Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Nahda Barajı dosyası BMGK’da

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), aşağı havza ülkeleri Mısır ve Sudan'ın talebi üzerine, Etiyopya ile Nahda Barajı’na ilişkin anlaşmazlığı görüşmek ve çözüm bulmaya çalışmak için 8 Temmuz 2021 Perşembe günü bir toplantı yaptı.
Geçmişte Mısır, birkaç kez BMGK’nın toplanmasını talep etmişti. Ancak BMGK, Birleşmiş Milletler Şartı'nın 7’nci Bölümü’nün 33’üncü Maddesi doğrultusunda, Afrika Birliği'ne (AfB) yetki vermekle ve Nil Nehri devletleri arasındaki krizi çözmek üzere çatışmanın üç tarafının müzakerelerini takip etmekle yetindi. İlgili maddede, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye atacak bir anlaşmazlığın taraflarının çözümünü öncelikle müzakere yoluyla aramaları veya barışçıl yollardan bölgesel kurum ve kuruluşlara başvurmaları gerektiği belirtiliyor. Dolayısıyla BMGK, maddede de açıkça belirtildiği üzere bu noktadan hareket ederek önceki oturumlarında tarafları aralarındaki anlaşmazlığı bu şekilde çözmeye çağırdı.
Burada bahse değer olan iki gözlem ve bir de soru var. Soru: BMGK, neden çatışma konusunu doğrudan ele almak yerine, üyelerinin krizlerini çözmeleri için öncelikle bölgesel örgütlere başvurmaya sevk etti? Bunun basit cevabı, söz konusu maddede açıkça belirtilen hususlardır. Bir diğer husus, San Francisco'da Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ni hazırlayanların, Birleşmiş Milletler'in kurucu ülkelerinden bazılarının bölgesel alanlarının uluslararası örgütten bağımsızlığını koruma arzularını dikkate almış olmalarıdır. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 7’nci Bölümü 52 ila 54’üncü maddeden itibaren uluslararası örgütün bölgesel örgütlerle ilişkisine ayırmıştır. Nitekim 52’nci madde, “Üyeler, Güvenlik Konseyi'ne sunulmadan önce, bölgesel örgütler aracılığıyla yerel anlaşmazlıklara barışçıl bir çözüm bulmak için her türlü çabayı göstereceklerdir” diyor. Bunun hedefi ise uluslararası kurumu, bölgesel örgütler aracılığıyla çözülebilecek yerel anlaşmazlıklarla boğmamaktır.
Nitekim BMGK, Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından, çok sayıda krizin çözümü için bir başvuru yağmuruna tutuldu. Böylece 1990-2000 döneminde, uluslararası örgütün kurulmasından bu yana geçen elli dört yıllık zaman zarfındaki karar sayısına eşdeğer sayıda karar alındı. BM’nin eski Genel Sekreteri Butros Gali'nin 2004'te bir Fransız dergisi için yazdığı makalede bu konu etraflıca ele alınmaktadır.
Bu, BMGK’nın bölgesel örgütler lehine yetkilerinden feragat ettiği anlamına mı geliyor? Cevap, hayır. Bu cevabımız, bölgesel kuruluşlardaki uluslararası örgüt üyelerinin yerel anlaşmazlıklara barışçıl çözüm bulmak için her türlü çabayı göstereceğine ilişkin yukarıda atıfta bulunulan 52. maddenin 2. paragrafına dayanmaktadır. Aynı maddenin dördüncü paragrafında ise şu ifade yer almaktadır: “İşbu madde, 34. ve 35. maddenin uygulanmasını hiçbir biçimde etkilemez.” Söz konusu maddelerde, Güvenlik Konseyi’nin herhangi bir uyuşmazlık veya uluslararası anlaşmazlığa yol açabilecek ya da uyuşmazlık doğurabilecek bir durum konusunda, bu uyuşmazlık ya da durumun süregitmesinin uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye düşürme eğiliminde olup olmadığını saptamak için soruşturmada bulunabileceği, ifade edilmektedir.
Öyleyse Güvenlik Konseyi Nahda Barajı krizine ilişkin hangi seçeneği benimseyecek? Geçen perşembe gününden bu yana devam eden müzakerelere göre buna daha sonra cevap vereceğiz.
