Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Et yemeyin…Çamaşır ve bulaşık makinelerinin kullanımını azaltın!

Yukarıdaki başlık, bir kurgu değil, aksine Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) geniş çaplı ve benzeri görülmemiş iklim değişikliği konusunda şimdiye kadar en güçlü uyarıda bulunmasından ve sorumluluğu açık bir şekilde insanların uygulamalarına ve hükümetlerin isteksiz davranıp yıllardır bilim insanlarının uyarılarını yeterince ciddiye almamasına yüklemesinden bu yana şu an devam eden tartışmalarda ortaya atılan önemli görüşlerden alınmıştır.
Komisyonun üç gün önce yayınlanan raporu, 2013'ten bu yana ilk kapsamlı iklim değişikliği değerlendirmesi ve Kasım ayı başlarında Glasgow'da (İskoçya) yapılacak iklim zirvesinden birkaç hafta önce yayınlandı. Rapor, küresel ısınmayı kontrol altına almak için sıkı önlemler alınmadıkça dünyanın geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaştığı konusunda insanlığa güçlü bir uyarıda bulunuyor.
İklim değişikliğinin etkileri, somut bir şekilde görülmeye ve yıldan yıla daha da artmaya başladı. İnsanların uygulamaları, dünyanın ve doğanın çehresini yüzde 75 oranında kötü yönde değiştirdi. Sonuç ise bugün gördüğümüz doğal felaketlerdir. Hiç görülmemiş bir şekilde sıcaklığın yükselmesi, orman yangınları, şiddetli fırtınalar, yoğun yağmurlar, seller, deniz seviyesinin yükselmesi, bazı sahil bölgelerinin su altında kalması veya şiddetli kuraklık gibi iklim değişikliğinin bir veya birden fazla etkisini bugün dünyamızda yaşamayan hiçbir yer yoktur.
İklim raporları, küresel ısınmanın önümüzdeki 20 yılda 2015 yılında Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen sınırı aşacağını öngörüyor. Paris İklim Anlaşması’nda yer alan bilimsel görüşler, Sanayi Devrimi’nden önce hâkim olan sıcaklığa kıyasla yeryüzünün sıcaklık derecesi yüzde 1,5 oranında arttığı zaman yıkıcı iklim değişikliklerinin meydana geleceğini ve birçoğunun da normale döndürülemeyeceğini gösteriyordu.
IPCC’nin son raporunu hazırlayanlar, tüm senaryolara göre 1,5 derecelik orana 2040 yılında ulaşılacağını düşünüyor. Fakat birkaç yıl içinde küresel ısınmaya yol açan sera gazı emisyonları azaltılmazsa 2040 yılından önce bu orana ulaşacağız.
Tüm sorumluluğu hükümetlere mi yüklemeliyiz yoksa şu veya bu şekilde her gün bizi tehdit etmeye başlayan iklim tehlikesini hissettiğimiz vatandaşlar olarak yapabileceğimiz bir şeyler var mı?
Karbondioksit gibi sera gazı emisyonlarını azaltmak için hükümetlere büyük görevler düşüyor. Bu açık ve net. Fakat bu durum, birey olarak bizim sorumluluğumuz olmadığı anlamına gelmiyor. Bazı günlük alışkanlıklarımızı değiştirmenin dünyamızı kurtarmaya etkisi olacaktır. Yakın yerlere arabayla gitmeyi azaltmak, iklime yardımcı olacak ve aynı şekilde daha fazla yürürsek bu, sağlığımızı da olumlu etkileyecektir. Yine banyo yaparken, bahçeyi sularken ve aracımızı yıkarken suyu israf etmemek iklime yardımcı olacaktır. Hatta bazı çevreciler, bizi enerjiden ve sudan tasarruf etmek için bulaşık ve çamaşır makinelerinin kullanımını azaltmaya çağırıyor. Yine birçok ülkenin resmi politikası haline gelen alışverişte plastik poşetlerin kullanımını azaltmaya yönelik çağrı da mevcut.
Öte yandan çevre dostu beslenme düzeni takip edilmesi noktasında da bir tartışma yaşanıyor. Bugün vejetaryenler, hem insanın hem de dünyanın sağlığına daha iyi geldiği için bizi et yememeye ya da et yemeyi azaltmaya teşvik ediyor. Hayvan yetiştiriciliği sonucunda ortaya çıkan metan gazı emisyonlarının iklime daha çok zarar verdiği konusunda fikir birliği mevcut. Bazı araştırmalara göre ise metan gazı emisyonlarının karbondioksit gazına kıyasla yaklaşık 25 kat daha zararlı olduğu tahmin ediliyor.
