Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Patlayıcıları seven adamın hikayesi: Ahmed Cibril

Bu, ömür boyu belki sadece bir kez nasip olacak bir yolculuktu. Uçak Şam Havaalanı’ndan havalandı. Tarih 20 Mayıs 1985'ti. Arkama baktım ve esir İsrail askerinin gözleriyle bulunduğu yeri incelediğini gördüm. Büyük ihtimalle saatler içinde özgürlüğüne kavuşmanın hayalini kuruyor ama son dakika sürprizlerinden korktuğu da açık.
Yolculuğun fiili yöneticisi, "Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlığı" (FHKC-GK) liderliğinin bir üyesi olan Fadıl Şaruru'ydu. Şaruru örgüt içinde Genel Sekreter Ahmet Cibril’e en yakın isimlerdendi ve aralarında bir tür hısımlık vardı. Yolculuk tehlikelerle doluydu. Her birinde 1 İsrailli esirin bulunduğu 3 uçak Cenevre’deki havaalanına inecekti.
İsrail’in bu 3 esire karşılık elindeki 1150 esiri serbest bırakması gerekiyordu. İsrail Başbakanı Şimon Peres'in anlaşmayı onaylamasına rağmen, İsrail güvenlik teşkilatının, İsrail-Filistin çatışmasının tarihinde eşi benzeri görülmemiş bu bedeli ödemeden esirleri kurtarmak için bir askeri operasyonda bulunmasından korkanlar vardı.
Şaruru'yu tanıyordum, daha önce beni, Cibril'in Vietnamlıların düşman hava saldırılarından korunmak konusunda edindikleri deneyimlerini örnek alarak Güney Lübnan'da inşa ettiği tünellerden birini ziyaret etmeye davet etmişti.
Uçuş sırasında ayakkabımla arkamdaki koltuğun altındaki karton kutuyu yokladım ve çok ağır olduğunu gördüm.
Şaruru’ya şakayla karışık kutuyu sorduğumda, sadece bagaj olduğunu söyleyerek gülümsedi ve eğer rahatsızsam koltuğumu değiştirmemi tavsiye etti ama yapmadım.
Şaruru, sürekli uçağın penceresinden bakıyor ve kendisi ile çevresindekileri rahatlatmak, onlara güven vermek isteyen biri gibi sürekli gülümsüyordu. Cenevre Havalimanına yaklaştığımızda çevresine bakınması herhangi bir sürprizin yaşanmasından duyulan kaygıya evrildi, ama neyse ki bu olmadı.
Takas anlaşması, arabulucu Avusturya’nın katkıda bulunduğu plana göre gerçekleştirildi. Planlandığı gibi, kurtarılan esirlerin bir bölümünü taşıyan uçak, Cibril'in beklediği Libya’nın başkenti Trablus yönünde havalandı.
Takas işleminin sona ermesinden sonra Şaruru, “Sizden ve geziye katılan herkesten özür dilemeliyiz. Ebu Cihad'ın (Cibril) emirleri açıktı ve esirlerin herhangi bir operasyon ile kurtarılmaları tehlikesi bulunması halinde uçakların havaya uçurulmaları ve esirlerin öldürülmesi gerekse bile böyle bir girişime engel olunması talimatını içeriyordu”.
Şam’dan gelen bu uçakların kendilerini patlatacak ve esirleri öldürecek patlayıcılar taşıdıklarını mı kastettiğini sorduğumda bana, “Sen Ebu Cihad’ı tanırsın” demekle yetindi.
Şaruru, bu anlaşma için müzakerelerin 2 yıldan fazla bir süre önce başladığını ve Avusturya Şansölyesi Bruno Kreisky'nin çabalarına rağmen birkaç kez durduğunu söyledi.
Cibril'in, Fetih Hareketi tarafından esir alınan 6 askere karşılık serbest bıraktığı esir sayısını kat kat aşan sayıda esiri serbest bırakmaya İsrail'i zorlamayı başararak bir örnek oluşturmak istediği açıktı.
