Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

‘Özgürlük Günü’ macerası

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dünyayı tüketti. Özellikle politikacılardan gelen çelişkili mesajlar, bilim insanlarından peş peşe yapılan uyarılar ve virüste meydana gelen mutasyonlar insanların kafalarını karıştırdı. Zira İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın iki gün önce, ülkede 19 Temmuz’dan itibaren kamuya ait kapalı alanlarda maske takmak ve sosyal mesafeye dikkat etmek gibi sağlık kısıtlamalarının kaldırılacağına ilişkin duyurusunun karşılanma biçimi, bu kafa karışıklığının göstergelerinden biri. Nitekim söz konusu karar ticari sektörde durumu memnuniyetle karşılayanlar, bilim adamları ve tıp camiasından eleştirenler ve hatta salgın ile birlikte alışkanlıklarını ve davranışlarını değiştiren, artık kamusal alanlarda başkalarıyla iç içe olmaktan hoşnut olmayan, kamuya açık bütün alanlarda maske takmaya ve sosyal mesafe kuralına uymaya devam etmeyi tercih eden bazı kişiler arasında geniş çaplı bir tartışmaya yol açtı.
Ayrıntıları takip etmemiş olanlar için hatırlatalım. Karar Johnson’ın “Özgürlük Günü” olarak adlandırdığı 19 Temmuz’dan itibaren bütün ekonomik faaliyetlerin tekrar başlatılması, maske takma zorunluluğunun kaldırılması ve kamuya açık alanlarda bir araya gelenlere uygulanan sosyal mesafe kuralının ve kısıtlamaların kaldırılmasını kapsıyor. Buna ek olarak 16 Ağustos'tan itibaren iki tam doz aşı olanlar, "Kovid-19’a yakalanmış bir kişiyle temas etmeleri halinde kendilerini karantinaya almak zorunda kalmayacaklar. Aynı zamanda 18 yaşın altındaki kişilerin hepsi virüslü bir kişiyle temas etmeleri halinde aşılanıp aşılanmadıklarına bakılmaksızın karantinadan muaf tutulacak.
Johnson partisinin bazı milletvekillerinin ve bakanlarının, özellikle de salgının yol açtığı büyük mali sıkıntıları ve ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisini hisseden Maliye Bakanı Rishi Sunak ve kısıtlamaların devam etmesini destekleyen muhalif kanattan yeni Sağlık Bakanı Sajid Javid’in baskıları altında bir maceraya atıldı. Johnson’ın macerasını tehlikeli kılan şey, ülkede vaka oranlarında büyük bir artışın kaydedildiği bir sırada bilim insanlarından ve doktorlardan oluşan büyük bir kesimin uyarılarını görmezden gelerek kısıtlamaların kaldırıldığını duyurması oldu. Zira Sağlık Bakanı’nın parlamento önünde yaptığı açıklamaya göre İngiltere’de günlük vaka sayısı 28 bini aşmış durumda. 19 Temmuz’a kadar bu sayı 50 bine, hatta yaz bitiminden önce 100 bine ulaşabilir. Bu, salgın ile mücadelede en kötü zamanlarından birini yaşadığı aralık ayı sonunda yaklaşık 80 bin vakayla günlük vaka sayılarında zirveye ulaşan İngiltere için korkunç ve eşi görülmemiş bir sayı.
Daha da kötüsü, İngiltere’nin ileri gelen gazetelerinden The Guardian dün hükümetin beklentileriyle uyuşmayan bir makale yayınladı. Gazete söz konusu makalede veriler ve sayılar üzerinde yaptığı analizlere dayanarak İngiltere’de bu yaz bitiminden önce 2 milyon kişinin Kovid-19’a yakalanabileceğini savundu. Bu, sadece altı hafta içerisinde yaklaşık 10 milyon kişinin karantinaya girebileceği anlamına geliyor. Bunun da sağlık ve ekonomi üzerinde ciddi etkilerinin olması bekleniyor.
Siyasi manevralarda usta olan İngiltere Başbakanı, sorumluluğu insanların üzerine yükleyip onları kısıtlamalar kaldırıldıktan sonra kendilerini korumak için doğru bir şekilde davranmaya çağırarak hükümet için bir geri dönüş yolu bıraktı. Yani hükümet daha sonra geri adım atıp bazı kısıtlamaları tekrar getirmek zorunda kalırsa -ki beklenen de bu- bunu insanların bireysel sorumluluğunu yerine getirememesine bağlayarak kendisini aklayacak.
