Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Mısır ve Tunus'u savunmak için…

Tunus devletinin gidişatını düzeltmeye yönelik olarak Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından alınan son kararlar, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'da liberalizm iddiasında bulunan çevrelerin siyasette ve medyada son derece coşkulu ve saldırgan hücumlarına kapı araladı.
Bu kararlar, Tunus anayasasına ve cumhurbaşkanına devletin tehdit altında olduğu kritik anlarda istisnai yetkiler veren 80’inci maddesi uyarınca alındı. Kararların alındığı an da tüm ölçütlerde kritik ve olağanüstüydü. Tunus halkı, ilk olarak kritik siyasi durumu ortaya çıkaran mevcut koşullara karşı çıkarak kalabalık bir şekilde sokağa dökülmüştü. Söz konusu kritik siyasi durumun sebebi de Tunuslu kitleleri daha önce bilmedikleri bir pandemi ile tehdit eden koronavirüs krizi başta olmak üzere yönetim, önemli ve zor kararlar alma yeteneğinin zayıflığı ve tereddüttü. Tunus halkını sokağa dökülmeye iten ikinci sebep, daha eski ve etkiliydi: Tunus ekonomisinin yönetilememesi ve makul bir büyüme oranı kaydedebilecek biçimde reforme edilememesi... Bunun yerine, üretim ve hizmetler azaldı, işsizlik arttı ve Tunusluların yaşam standardı bozuldu. Tunus siyasi sisteminin mevcut haliyle, halkın son 10 yılın başındaki devrimini başlatan taleplerini yerine getiremediği açıktı. Bu durum, Müslüman Kardeşler’e bağlı Nahda Partisi’nin baskın etkisi Tunus’un ardı ardına hükümetlerinin başa çıkamadığı ekonomik krizler yaşamasına neden oldu. Üçüncü sebep, Tunus halkının sivil tarihsel geleneği ve bağımsızlıktan bu yana gerçekleştirdiği modernleşme ve kalkınmada meydana gelen keskin bir sapmadır.
Modernleşme ve kalkınmanın aksine terör örgütlerine katılmak için dinsel sağa doğru bir sapma, Nahda Partisi’nin kollarında yetişen genç bir kesimde tutku haline geldi. Öyle ki Tunus, terör örgütlerinin önemli bir insani destek kaynağına dönüştü. Tunus’ta Nahda Partisi'ne siyasi yapıda hak etmediği bir konum kazandıran koşullardan kaynaklanan büyük bir dengesizlik olduğu açıktı. Nitekim Nahda da bu konumunu Tunus'u inşa etmek için değil, Türkiye-Tunus ilişkilerinde uluslararası misyonlar üstlenme ve cumhurbaşkanının yetkilerini devre dışı bırakma yoluyla pratik olarak Tunus’u yok etmek için kullandı. Aslında partinin tüm Müslüman Kardeşler’e bağlı partiler gibi gerçek bir reform, gelişme ve ilerleme programı yoktu.
Batılı çevrelerde başlatılan Tunus Cumhurbaşkanı’nın mevcut dengesizliği düzeltme kararlarını hedef alma kampanyası sadece bu ülke ile sınırlı kalmadı, çok geçmeden Tunus deneyiminin takip ettiği model olan Mısır'a da uzandı. Ardından geçmişte Mısır, şimdi de Tunus’ta Müslüman Kardeşler felaketinin aşılmasında yardımlarının büyük etkisinin olduğu iki devlet olarak Suudi Arabistan ve BAE’ye doğru yol almaya başladılar. Bu kampanyada, Tunus’taki pandeminin durumu, ekonomik hal, hükümetin acizliği veya seçilmiş Cumhurbaşkanı Kays Said'in kararlarını ezici bir şekilde destekleyen Tunuslu kitlelerin hareketi hakkında herhangi bir değerlendirme ve açıklama yoktu. Ne bu gazetelerin haberlerinde ne de siyasi araştırma merkezlerinin raporlarında, özellikle de Amerikan merkezli olanların, dinin kitleleri yanıltmak için kullanıldığı parlamenter bir sistem kuran siyasi yapıdaki bu kusura değinilmedi. Bu yapı içinde din ayrıca gizli ve terörist, modern çağa uygun olmayan ve sürekli Orta Çağ'da yaşayan bir örgütün hakimiyet ve kontrol amacıyla iktidarı ele geçirme amacı için de kullanılıyor. Daha da tehlikelisi Mısır'da, Tunus'ta, İran'da ya da geçmişte Afganistan'da olsun Müslüman Kardeşler ve benzeri dini siyasi örgütlerin yönetim kabiliyetlerinin zayıflığı hakkında bugün bilinenlerdir. Ancak tüm bu bilinenlere rağmen söz konusu Batılı çevrelerin Müslüman Kardeşler hareketiyle ilgili gerçek bilgisi artmadı.