Şaruru, anlaşmanın birkaç gün önce İsrail'in Japon Kızıl Ordusu üyesi Kozo Okamoto'yu serbest bırakmaktan kaçınmaya çalışmasıyla çökme noktasına geldiğini açıkladı. Okamoto, Wadi Haddad liderliğindeki “Dış Operasyon” ile çalıştığı sırada 1972'de gerçekleştirilen Lod Havaalanındaki saldırıyı yöneten kişiydi. Takas gerçekleşti ve Okamoto serbest bırakıldı.
Aynı şekilde Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin de.
Ne var ki, Yasin tekrar tutuklanacak ve İsrail kendisini ancak Amman'da Halid Meşal'e düzenlenen suikast girişiminin başarısız olmasının ardından serbest bırakmak zorunda kalacaktı.
Takas anlaşmasından yıllar sonra Şam’da, Cenevre’de gerçekleşen bu olayın heyecanına eşdeğer saatler geçirdim.
Sekiz saat boyunca Cibril ile yüz yüze oturup hikâyesini dinledim, anıların akışı sadece kısa bir öğle yemeğiyle kesintiye uğradı.
Yafa yakınlarında doğan Cibril, mülteci olarak Suriye’ye geldiğinde 10 yaşındaydı.
Mısır Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra kısa bir süreliğine Suriye ordusunda subay olarak görev yapmıştı.
Patlayıcı hazırlama konusunu incelemiş ve bu alanda uzmanlaşmıştı. Bilgisini, işgal altındaki toprakların yanı sıra Ürdün, Lübnan ve son olarak da Suriye’de pratiğe aktarmıştı.
Cibril, Suriye ile ittifakın Filistin için silahlı eyleme devam edebilmenin bir şartı olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle Suriye güvenlik organına bağlandı ve özellikle 1983 yılında Kuzey Lübnan'daki Trablus'a dönen Yaser Arafat'a karşı verdiği savaşlarda Esed rejiminin uzantıları arasında sayıldı.
Bu maraton gibi geçen görüşmede Cibril, bomba atan biri gibi konuşuyordu. Bazı ifadeleri patlayıcılar cinsindendi. Arafat'ın 1968'de Kerame kasabasında savaşmakta direttiğini ve kasabanın Stalingrad gibi olmasını istediğine atıfta bulunulduğunu söyledi.
Arafat’ın savaş başladığında kaçtığını anlattı. Bu ifadeler Filistin liderinin kendisi hakkında şu sert sözleri söylemesine yol açmıştı, “Cibril, Esed istihbaratında küçük bir askerdir” ve “Ben Esed ile anlaşamadım çünkü Ahmed Cibril olamadım!”
Cibril, Lübnan'daki iç savaşın "İki Yıl Savaşı" adlı aşamasından sıcak bir kesit oluşturan "Otel Savaşında" çok miktarda patlayıcı kullandığını inkar etmedi ve şunu söylemekten de kaçınmadı, “Lübnan’da 1983’te gerçekleşen Cebel Savaşının gerçek komutanı bendim, çünkü Suriye ordusu topçusunun sonucunun belirlenmesinde büyük bir rol oynadığı Hamdun’daki savaşı ben yönettim”.
Havada patlayarak Lockerbie’ye düşen Amerikan Pan Am Havayollarına ait uçağı sorduğumda, örgütünün bu tür patlayıcıları üretecek kapasitede bir laboratuarı bulunduğunu inkar etmedi. Örgüt unsurları tarafından 1974’te düzenlenen “Kiryat Şamona” saldırısının ilk “içeriye sızma ve intihar saldırısı eylemi” olduğunun, bir askeri saldırı gerçekleştirmek için planörlerle İsrail sınırlarını geçmeye çalışma fikrini ilk kendilerinin denediğinin altını önemle çizdi.
Cibril, Hafız Esed Suriyesi’nde bir numaralı Filistinliydi.
Muammer Kaddafi Libyası’nda da bir numaralı Filistinliydi.
Son yıllarda bir numaralı Filistinli olmasa da Humeyni İranı ile de yakından bağlantılıydı.
Suriye'nin geçtiğimiz yıllarda tanık olduğu çatışmalara katılımı, kariyeri ve imajıyla ilgili görüş ayrılığını ikiye katladı.
Onun imajı kendine has, ne Arafat’a, ne de Habaş ve Sabri Benna’ya (Ebu Nidal) benziyor.
O, bir Cibril, bir patlayıcı üreticisi ve patlayıcı aşığı!