Sanayi ülkeleri, birçok çevre kirliliğinden sorumludur. Bundan dolayı sanayi ülkeleri, büyük bir sorumluluk üstlenmeli ve küresel ısınmayı durdurmak için çaba göstermelidir. Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip G20 ülkeleri, sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 80’inden sorumludur. Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler, kalkınmaya ihtiyaç duyduklarını ve sanayi ülkeleriyle benzer kısıtlamalara tabi tutulmalarının adil olmadığını dile getiriyor.
Örneğin enerji yoksullarının yani elektriğe sahip olmayanların ya da uzun süre elektrik kesintisi yaşayanların yüzde 75’i Afrika kıtasında bulunurken bu kıtadan aynı oranda katkı yapmasını nasıl bekleyebiliriz?
Ülkelerin, bilim insanlarının tavsiyelerini ciddiye alıp sera gazı emisyonlarını azaltma politikası uyguladığı zaman Paris İklim Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutup iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden sakınma şartını gerçekleştirmek hala mümkün. Fakat tartışmaya ve oyalamaya devam etmek, bu fırsatın kaybolmasına neden olacak ve dünyayı zararlarını engellemesi ve onarması zor bir felaketin eşiğine getirecektir. IPCC, 21. yüzyılda yeryüzü sıcaklık artış oranını 1,5 derecenin altında tutmak için ülkelerin karbondioksit emisyonlarını 2030 itibarıyla yüzde 45 oranında azaltması gerektiğini belirtti. Bilim insanları, gezegenimizi yıkıcı iklim değişikliğinden kurtarmak için bunun son fırsatımız olduğunu söylüyor.
Başta sanayi ülkeleri olmak üzere tüm ülkelerden üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri talep ediliyor. Fakat atmosferi en fazla kirlettiğinden ve en büyük kömür enerjisi üreticisi ve tüketicisi olduğundan gözler Çin’e yönelmiş durumda. Tek başına Çin, emisyonların yüzde 30’undan sorumluyken onu yüzde 14 oranla ABD takip etmektedir.
Çin hükümeti, 2060 yılı itibarıyla sıfır karbondioksit emisyonuna ulaşmayı hedeflediğini açıkladı. Fakat aynı zamanda o, karbondioksit emisyonunun 2030 yılında doruk noktaya ulaşacağını da dile getirdi. Bunun üzerine Çin, iklim aktivistleri tarafından eleştiri oklarının hedefi haline geldi. Uluslararası Enerji Ajansı, Çin’de enerji kaynağı olarak kömürün artan kullanımından dolayı küresel emisyonların önümüzdeki yıl rekor oranda artacağına dikkat çekti.
Eleştirilere ve baskılara maruz kalan sadece Çin değil. Diğer büyük kirleticiler arasında ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, İran, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika gibi ülkeler de bulunmaktadır.
IPCC’nin son raporu, yapılması gerekeni belirleyip yoruma mahal vermeyen bir uyarıda bulundu. Zira şu an harekete geçilmemesi halinde dünya, daha zorlu bir dönemece girecektir. Belki de dünya, daha kötü küresel felaketlerden kaçınma fırsatını kaybedecektir. Bunun için bilim insanları, dünyanın hızlı ve kararlı bir şekilde harekete geçmesi halinde sera gazı emisyonlarını büyük ölçüde azaltmanın yeryüzü sıcaklığını istikrara kavuşturabileceğini ifade ediyor. Doğrusu bunun telafi edilmesi mümkün olmadığından dolayı geri dönüşü olmayan pek çok sonucu vardır. Nitekim denizlerin ve okyanusların yuttuğu bölgeler ve nesli tükenen ya da tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan böcek ve hayvanlar mevcut. Fakat şu an harekete geçmek, salgınların yanı sıra bulaşıcı, mutasyona uğrayan ve yeni hastalıklar gibi gelecekte daha kötü felaketlerden uzak kalmamızı sağlayacaktır.
Dünya, koronavirüs salgınına karşı koymak için iki yıldan az bir sürede 17 trilyon dolar harcarken küresel ısınmanın tehlikesini savuşturmak için gerekli dönüşümleri gerçekleştirme konusunda yavaş hareket ediyor. Bu oyalanma, insanlığa çok pahalıya mal oldu ve daha da pahalıya mal olacak. Ayrıca hükümetler anlaşıp gerekeni yapmak için harekete geçmezse ve insanlar bazı davranışlarını ve yaşam şekillerini değiştirmeye hazır olmazsa bu oyalanma, insanlığı büyük tehlikelerin eşiğine getirecektir.