Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Katil!

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Joe Biden, sosyal paylaşım sitesi Facebook’u bir katil olarak nitelendirirken belki de güçlü, net ve aynı zamanda şok edici bir mesaj göndermek istedi. Söz konusu sosyal iletişim aracı, çoğalan kardeşleriyle birlikte dünyayı fethetti ve bu araçların çoğu Amerikalı.
Başkan Biden'ın katil nitelemesi, Facebook'un aşılar hakkında yanıltıcı veya yanlış olduğunu düşündüğü bilgileri yaymasının arka planında geldi. Dünya genelinde birçok sosyal medya platformunda aşılar hakkında şüpheler ve sorgulamalar artmış durumda. Başkanın endişesinin altında, bu yanlış bilgilere bazılarının inanması, tavsiyelerine göre hareket etmesi, ardından bu salgının insanların hayatlarını almaya, ekonomiyi bozmaya ve eğitimi yerle bir etmeye devam etmesi yatıyor. Dolayısıyla alarm zilini böyle sert ve güçlü bir biçimde çalmakta belki de haklıydı. Ancak sosyal medyanın olumsuz etkisinin diğer yüzü Arap toplumlarımız dahil olmak üzere diğer toplumlarda ortaya çıkıyor. Arap medyasını gözlemleyenler, sosyal medyada yayınlananlar ile geleneksel medyada (yazılı veya görsel) yayınlananlar arasında uçurum olarak adlandırılabilecek bir açmazın içine düşüyor. Geleneksel medyanın yayınlarını sınırlayan yazılı veya geleneksel etik ve yerleşmiş kısıtlayıcı yasaları bulunuyor. Diğeri ise (sosyal medyada yazılanlar) ne yazılı ne de etik hiçbir yasa tarafından kısıtlanmıyor. İşte uçurum burada gün yüzüne çıkıyor. Birincisi (yasallaştırılmış) ikincisini (kontrolsüz) tabiri caizse takip edemiyor. Bilakis kimi zaman birincisi büyük bir gaflet ve dikkatsizlikle ikincisinden naklediyor. Uzun bir siyasi deneyime sahip ABD Başkanı'nın yayınlananları katil olarak nitelendirmesine neden olan çaresizliği ve belki de hüsranı ispatlayabilecek pek çok, hatta birikmiş örnek var. Bu çarpıtmaya örnek vermek istersek, ülkesinin dışında bir ülkede yaşayan ve kendi ülkesinin sistemine muhalif bir kişi veya siyasi grubu ele alalım; kötülüğü abartmak ve iyiyi yok saymak denklemiyle ülkesindeki yerel toplumu yanlış yönlendirmek için bazıları profesyonel, birçok söylenti ve yanlış bilgi yayıyorlar. Amaçları da içeriyi kışkırtıp sonunun vatanın yıkılması dışında nereye varacağını kimsenin bilmediği bir kaos yaratmak.
İkinci bir örnek atıfta bulunmak istediğim hususu daha iyi açıklayabilir. O da OPEC+ üyeleri arasında pay konusunda yaşanan anlaşmazlık. Anlaşmazlık su yüzüne çıkar çıkmaz ki bu, adı geçen örgütün bazı üyeleri arasında normal ve tekrarlanan bir husus, kardeşler arasında anlaşmazlık ve çekişme fikrini yutturmak için kamuoyu oluşturmak amacıyla, şu veya bu taraftan kişilerin tetiklediği bir kınama, destek, büyütme ve kötüleme volkanı patladı. Bu kişiler, cehalet veya ciddi bir özgüven eksikliği ile karakterize edilen, kendilerini başkalarından daha vatansever gösteren hikayeler ve sızıntılar üretmekte geç kalmadılar. Bunları takip ettiğimizde, bu grup veya bireylerin bazılarının çok sayıda takipçiye sahip oldukları ikilemi ile karşı karşıya kalıyoruz. Çok sayıda takipçinin olması, insan doğasının açıkça yalan olsa da kendi arzusuna uyduğu için keskin farklılıkları bilmeyi ve inanmayı sevmesi.
Bazen yargılama yeteneklerine güvendiğiniz kişilerden size bilgiler, haberler veya fikirler gelir ve siz bu kişilerin nasıl bu aldatmacıların yayılmasına katkıda bulunduklarına şaşar kalırsınız. Ancak, kötü ve yanlış haberlerin doğru ve makul haberlerden daha hızlı yayıldığını, tarafsızlığın kaybedilmesini yaygınlaştırdığını fark edersiniz.
Kurumlar ve hatta hükümetler bu ölçüde büyük bir yanlış bilgi patlamasına karşı bir tampon bulamıyorlar. Bazıları yasaları sertleştirmeye yöneliyor ve bunların caydırıcı olduklarına inanıyorlar. Herkese açık medya araçlarında yasalar caydırıcı olabilirler, ancak WhatsApp veya Tik Tok gibi özel, ulusal ve kişisel düzeyde hakaret ve itibar suikastlarının daha yüksek seviyede yaşandığı ortamlara yasalar erişemezler. Şu iki yolu benimseyerek bu nokta telafi edilebilir; birincisi, devlet, ilgili kurumlar ve okulların hazırlanmasına katkıda bulunduğu, ortaya çıkan asılsız haberler, kötü niyetli söylentiler, hakaret ve itibar suikastları ile gerekli hız ve verimlilikle ilgilenen toplumsal bir bağışıklık. İkincisi, Kuran’da yer alan “konuşurlarsa sözlerine kulak verme ve heveslerine kapılma” buyruğu temelince izlenim ve önyargıya değil, mantığa dayalı rasyonel bir metodoloji geliştirmek için okullarda ve sosyal platformlarda eğitim yoluyla oluşan kişisel bağışıklık.
İçinde bulunduğumuz çok sayıda yanıltıcı haber yayma durumunu sürdürmek, toplumsal dokuyu yok olana kadar yavaş ama sürekli olarak parçalamak demektir. Keza ülkelerin çıkarları için herhangi bir anlaşmazlığı sömürmek amacıyla tetikte bekledikleri kritik bir aşamada uluslar arasında şüpheler ekmek, bunun soncunda kaosun egemen olması ve herkesin ağır bir bedel ödemesi de demektir. Bazı yetkililer bazı sitelerde istedikleri haberleri yayıp, karşı tarafı kötülemek için belirli kişiler kiraladıklarını övünerek anlatıyorlar. Bu, bilmeyen ve cahil bir kişinin övüncüdür, çünkü başkaları da karşı söylemler için belirli kişileri kiralamaya hazırlar. Dolayısıyla bu iki ucu keskin bir bıçak gibi. Şaşırtıcı olan, bu tür kampanyalara “vatanı savunduklarını” zanneden ama aksine vatanın itibarını zedeleyip değerini düşüren ünlü isimlerin de katılmaları. Zira başarılar genellikle görünürdür ve sadece bakıp da görmeyenler onları inkâr edebilirler. Arap coğrafyamızda, sosyal medyada zorbalık, kibir ve aşağılama, sular gibi akıyor ve arkasında toplumları zehirleyen, zayıflatan birçok yanlışı, ağır suçu ve tortuyu bırakıyor.
Son olarak; yıkıcı siyasi ve ekonomik boyutunun yanı sıra, araştırmalar, internet ve iletişim araçlarına bağımlı olanların obsesif-kompulsif bozukluk, depresyon, kaygı hissi ve dikkat eksikliği, izolasyon ve içe dönüklük gibi diğer olumsuz psikolojik rahatsızlıklara yakalandıklarını kaydediyorlar.