Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Lübnan yargısı ve peş peşe gelen musibetler!

Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi’nde eskiden profesör olan Lübnan geçici Başbakanı Hassan Diyab’ın Lübnan’ı büyük patlamadan ya da birkaç gün sonra meydana geleceğini tahmin ettiği çarpışmadan korumak için Arap ve yabancı büyükelçileri Başbakanlık konutu Grand Serail’e davet etmek anca aklına geldi!
Diyab fasih Arapça ile yaptığı konuşmasında kardeşler ve dostlar ülkesi Lübnan’da uygulanan bu sıkı kuşatmada hiçbir şeyin adil olmadığını söyledi. Tabiki muhteşem hükümetinin gerçekleştirdiği büyük başarıları da unutmadı ki hükümetindeki başarısızlıklar da sonuç olarak “onu” kuşatmaya geri getirdi!
Görüşmeye katılan büyükelçiler yakındı ve konuştu. Büyükelçilerin başını da Fransız Büyükelçi çekiyordu. Zira Büyükelçi Diyab’ın ülkesini eleştirerek Lübnan’ı kuşatanların enternasyonallerin olmadığını aksine Lübnan’ı tepeden tırnağa kuşatanların yozlaşmış politikacılar olduğunu söyledi. Enternasyonaller ve Araplar Lübnan’a yardım etmek için ellerini uzattılar. Bunların en başında da Fransa Dışişleri Bakanı’nın ve üst düzey diğer yetkililerin yanı sıra Lübnan’a iki kez gelen Fransa Cumhurbaşkanı geliyordu. Ancak hiçbiri ülkenin ve halkın boynuna dolanmış yozlaşmışların kuşatmasını kırmayı başaramadılar!
Ne var ki, ülkeyi kimin kuşattığı hakkındaki bu ihtilaf kuşatmanın kendisi için geçerli değildi. Akaryakıt, ilaç ve gıda üzerinde bir kuşatma var. Lübnan lirası dibi görmüş durumda. Yaşam şartları kötü. Hatta yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını bile bu sıkıntıların başında gelmek yerine sonunda geliyor.
Lübnan adli yargısının, Beyrut’un üçte ikisinin tahrip olmasına ve 200 sivil ve askerin hayatını kaybetmesine yol açan Beyrut Limanı patlamasından sorumlu olanlara ilişkin aldığı son kararlar da cabası.
Beyrut Limanı dosyasına yeni atanan Yargıç Tarık el-Bitar, selefi Fadi Savan’ın izinden gitti. Olaydan siyasetçileri ve bazı güvenlik yetkililerini sorumlu tutarak şüpheli çemberini daha da genişletti. Yeni suçlanan isimlerde eski bakanlar ve bakan olan milletvekillerinin yanı sıra Kamu Güvenliği Genel Müdürü Abbas İbrahim ve Devlet Güvenlik Servisi Başkanı Tümgeneral Tony Saliba öne çıktı. Ayrıca Diyab bir taraftan Lübnan’ı kuşattıkları için Arapları ve enternasyonalleri kınarken, yeni yargıç ile görevden alınan eski yargıç tarafından köşeye sıkıştırılmış durumda.
Hizbullah lideri Nasrallah son yaptığı konuşmada Hassan Diyab’ın yaptığı gibi dış güçleri Lübnan’ı kuşatmakla suçladı. Ancak Yargıç Bitar’ın suçlamalarından memnun gözükmeyen lider gerçeğin korkunç olduğunu yargıçın adalet ile hareket etmediğinden ötürü adaletin ise hala uzak (!) olduğunu söyledi. Ancak aslında Bitar Hizbullah liderinin izinden gitmişti. Zira Nasrallah aylar önce patlamadan zarar görenlerin tazminat almak üzere sigorta şirketlerine gidebilmeleri için Lübnan yargısının olayı bir ihmal suçu olarak değerlendirmeleri gerektiğini söylemişti! Yargıçın yaklaşımının maksatı Nasrallah’ın yaklaşımı gibi; kasıtsız bir ihmal var ve bu ihmal politikacıları kapsıyor. Bir de kasıtlı bir ihmal var bu da idarecileri ve güvenlik yetkililerini kapsıyor. Temel sorular ise cevapsız kalmış durumda.
Örneğin son derece patlayıcı amonyum nitrat maddesini taşıyan gemiyi iddialara göre varış yeri olan Mozambik yerine Beyrut Limanı’na kim getirdi?
Doğru, gemiye el konulduğunu iddia edenler var. Ancak 2014 yılında gemideki yükün boşaltılıp 12 numaralı ambara konulmasını emredenler kimdi?
