzularının yüceltilmesi, kutsallaştırılması ve  meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir. Dava kavramı adı altında ambalajlanan yüce şeylerin içinde insanların sıradan arzuları, hırsları, kaprisleri, istekleri ve ihtiyaçları bulunmaktadır. Davanın sözde  yüce idealleri, aslında insanın sınır tanımayan, insanı cüce bırakan güç, para, şehvet, şöhret, servet, çıkar  tatminsizliğidir.
İnsanlar, dava adı altında yüksek ilahi, ideolojik, ahlaki, milli ideallerin peşinde gittiklerini sanabilirler ve ömürlerini yüce bir davanın gerçekleşmesine adama şeklinde ölümcül bir hata içinde olabilirler. Dava adı altında bir amacın gerçekleşmesine adanan bütün hayatlar, aslında boşa geçirilmiş hayatlardır. İnsanlar, dava adı altında tehlikeli yanılgılar ve yanılsamalar uğruna hayatlarını boşa harcayabilirler. Bütün davalar, birer yanılgı ve yanılsamadır. Hayatlarımızı yanlış yanılsamalar ve yanılgılar uğruna heba etmemek için hiçbir davaya hayatımızı kul ve köle etmemeyi öğrenmemiz gerekmektedir. Dava adı altında insanlar, kolaylıkla başka kişilerin kul ve kölesi haline gelmektedirler.
İnsanın insanı kullandığı bütün davalar, insanın olgunlaşmasına ve özgürleşmesine hiçbir katkı sunmamaktadırlar. Bütün insani davalar, insanı çocuksu bırakmakta ve köleleştirmektedir. Dava adı altında sunulan kutsallaştırılan, yüceltilen  ve  mutlaklaştırılan insani arzuların, aslında birer kölelik yolu  olduğu gerçeğini idrak etmek ve akletmek lazımdır. Özgürleşmek ve olgunlaşmak için birer kölelik yolu olan bütün davalara  ihanet ve isyan etmeye cüret etmek, insanlığımızı korumak için olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
Dava adı altında kurgulanan söylemlerin, tek amacı insanların akıllarını köreltmek, körleştirmek ve atıl bırakmaktır. Dava adı altında icat edilen kurgular için, insanın özgür, farklı ve akıllı olması değer değildir. Otoriter ve totaliter davalara göre tek erdem, insanların kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz davaya itaat etmesi ve kendilerini dava uğruna feda etmeleridir. Dava retoriğinde lider ve takipçileri arasında kurulan ilişki, ordu ve komutan  şeklinde militarist bir hiyerarşidir. Liderler, dava uğruna kayıtsız şartsız uyulması gereken  komutanlar olarak yüceltilirken, inananlar da dava uğruna ölmeye ve öldürmeye hazır askerler olarak konumlandırılmaktadır. Dava adı altında üretilen nasyonalist, kutsal ve yüce sıfatıyla nitelenen kurguların   içi, akıl ve ahlak dışı söylemlerle doludur. Dava, hamaset adı altında aslında hamakat üretmektedir. Dava, aklı köreltiğinden ve körleştirdiğinden ahmaklaştırmaktadır. Dava adı altında üretilen bütün sahte kurguların yok etmek istediği şey, işlevsel akıldır.
Dava kavramını kullanarak kişiler, gruplar, odaklar ve örgütler, ahlaki, manevi, dini, insani ve tarihi bazı yüce idealleri ve ütopyaları gerçekleştirmek istediklerini iddia ederler. Dava, bir ideal veya ütopya değildir. Dava, yönetme, hükmetme ve sömürme  arzusu, isteği ve faaliyetidir. Solcu, sağcı, dinbaz, tutucu, ırkçı  nitelikteki bütün hareketler siyaseti ve iktisadı ele geçirerek insana ve topluma hükmetmeyi ve sömürmeyi amaçlarlar. Hiçbir davanın arkasında insanlığa hizmet yoktur. İnsanlığa hizmet adı altında faaliyet gösterdiğini ve dava hareketi olduğunu iddia eden güçler, aslında insanları siyasal ve ekonomik açılardan yönetmek ve sömürme amacını gerçekleştirmek için faaliyet göstermektedirler.
Siyasal, sosyal ve dini liderler, çıkarları için siyaset, toplum ve din alanlarında faaliyet gösterdiklerini söylemezler. Siyasetçiler ve din adamları, kendilerini dava adamları olarak sunarlar.Kendilerini dava adamı olarak sunan siyasetçi, iş ve din adamları, kurnaz bir şekilde çıkarlarını korumak ve geliştirmek isteyen kişilerdir. Hayırsever iş adamı, millete adanmış bir siyasetçi veya Allah rızası için insanlara yol gösteren dini ve manevi rehber  olarak sunulan kişiler hakkında zaman zaman ortaya çıkan gerçekler ve skandallar, aslında bu insanların çıkarlarını  korumaktan ve geliştirmekten başka bir davaları olmadığını göstermektedir.
