Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Büyük ülkeler ve küçük kafesler

Hiçbir dizi halihazırda izlenen Kabil Havaalanı dizisi kadar izlenme kazanmamıştır. Hayal gücünde bu denli ileriye gitmek herhangi bir usta yönetmen için zor olurdu. Taliban'ın adalete teslim etmeyi reddettiği konuklar tarafından düzenlenen 11 Eylül saldırılarıyla başlayan bu tür bir hikayeye böylesine acımasız bir son tasavvur edilemezdi.
Dünyanın bakışları günlerdir Kabil Havaalanı ve çevresinde olup bitenleri izlemek için ekranlara kilitlenmiş bir halde. Dünyanın en güçlü imparatorluğu sanki aniden bir havaalanı tuzağına düşmüş gibi. Artık hiçbir hırsı veya talebi yok. Orada uğradığı insani ve maddi kayıpları düşünmüyor. Sadece gitmeyi ve uzaklaşmayı düşünüyor. Meşru müdafaa ile başlayan ve işte bir skandalla sonuçlanan uzun bir görevden istifa ediyor. ABD’nin çalkantılı Afgan yolculuğunun kaderinin havaalanı sahnelerine bağlı olması kolay değil. ABD'nin kaderi diyoruz ama özelde onun imajını kastediyoruz. İmaj, imparatorluklar için her şeyin üzerindedir.
Devlet Başkanı Eşref Gani'nin kan dökülmemesi bahanesiyle ülkeyi terk etmeyi seçtiği andan itibaren ABD'nin imajının hızla ve derinden zarar gördüğüne şüphe yok. Birbirini takip eden ABD yönetimlerinin, Taliban döneminin tekrarlanamaz bir tarihin dikenli bir aşaması haline geldiğini ima ederek onları inşa etmekle ve onlara harcadıklarıyla övündüğü kurumlar aniden çöktü. Bütün bir Amerikan cephaneliği Taliban savaşçılarının eline geçti. Dünya inanmakta güçlük çekti. Amerikalılar, bu zor ülkede 20 yıl kalmalarına rağmen Afgan gerçeklerine yabancı mı kaldılar? Havai ve uçarı tahminlerinin ülkeyi ve mevcut yönetimi havaalanı sahneleri denen bir çıkmaza sokmalarından sonra, bugünden itibaren Amerikan istihbarat servislerinin tahminlerine güvenilebilir mi?
Havaalanı dizisi garip ve acı verici. Sovyet Kızıl Ordusu Afganistan'dan ağır yaralı bir şekilde ayrıldı, ancak böyle koşullar altında ayrılmadı. Ayrılışından önce desteklediği Afgan kurumları çökmedi. Garip, çünkü İmparatorluk her türlü sürprize açık endişeli günler geçiriyor. Taliban’dan bir grup birkaç Amerikalıyı kaçırıp bu engebeli ülkede uzak saklanma yerlerine götürmeye karar verirse ne olur? ABD ordusu ne yapabilir? Biden hangi kararları alabilir? Peki, ya müttefik kuvvetler ne yapabilir? DEAŞ, havaalanına giden bir Amerikan konvoyunu hedef alırsa ne olur? Peki ya İran, Amerikan güçlerine bir veda darbesi indirmek, onları Irak ve Suriye haritalarından ayrılma süreçlerini hızlandırmaya teşvik etmek için gizemli kollarını hareket ettirmeye karar verirse? Generallerin askerlerini ve vatandaşlarını zor veya aşağılayıcı seçimlerin insafına bırakma hakları var mı? Beyaz Saray'ın efendisinin, generalleri ve askerlerini Taliban’ın taahhütlerine bağlılığının tek güvence olduğu böyle bir çıkmaza sokmaya hakkı var mı?
Kabil Havaalanı dizisinin sahneleri tuhaf, garip, etkileyici. Ayrılmak için acele eden askerlerle sınırlı değil, Afganlara dair görüntüler ve gözlerindeki korku da var. Kurduğu kurumların kalıcı olacağına ve onları koruyacağına inandıkları için ABD dönemiyle iş birliği yapanların korkusu. Nefes almak için bir ufuk, çocukları için bir pencere, aşırılık ve tek tipliliğin gölgesinde boşa gidecek bir yaşamdan başkasını isteyenlerin korkusu. Çocuklarını yola çıkan konvoyun kollarına atmaya çalışan annelerin görüntüleri akla kazınacak. ABD ve kararlarıyla ilgili hayal kırıklığı ancak çeşitlilik, gelenlere sunduğu başarı fırsatı, yetenekleri bileme misyonunu üstlenen parlak üniversiteleri konusundaki alicenaplığına güvenmekten kaynaklanan hayal kırıklığıyla karşılaştırılabilir.  