Bazı Batılı medya kuruluşlarının yürüttüğü medya saldırısının üç sacayağı var. Birincisi, acı kayıp Arap Baharının canlı ve kalan tek örneği haline gelen Tunus'ta demokrasinin tehdit edilmesi. İkincisi, haksızlığa maruz kalan Tunuslu kitlelerin yaşama ve ilerleme hakları değil de liberal, ılımlı ve aynı zamanda demokratik olduğuna dair safça bir inancın yaygın olduğu, dünya ülkelerinin pek çoğunda terör örgütü sayılan Müslüman Kardeşler. Üçüncüsü Tunus'ta yaşananların bir korku, yoksulluk ve ihtiyaç halinin egemen olduğu, liberal ve demokratik olmayan bir model sayılan Mısır modelinin ihracının başlangıcı. Üç sac ayağında da bilgisel ve bilişsel, en önemlisi de kokuşmuş bir Müslüman Kardeşler kokusu taşıdığı için ahlaki bir eksiklik var.
Hadise ister Mısır isterse Tunus'ta gerçekleşsin asıl ikiyüzlülük onu, büyük ödüllü ve çekici siyasi bir maç veya televizyon yarışması olarak görmektir. Bu bakış açısı, siyasal ve demokratik sistemlerin temelinin akılcı bilgi, çalışmaya, üretmeye ve ötekini tanımaya (farklı olma özelliğini baskı ve geri kalmışlık için kullanılmaya değil) dayalı kültürler ışığında devlet ve millet için ilerleme sağlamak olduğunu göstermiyor.
Tunus'ta yaşananlar, salgın, ekonomi ve genel kültürü ele alma yöntemi nedeniyle tüm ülkeyi uçuruma sürükleyen bir siyasi rejimin karşısında pratik bir demokrasi deneyimidir. Mısır deneyimi önemli dersler veriyorsa bunların başında da ulusal ilerleme programının tüm hızıyla ve benzeri görülmemiş hızlarda ilerlediği geliyor. Uluslararası kamu ve özel kurumlar da bunun tanığı.
Gerçek şu ki, 30 Haziran 2013'te Mısır'da yaşananlar daha önce hiç görülmemiş hızlarda reformun yeniden canlandırılmasının habercisiydi. Arap Baharı, Arap ülkelerini Müslüman Kardeşler’e ve onun takipçilerine teslim ettiyse; şiddete, teröre, kaosa ve iç savaşlara yol açtıysa, reform da öncekilerden farklı bir Arap döneminin başlangıcıydı. En az bunun kadar önemli bir diğer husus, Mısır deneyiminin anlaşmazlıkları ile nasıl başa çıkacağını bilmesi halinde aslında Arap ülkeleri için gerçek bir kurtuluş sağlayacak Arap bağının gerçek varlığını kanıtlamış olmasıdır. Bu Mısır'da oldu, şimdi de Tunus'ta gerçekleşiyor. Ve eğer Arap iç görüsü ve feraseti üzerine düşeni yaparsa, Yemen, Lübnan, Suriye, Irak ve Libya'yı kurtarmak gibi ulusal ve vatansever bir misyonu da var demektir. Bir kez daha belirtelim; ABD'nin bölgeden çıkışı stratejik bir boşluğun varlığı, Arapların vahşi bölgesel güçler için kolay bir av olacağı anlamına gelmez. Aksine geçmişte büyük ölçüde başarılı olan bölgedeki Arap ilerleme eğilimini desteklemek için bir başka testtir ve kardeş Tunus halkının güçlü enerjisinin yardımıyla Tunus'ta da başarılı olacaktır. Bu bir çiçek, bir esinti, bir meyve bile vermeyen sözde “Bahar”da yaşananları düzeltmek için değil, prestijli bir milli projeyle bir bütün olarak Arap milletini ileriye götürmek için verilen bir savaştır.