Siyasetçiler dava şuurundan, din adamları dini şuurdan, kolektivistler ise sosyal şuurdan söz etmektedirler. Dava şuuru adı altında siyasetçiler, din adamları, iş adamı kılıklı hırsız ve tefeciler konumlarını, ünvanlarını, koltuklarını, ilişkilerini, çevrelerini, ikballerini, paralarını, yatırımlarını korumak için insanları bir beyin yıkamaya maruz ve mahkum  etmektedirler. Yönetmek ve sömürmek isteyen kişiler, dava şuuru adı altında insanların duygularına ve düşüncelerine hükmetmeyi istemektedirler. Dava şuuru adı altında çıkar ve güç çevreleri, insana ontolojik bir müdahalede bulunmaktadırlar.Siyasetçi, idealizm ve dava adına kendi çıkar, makam ve ikbalini topluma empoze etmeye kalkabilir.
Kendilerini dava adamı olarak sunan kişiler, aslında kendilerinin kirli ve karanlık taraflarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Dava adamı olduğunu söyleyen kişiler, aslında kendilerini yüce amaçlara adanmış ilkeli, kişilikli, ahlaklı ve fedakar kimseler olduklarına dair bir algıyı toplumda yaratmak istemektedirler. Dava adamlığı kavramı etrafında kurgulanan algının arkasındaki olgu ve gerçek ise çok farklıdır. Dava adamı olduğunu söyleyen militerlerin, bürokratların, siyasetçilerin, din adamlarının ve iş adamlarının ilgilendikleri tek konu, yönetmek, kazanmak ve kar etmektir. Siyasetçilerin, din adamlarının ve iş adamlarının ilgilendiği tek  şey, ne kadar çok kazandıklarıdır. Daha çok kazanmak için siyasetçiler, din adamları ve iş adamları, daha fazla seçmene, mümine, paraya ve işçiye ihtiyaç duyarlar. Hiçbir siyasetçi, din adamı veya iş adamı, dava insanı değildir. Bunların tek davası, kendi günlük çıkarlarının, makamlarının, güçlerinin ve zevklerinin korunmasıdır. Dava adamı maskesi altında siyasetçilerin, dinbazların ve kartelcilerin yüceltilmesi ve kutsallaştırılması, toplumun bunları gerçeklikten kopuk bir şekilde değerlendirmelerine yol açmaktadır.
Dava adamı kurgusu siyasetçilere, dinbazlara ve kartelcilere  kendilerini her şeyin en iyisine layık görme, her şeyin onlar için olduğunu sanma  ve  her şeye sahip olmanın sadece onların ayrıcalığı olduğu şeklindeki saplantılara düşmelerine neden olmaktadır. Dava adamı olduklarını sanmalarından dolayı sadece kendilerinin her şeyi hak ettiğini, doğru yaptığını ve kazanması gerektiğini düşünen siyasetbazlar, dinbazlar ve kartelciler, kendileri dışında herkesten nefret ederler, intikam almak isterler ve herkesi düşman, hain, kafir ve sapkın olarak ilan ederler.
Siyaset cambazlarının, dinbazların ve  kartelcilerin ahlak, maneviyat, bilim ve felsefe adına sahici amaçları ve anlamları yoktur. Onlar makamları, güçleri ve çıkarları için sonu gelmeyen yıkıcı bir iktidar mücadelesi vermektedirler. Dünyevi iktidar, şehvet ve şöhret için mücadele edenlerin kutsallaştırılması ve yüceltilmesi gerçekçi ve sağlıklı değildir. İktidar, cinsellik, makam ve paranın esiri olan siyaset cambazları, dinbazlar ve kartelciler her şeyi tüketmekte, kendi bencilliklerinin, herkesi hor görmenin, kibirlerinin,tahammülsüzlüklerinin, çekememezliklerinin ve saldırganlıklarının köleleri haline gelmektedirler. Siyaset cambazları, dinbazlar ve dolandırıcılar hep kendilerinin en meşhur, en güçlü, en büyük makama sahip olması için kendileri dışında herkesi kullanmakta ve harcamaktadırlar.İktidar, servet ve şehvet mücadelesi veren siyaset canbazları, dinbazlar ve kartelciler, başklarının elinde olana çökmek için kendileri dahil bütün toplumu felakete sürükleyebilecek kadar çılgın davranabilirler.
Dava diye uydurulan şey ve dava adamı diye dayatılan kişiler, aslında herkesin kaybetmesi ve küçük bir kliğin kazanması için dayatılan tehlikeli  yanılsamalar,yalanlar ve yanılgılardır. Dava, dava şuuru ve dava adamı gibi kurguların, yanılsamaların  ve yalanların arkasına  gizlenilerek sıradan süfli insanların güç, şöhret, servet, şehvet  arzu ve hırslarının yüceltilmesinin ve kutsallaştırılmasının çok tehlikeli sonuçları vardır. Dava yalanıyla siyasette organize bir suç rejimi kurulabilir, din ahlaktan arınmış bir sömürü aracına dönüştürülebilir, ekonomi üretim ve çalışma yerine kirli ve karanlık paraya sahip olma mücadelesinin verildiği bir kara ve kirli alana dönüşebilir. Dava adı altında söylenen yalanları ve kurguları gerçek ve kutsal sanmak, çok tehlikelidir. Bütün davaların kutsal, gerçek ve yüce olmadığını idrak etmek, siyasetle, dinle, ekonomiyle ve insanla gerçekçi ve sağlıklı ilişkiler kurmak için olmazsa olmazdır.