Bu, hükümetin görevinin özellikle kriz zamanlarında liderlik etmek, zor kararlar almak, insanları bu kararlara uymaya yönlendirmek ve dikkatini partizan çıkarları veya seçimlerde popülarite kazandıracak ölçütler yerine kamu yararına odaklamak olduğunu düşünen pek çok insanın gözünde kesinlikle kabul edilemez siyasi bir kurnazlık. Bu yüzden Johnson'ın İngiltere'de daha büyük ve belki de daha şiddetli üçüncü bir Kovid-19 dalgasına ilişkin uyarıların peş peşe geldiği bir sırada siyasi kazanç elde etmeye çalıştığını düşünen kişiler tarafından geniş çapta eleştirilere maruz kalması şaşırtıcı değildi. İngiltere’nin üçüncü dalgasının tehlikeli olacağına ilişkin uyarıların sebebi, Delta varyantının şu an İngiltere’de baskın bir hale gelmiş olması ve oldukça bulaşıcı olduğu için dünya çapında hızla yayılması. Ayrıca bazı aşıların Delta varyantına karşı ne kadar etkili olduğuna dair şüpheler de ortaya çıkmaya başladı.
Ancak Sağlık Bakanı’nın söylediği gibi İngiltere’yi “meçhul bir noktaya” sokan kısıtlamaları kaldırma kararında hükümet halen aşılama kampanyası üzerine bahis oynuyor. Hükümet aşılama kampanyası ile nüfusun yüzde 70 ila 80’inin aşılanması sonucunda elde edilen “sürü bağışıklığı”na ulaşmak istiyor. İngiltere'de iki doz aşı alanların oranı yüzde 64’e ulaştı. Bu yüzden Başbakan aşı olmayanların aşılama merkezlerine gitmelerine yönelik çağrısını yineleyerek aşılamanın vakalar ile hastaneye yatış arasındaki bağı zayıflattığına ve ölümleri büyük ölçüde düşürdüğüne dikkat çekti.
Johnson hükümeti, “sürü bağışıklığının” virüsle mücadele stratejisinin bir parçası olduğunu resmen kabul etmese de bazı hükümet kaynakları iki gün önce Daily Mail gazetesine “hibrit bağışıklık”tan bahsederek bunu doğrulamış oldu. Hibrit bağışıklıkta yaşlılar ve hasta olanlar aşılanacak, kendilerine ek bir doz verilecek. Gençlere gelince; bazıları aşılanırken, aşılanmayanların arasında hastalık yayılacak. İsimler ne olursa olsun amaç aynı: Toplum bağışıklığına ulaşmak. Ortak Aşılama ve Bağışıklama Komitesi (JCVI) üyelerinden biri bunu itiraf ederek “Bu zor ve güç gözükebilir. Ancak enfekte olan her kişi bizi toplum bağışıklığının gerçekleşeceği düzeye ulaştıracak” dedi.
İngiltere'de önümüzdeki aylarda yaşanacak gelişmeler, şimdiye kadar 90'dan fazla ülkede tespit edilen Delta varyantının yayıldığı bir dönemde aşılama hızını artırmak için mücadele eden ülkelerin odak noktasını oluşturacak. Zira tüm beklentiler, “Özgürlük Günü” macerasının ve koruyucu önlemlerin bırakılmasının ardından vaka sayılarının artacağına işaret ediyor. Şu an tartışmanın merkezinde kabul edilebilir artış oranının ne kadar olacağı ve ölü sayılarının düşük kalıp kalmayacağı var. Diğer bir mesele de İngiltere’nin “hibrit bağışıklığına” ya da “sürü bağışıklığı”na ulaşıp salgını kontrol altına almayı başarıp başaramayacağı ile ilgili.
Aslında İngiltere ve kendisi ile birlikte aşılama kampanyalarında hatırı sayılır bir mesafe kat etmiş olan birkaç ülke bunu yapabilse bile başarıları eksik kalacak ve salgını kontrol altına almak veya virüsün mutasyonlarının oluşturduğu tehdidi sona erdirmek anlamına gelmeyecek. Çünkü aşılama kampanyalarında zengin ülkeler ve yoksul ülkeler arasındaki büyük uçurum, dünyanın Kovid-19’un pençelerinde kalacağını ve tamamen normal hayata dönmenin uzak bir hayal olarak kalacağını gösteriyor. Zira virüs her zaman kapıda olacak ve sınırlar üzerinden yayılmaya devam edebilecek. Tek umut, bütün ülkelerin yoksul ülkelere aşı ulaştırmak için Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile omuz omuza verip virüse karşı küresel bir savaş açması. İşte o zaman virüsün o eski korkunç öcü haline dönmeyeceği ve dünyanın grip ve benzeri diğer virüslerle birlikte yaşayabildiği gibi bu virüs ile de yaşayabileceği özgürlük gününden söz edebiliriz.