Sahnelerin perçinlediği izlenimler paylaşılabilir. Örneğin, yalnızca Amerikan ordusu tarafından gerçekleştirilebilecek tarihin en büyük ve hızlı uzak hava köprüsünden bahsedebiliriz. Bu doğru, ancak bu, 20 yıl önce olduğu yere geri dönen bir ülkeyi terk etmek için kurulmuş bir köprü. İmaj denen bir şey var ve en iyisi, kimsenin onu test etmeye cesaret edemeyecek kadar güçlü olması. Tacizcinin macerasını tekrarlamasını engelleyecek kadar şiddetli olması.
Kabil Havaalanı dizisi, imajı sonuna kadar test ediyor. Vladimir Putin, acaba Kabil Havaalanı dizisini takip ederken ne gibi sonuçlara varıyor? Afganistan'dan bu şekilde çekilen ordu Ukrayna’yı savunabilir mi? Putin geniş ofisinde yürüyor. Dikkat, en büyük ve parlak generaldir. Doğru zamanlama savaşı kazanmanın yarısıdır. Nitekim Rusya, Beşşar Esed ve Kasım Süleymani, "kozmik saldırıyı" durdurmak için Rus ilacından başka seçeneklerinin olmadığı sonucuna varıncaya kadar Suriye'ye askeri müdahalede bulunmadı. Putin'in Kabil Havaalanı görüntülerinden duyduğu zevk, geri çekilen ABD'nin Afgan reaktörünün komşularının kucağına bir bomba bıraktığına dair duygularını gizlemiyor. İster kendi güvenliği isterse Afganistan uçurumunun kenarında yaşayan müttefiklerinin güvenliğiyle ilgili olsun bu reaktörün salınımlarının Rusya'ya yönelik olduğunu biliyor.
Şi Jinping'in de Kabil Havaalanı dizisinin sahnelerini takip etmesinde şaşırtıcı bir yan yok. Amerikalıların ayrılması iyi bir haber. Afgan madenleri, Bir Kuşak ve Bir Yol projesinin Pakistan'dan sonra Taliban ülkesinin kapısını zorlamasını hak ediyor. Mao'nun tahtındaki yoldaş, ayrılan ABD'nin Hong Kong'daki yaşam biçimini, hatta Tayvan'ın egemenliğini savunmak için geri dönmeyeceğini düşünüyor ve gülümsüyor. Dünya ülkelerinin güvenli bir Amerikan yastığına güvenmeleri zorlaştı ve Biden bu konudaki hisselerin düşüşünün bedelini ödeyecek.
Batı, kendisine benzemeyen bölgelerde artık savaş kazanamıyor. Savaşların sonuçlarını belirlemek, Batı'nın artık uygulayamayacağı bir vahşeti gerektiriyor. Geleneksel medyanın, sosyal medyanın ve sivil toplumun denetimi Batılı generallerin elini kolunu bağlıyor. Ama Rus ve Çin orduları böyle bir denetimin yükü altında değil. Dahası, Batılı hükümetler tek bir vatandaşlarını dahi kaderine bırakamazlar. Lübnan'da geçen yıllarda yaşanan Batılı rehineler krizi bunun en iyi kanıtı. Büyük Şeytan’ın imajını zedelemek için ABD’nin Tahran Büyükelçiliğindeki Amerikalıları rehin alan Humeyni İranı, bu olaydan sonra yöntemlerini daha da geliştirdi. Bir avuç Batılı vatandaşı gözaltına alarak, yanıltıcı manşetlerle büyük ülkeleri “küçük kafeslere” çekmeyi başardı. Ziyaretler, arabuluculuklar, bedeller ve tavizler, tüm bunlar Beyrut sokaklarında “kimliği belirsiz bir örgüt” tarafından kaçırılan bir Amerikalının serbest bırakılması için yapılıyordu.
Kabil Havaalanındaki sahneler bazı ülkeleri veya tarafları ABD'yi taciz etmeye geri dönmeye kışkırtır mı? İran'ı Irak ve Suriye'den ABD'yi kovmak için saldırılarını artırmaya teşvik eder mi? El-Kaide ve DEAŞ’ı büyük ülkeleri küçük kafeslere sevk etme girişimlerine geri dönmeye cesaretlendirir mi?