Zuheyr el-Harisi
TT

Denizlerdeki savaş: İran zorbalığı ve uluslararası sessizlik!

Bölgemizde yaşananlar, haberlerin önemli bir parçası haline geldi. Çünkü kendi gündemleri için bu bölgenin sürekli gergin kalmasını isteyenler var. Bu nedenle, bölgede meydana gelen her yıkımın İran'la veya kollarıyla bir ilgisi olduğunu görürsünüz. Fakat ne yazık ki İran’ın tırmanan bu zorbalığı karşısında, ABD’nin ve Avrupa'nın yumuşak ve gevşek tepkileriyle karşılaşıyoruz. İran'ın denizleri ve uluslararası su yollarını, yıkıcı faaliyetlerini yürütmek ve deniz mayınları ve insansız hava araçları aracılığıyla siyasi mesajlarını iletmek için uygun bir yer olarak gördüğü açıktır.
Bu bir abartı değil, günden güne kök salan bir gerçektir. İran'ın deniz seyrüseferine yönelik saldırılarına yanıt olarak ABD’li ve İngiliz yetkililerin yaptığı son açıklamaların, sabun köpüğünden ve yaşananların yansımalarının beraberinde getirdiği öfke, endişe ve rahatsızlığı gidermeye yönelik bir girişimden ibaret olmamasını umuyoruz. Çünkü İran güç dilinden başka bir dilden anlamıyor ve başka türlü caydırılmıyor.
Bana göre modern asırda zorbalıkta, uluslararası hukuka aykırı uygulamalarında ve ihlallerinde İran’la ve onun velayet-i fakih rejimiyle yarışacak bir ülke yoktur. İran, tüm yasaları, örf ve adetleri hiçe sayan haydut bir devlettir. Devrim Muhafızları aracılığıyla ülkeleri kışkırtır, korsanlık suçlarına bulaşır, mayın döşer, tankerleri kaçırır ve küresel ekonominin arteri olan bir yerde uluslararası seyrüseferi bozar. Fakat tüm bunların himayesinden ve güvenliğinden sorumlu olan uluslararası toplum ve özellikle uluslararası kuruluşlar bunun karşısında harekete geçmez.
Bugün İran'ın kibirli ve absürt üslubu karşısında, uluslararası arenada bir sessizlik ve hareketsizliğe tanık oluyoruz. Deniz mayınlarının ve insansız hava araçlarının kullanımı sabotaj sözlüğüne eklenen saldırgan ve suç teşkil eden davranışlardır. Umman Körfezi’nde ‘Mercer Street’ tankerine gerçekleştirilen saldırı ve Devrim Muhafızları tarafından kaçırılan Asphalt Princess tankeri bunun örneklerindendir. Bu kaçırma eylemi sorunsuz ve hiçbir zayiat vermeksizin gerçekleşti. Bu nedenle denizlerde ve İran'a bağlı bölgelerde bu olayların tekrarlanması bekleniyor. Çünkü İran’ın Viyana'daki müzakerelerde pozisyonunu güçlendirmek için bunları bir koz olarak kullanacağı düşünülüyor ve bu yeni İran cumhurbaşkanının göreve başlamasıyla aynı zamana denk geliyor.
Birleşmiş Milletler'in yaşadığı kafa karışıklığı durumu artık kimse için bir sır değil. Uluslararası hukuk ve sözleşmelerin ilkelerinin açık olmasına rağmen kuruluşun bölge krizlerini ele alış biçimi hala bir soru işaretini temsil ediyor.
Filozof Immanuel Kant, iki yüzyıl önce dünya ülkelerini içerecek bir federal sistemin kurulması ve buna üye olan devletlerin de başka bir devlete saldıran herhangi bir devleti cezalandırma hakkına sahip olması önerisinde bulundu. Bugün dünyanın içinde bulunduğu şartlar karşısında uluslararası örgütlerin dünyada barış ve güvenliği teşvik etmede rollerini oynamalarını sağlayacak radikal reform çağrısı ivme kazandı. İran'ın Basra Körfezi'ndeki uygulamaları ve ihlalleri, denizcilik ve ticaret güvenliğini tehdit etmesinin yanında maddi hasar ve can kaybına yol açmaktadır. Sigorta primindeki artıştan, güvenlik maliyetinden, yüksek petrol fiyatlarından, tüketiciler ve üreticiler için artan maliyetlerden ve denizlere verilen zarardan bahsetmiyorum bile.
Burada, Uluslararası Denizcilik Örgütü'nün rolünün yanı sıra 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) kurallarının etkinleştirilmesinin gerekliliği ve durumun ciddiyetini anlamayan ve kendisine verilen görevi yerine getiremeyen Güvenlik Konseyi'ne verilen rol hakkında birtakım sorular gündeme geliyor.
Tahran'ın Körfez'de yaptıkları, ateşle oynamaktır. ABD, Rusya ve Avrupa, seyrüsefer özgürlüğü, ticaret yolları ve petrol arzı ihlalleri dizisinin devamını kabul etmeyeceklerdir. İran'ın kışkırtıcı ve endişe verici uygulamaları karşısında gevşek bir tutum sergilemeye devam etmeleri aklen mümkün değildir. Balistik füzeler ve devletlerin iç işlerine müdahale konusunun yanı sıra Körfez ve Umman Denizi'ndeki deniz seyrüsefer güvenliğinin de nükleer anlaşmaya önemli bir unsur olarak dahil edilmesini isteyen sesler var. Çünkü buradaki hasar tüm küresel ekonomiyi etkilemektedir. Birleşmiş Milletler'in (BM) yapısının, Güvenlik Konseyi'nin rolünün ve karar alma mekanizmasının yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç var. Mevcut uluslararası organizasyonda ağrı kesiciye değil, cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç duyan bazı kusur ve sorunlar mevcut. Basra Körfezi'nde olup bitenler karşısındaki sessizlik bunu kanıtlamaktadır.
İran'ın sorunu, komşu ülkelerle ilişkilerinde, ‘devlet kavramından değil, mezhepçi bir vizyondan’ hareket etmesidir. Bölgedeki komşu ülkelerde nüfuz sahibi olmak için buralarda hareketler, partiler ve hücreler oluşturmakta ve inşa etmektedir. Gündemini uygulamak için bu ülkelerdeki müttefiklerine siyasi, maddi ve askeri destek vermekte, huzursuzluğu körüklemekte, güvenliği istikrarsızlaştırmakta ve çekişmeleri kışkırtmaktadır.
İran'ı caydırmak, uluslararası denizciliği ve petrol kaynaklarını korumak uluslararası toplumun kaçınılmaz bir sorumluluğudur. Mesele artık daha iyi ya da daha kötü bir seçim meselesi değil; aksine dünyanın, ‘uluslararası normların, yasaların ve sözleşmelerin kapsamı dışında hareket eden Tahran gibi haydut devletlerin uygulamalarının’ tehlikeleriyle yüzleşecek şekilde birleşmesidir.