Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Başkalarına iyi muamelenin sırrı

İnsanın kıymet ve değerini belirleyen şeylerin başında başkalarıyla olan muamelesi gelir. Özellikle de kendisine karşı olumsuz tavır takınanlara. Zira size karşı iyi muamelede bulunan kişiye iyi davranmak zor değildir. Bu sebeple olsa gerek ki Allah Teâlâ bunun üzerinde durmuş ve temel ilkelerini belirlemiştir.
Size karşı olumsuz bakış açıları ve davranışları olanlara güzel muamelede bulunmak bir sanat ve büyük bir erdemdir. Allah Teâlâ bu sanatı üç cümle ile özetler:
-Affetmeyi tercih et
-Ma’rufu/iyi ve güzel olanı emret
-Cahillerden yüz çevir.[1]
İnsanları doğru yola çağırmak, onlara hakikati göstermek ve onlarla sağlıklı insani ilişkiler kurmak için çaba gösterseniz de, hakikat karşısında kör ve sağır kesilen bu insanlar çağrınıza kulak vermezler, attığınız adımları karşılıksız bırakırlar; size tepki verdiklerini, sizi dikkate aldıklarını sanırsınız, fakat gerçek hiçte öyle değildir. Yukarıda ifade edilen ilkler, benzer durumlarda nasıl hareket edilmesi gerektiğini belirlemektedir.
Bu ilkeleri kısaca açıklamak yararlı olacaktır:
Afv: kastedilmesi, alınması kolay olan,[2] İnsan ilişkilerinde kolaylık yolunu seçmek, başkalarını külfet ve meşakkate sokacak tutum ve davranışlardan, beklentilerden uzak kalmaktır.[3] Malî haklarla ilgili her konuda cimrilikten sıyrılmak, insanlarla güzel ahlâka dayalı ilişkiler kurmak, katılık ve sertlikten uzak durmak, işleri kolaylaştırmak, insanları hak dine çağırırken de ince ve yumuşak bir uslûp kullanmaktır.”[4]
Affı almanın anlamı, kö­tülükten sakındırmak, insanların yanlışlarına değil, iyi taraflarına bakmak de­mektir. En güzel yolla mücadele etmek, affın yolunu tutmak ve affı ele al­makla gerçekleşecektir. İyiyi emretmek de, hikmetle ve güzel öğütle davet etmek anlamını ifade etmektedir.[5]
‘Urf: yapılması yapılmamasından daha iyi olan, hiçbir münakaşa ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıkça kabul edilen güzel işlerdir. Bozulmamış fıtratların ve sağduyu sahiplerinin güzel olduğunda anlaştıkları konulardır.[6]
Cahillerden İ’rad/yüz çevirme:  Câhil kavra­mının anlamı, bildiği halde tatbik etmemek, kendini tanıyamamak, ahlâkî de­ğerlere ve hakikate karşı inatla kapalı kalmaktır. Câhillerden yüz çevirmek, kötüye bulaşmamak, kötülere denk olmamak, onların seviyesine düşmemek şeklinde anlaşılırsa, erdemin derunî etkinliği yakalanmış olur.[7]
Cahillere aldırmamanın mânası, insanları hak ve hakikat çizgisine, iyilik ve doğruluk yoluna çağırırken kendini bilmezlerin edep ve ahlâkla bağdaşmayan kötü ve çirkin davranışlarına, küstahça hareketlerine, haksızlıklarına aynıyla karşılık vermemek, bu tür hareketler karşısında öfkeye kapılarak affedici olmaktan, iyiliği emretmekten vazgeçmemek; aksine ısrarla sabırlı, hoşgörülü, kolaylaştırıcı ve bağışlayıcı olmaktır.[8]
Bu ilkelerin pratik hayata nasıl geçirilmesi gerektiğini Hz. Peygamberin Cebrail (a.s) sorduğu bir soruya karşılık verilen cevapta görebilmek mümkündür: “Rabbin sana seninle akrabalık bağını kesenle bağını sürdürmeni, sana vermeyene senin vermeni ve sana haksızlık yaparak zulüm edeni affetmeni emrediyor”[9]
Size karşı kötülük yapan, sizi dikkate almayan ve her fırsatta sizi yok etmek isteyenlere karşı bağışlayıcı olmak, affedebilmek, onlar için iyi ve güzel şeyleri isteyebilmek nefse kolay gelen şeyler değildir. Belki de bu nedenle bu ilkelerin zikredildiği ayetin hemen akabinde şeytandan nefsi ayartmaya yönelik gelebilecek girişimlere karşılık şu uyarı yapılmaktadır:
“Eğer şeytânî bir dürtü seni kışkırtıp anlamsız bir öfke ve heyecana sürükleyecek olursa, hemen Allah’a sığın ve O’nun bu konudaki tavsiyelerini hatırla! Unutma ki O, her şeyi işitendir, bilendir. Çünkü dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakınanlar, yüreklerinde insan bilincini kör eden şeytânî bir kışkırtı duyar duymaz, derhâl Kur’an’daki emir ve tavsiyeleri hatırlarlar ve işte o an, duygularının esiri olmaktan kurtulur ve gerçeği görürler.”[10]
Affetmek, iyiyi emretmek ve câhillerden yüz çevirmek, İslâm'ın ahlâkî değer ve eylemlerinin temelini oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu temeller hakkıyla hayata geçirildiğinde bambaşka bir toplumun oluşacağı tartışmasız bir hakikattir.
Rabbim nefsimize karşı işlenen hataları affedebilme, hakka karşı işlenen zulümlere ve onları işleyen zalimlere onurluca ve dik durma bilinci versin…

[1] el-‘Araf 7/199
[2] Ragıb el-İsfahani, el- Müfredat, s.711
[3] Zemahşeri, el-Keşşaf, 2/110
[4] Razi, Mefatihu’l Ğayb, 17/96
[5] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri,  7/441-444
[6] Seyyid Kutub, fi-Zilali’l Kur’an, Beyrut,1405/1985, 3/1419
[7] Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri,  7/441-444
[8] Kur’an Yolu, 2/650
[9] Taberi, Camiu’l Beyan, Kahire 1431/2010, 5/605
[10] Mahmut Kısa, Meali. (el-‘Araf 7/200-201)