Bin 500 ton nitratı ambardan meçhul yerlere transfer eden kimdi?
Yıllarca bu transferleri kim kolaylaştırdı?
Üstüne üstlük uluslararası hukuk ve finans kuruluşları nitratı satın alanların Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e yakınlığı ile bilinen Suriyeli işadamlarının olduğunu, limandaki pek çok güvenlik görevlisi ve yetkili ile ilişkilerinin olduğunu, böylece gemideki patlayıcıları limana indirebildiklerini ve bunların karadan ve denizden sevkiyatını yaptıklarını söyledi. Yalnızca 500 ton patlayıcı patladı.
Şayet hepsi patlasaydı Lübnan ve Kıbrıs harabeye dönerdi! Tüm bunlar bir yana, en nihayetinde geminin hurdaya döndüğü bahanesiyle batırılmasını kim emretti?
Geminin saygıdeğer sahiplerinden hiçbiri bunu sorgulamadı!
Son olarak kim ya da kimler 500 ton patlayıcıyı patlatarak bu korkunç yıkıma sebep oldu?!
İşin ilginç tarafı, Hizbullah lideri İsrail'in bombayı patlatmış olabileceğini reddederken Eski ABD Başkanı Trump, olayı neredeyse İsraillilere atfediyordu!
4 Ağustos 2020'deki büyük patlamadan sonra Lübnan'daki birçok taraf Eski Lübnan Başbakanı Refik el-Hariri'nin suikastında olduğu gibi olayın uluslararası yargıya taşınmasını talep etti.
Onlara göre bunun sebebi Lübnan yargısının zayıf olması değil, bilakis yargının koşullarının gerçeği söylemeye ve adaleti sağlamaya izin vermiyor oluşuydu.
Hariri suikasti davasını Lübnan yargısının ellerine bıraktığımızı bir hayal edelim. O zaman Hizbullah’ın bu suçu işlediğini ve Suriye rejiminin de bunda parmağı olduğunu öğrenebilir miydik?!
Böyle bir şey olsaydı savaş üstüne savaş olurdu. Herkes kaç politikacı ve güvenlik görevlisinin öldürüldüğünü ve Hariri ya da siyasi ekibiyle bağlantısı olan kaç kişinin suikaste kurban gittiğini biliyor. Uluslararası yargı sayesinde bir şeye ulaşıldı. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde şartlar uygundu ve bu yüzden bir fikir birliği oluşmuştu. Bugün ise hiç kimse Rusların ve Çinlilerin Beyrut Limanı patlaması için uluslararası bir soruşturma açılmasını kabul edeceklerini düşünmüyor.
Zira Hizbullah daha da güçlendi. Aynı şekilde Suriye rejimi de. Görünen o ki Suriye rejimi varil bombalarında nitrat kullandı.
Hizbullah ya da yandaşları da buna yardım etti. Yoksa hepsi Rusya ile birlikte Suriye’de savaşmıyor mu?!
Beyrut Limanı patlamasındaki kurbanların aileleri, sanıklar arasında politikacıların sayısının artmasını sevinçle karşıladı. Ancak Nasrallah sanıkların arasında Kamu Güvenliği Genel Müdürü’nün adının geçmesinden hoşlanmadı. Aslında Ordu İstihbaratı, Kamu Güvenliği ve Devlet Güvenliği’nin limanda güçlü bir nüfuzu var. Bu yüzden eski ordu komutanının da adı sanıkların arasında yer aldı. Ancak Cumhurbaşkanı Avn’ın makamına gelmesinin ve General Joseph Avn’ın ordu komutanlığına atanmasının ardından askeri ve güvenlik raporları peş peşe geldi. Cumhurbaşkanı sorgulanmıyorsa örneğin mevcut ordu komutanı neden sorgulanmıyor?! Neden Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında bir denklik olmadı da ikisi de gözardı edildi?! Eski İçişleri Bakanı mahkemeye çağrılırken, şimdiki İçişleri Bakanı neden çağrılmadı?! Pek çok kişi mevcut bakanın hummalı bir şekilde Kamu Güvenliği Genel Müdürü’nü sanki kendisi onun emiri altındaki bir memurmuş da aksi değilmiş gibi savunmasıyla alay etti! Bu bir ihmal meselesidir ve ne Suriye rejimi ile ne de yakından ve uzaktan Hizbullah lideri ile alakası olmadığı söylendiği sürece bir arpa boyu yol katedemeyiz!
Halkı bölünmüş, birliği bozulmuş vatan
İnsanların üstünlük kazanmak için birbirlerini yediği...
Topraklarında ise bir kedinin aslan kesildiği…