Mısır ve Sudan ile ilgili olarak, eğer yaklaşık on bir yıldır devam eden Etiyopya uzlaşmazlığı olmasaydı, kriz çözülürdü ve iki ülke Güvenlik Konseyi'ne başvurmak zorunda kalmazdı. Etiyopya, Nil sularındaki herhangi bir tasarrufu doğal ve egemen hakkı olarak görüyor ve barajı inşa ederek aşağı havza ülkelerine zarar verme ihtimalini düşünmüyor. Burada 1977 yılında kabul edilen Uluslararası Su Yollarının Ulaşım Dışı Kullanımı Hukukuna İlişkin Sözleşmeye değinmek istiyorum.
Sözleşmenin, “Hakça ve Makul Kullanım ve Katılım” başlığını taşıyan 5. maddesinin 1. fıkrasına göre suyolu devletleri, kendi ülkelerinden geçen suyu hakça, makul, optimal ve sürdürülebilir bir biçimde kullanmak durumundadır. Sözleşmenin 7. maddesinde, önemli zarara yol açmama ilkesi düzenlenmiştir. Bu ilke, 7. maddenin 1. fıkrasında şu şekilde ifade edilmiştir: “Suyolu devletleri, kendi ülkelerindeki bir uluslararası suyolunu kullanırlarken, diğer suyolu devletlerine önemli zararlara neden olmayı önlemek için her türlü uygun tedbirleri almalıdırlar.” Sözleşmenin üçüncü bölümü ise planlanan önlemlerle ilgili olarak önceden bildirim ilkesini ortaya koymaktadır. Bu nedenle sözleşme, bu üç yükümlülükte dolayı, uluslararası teamül hukuku açısından önemlidir: “Adil ve makul kullanım, önemli zararların önlenmesi ve alınacak önlemlerin önceden bildirilmesi.”
Ülkeler arasındaki ilişkileri düzenlemek için yapılan ikili anlaşmaların en önde gelenleri arasında, Eylül 1960'ta Hindistan ve Pakistan arasındaki imzalanan İndus Sular Antlaşması yer almaktadır. Anlaşmanın 4. maddesinde, taraflardan her birinin tüketim dışı herhangi bir kullanımın, kullanım nedeniyle herhangi bir kanaldaki akışı temelden değiştirmeyecek şekilde olacağı konusunda mutabık olunduğu belirtiliyor.
Nahda Barajı ve BMGK’ya başvuru meselesine geri dönelim. Tunus, BMGK üyelerine Addis Ababa'nın Nahda Barajı rezervuarını doldurmayı durdurması için çağrıda bulunan bir karar taslağı sundu. Taslakta, Güvenlik Konseyi'nin “Mısır, Etiyopya ve Sudan'ın, Afrika Birliği Başkanı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin talebi üzerine, altı ay içerisinde bağlayıcı bir anlaşma metnine ulaşmak için müzakerelerine devam etmelerini” talep ettiği belirtiliyor. Taslağa göre anlaşma, Etiyopya'ya Nahda Barajı'ndan elektrik elde etme imkanını temin etmeli ve aynı zamanda aşağı havza ülkelerinin su güvenliğine önemli zararlar vermemelidir. Ayrıca üç ülkeye müzakere sürecini tehlikeye atabilecek herhangi bir beyan ve eylemden kaçınması ve Etiyopya’ya, Nahda Barajı'nın rezervuarını tek taraflı olarak doldurmaya devam etmemesi çağrısı yapılıyor.
Soru: Güvenlik Konseyi'nin Nahda Barajı dosyasıyla ilgili müzakereleri kanuni bir nitelik kazanmış gibi mi görünüyor? Yoksa Çin'in ekonomik çıkarları ve Rusya'nın jeostratejik durumu, yeniden bir tür Soğuk Savaşı netice verecek şekilde meseleye gölge mi düşürüyor? Aşağı havza ülkelerinden Mısır ve Sudan, Güvenlik Konseyi'ndeki tutumları karşısında bazı daimi üyelerle ilişkilerinden ders çıkaracak mı? Diğer taraftan Etiyopya'nın gelecekte baraj dolumunun üçüncü ve dördüncü aşamasına geçmeyeceğini garanti eden şey nedir? Etiyopya'nın “Nahda Barajı üzerindeki anlaşmazlığın bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit etmekle hiçbir ilgisi olmadığı ve dolayısıyla bu mesele Güvenlik Konseyi'nin yetkisinde değildir” yönündeki iddiası yerinde midir? Burada gelecekte tartışılması gereken pek çok soru var.