Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

Büyük petrol şirketleri sürdürülebilir enerjilere yatırım yapıyor

Büyük uluslararası petrol şirketleri, yeni bir enerji çağıyla birlikte var olmaya hazırlanırken aynı zamanda sürdürülebilir enerjilere yatırım yapıyor. Bu firmaların bu yöndeki adımları, bir inceleme ve araştırma döneminden sonra geldi. Petrol şirketlerinin ilk tepkisi, küresel çevre kampanyalarına yönelik olumsuz bir tutum olmuştu. Ancak bu şirketler, yenilenebilir enerjilere yatırım yapmanın fizibilitesiyle ilgili yapılan çalışmalar ve planlamalarla birlikte daha esnek bir tutum benimsemeye başladı. Aynı zamanda, petrolü modern çevre yasalarına uygun hale getirmek için karbondioksitten ayrıştırarak ana işi olan petrol üretimini sürdürüyor.
Neredeyse haftalık olarak, küresel düzeyde büyük petrol şirketlerinin rüzgar veya güneş projelerine, yeşil veya mavi hidrojen ya da amonyak üretimine katılımına dair haberler duyuruluyor. Bunun en son örneği, Saudi Aramco'nun Suudi Arabistan'daki 1,5 gigawatt elektrik enerjisi üretme kapasiteli Sudair Güneş Enerjisi Projesi'ne katılması anlaşması. Proje, güneş enerjisi alanında Suudi Arabistan'da türünün en büyüğü. Saudi Aramco'nun 2030 Vizyonu kapsamında gelecekte başka yenilenebilir enerji projelerine de katılması bekleniyor.
Öte yandan, Avrupa ülkelerinde iklim değişikliği hareketine verilen yaygın destek göz önüne alınarak, Avrupalı ​​petrol şirketleri bu tarihi enerji dönüşümünde önemli bir rol oynamak için inisiyatif almaya başladılar. Örneğin Fransız Total Şirketi, petrol ve doğalgaza olan geleneksel ilgisine ilaveten sürdürülebilir enerjileri de içerecek şekilde faaliyetlerini genişleteceğinin bir işareti olarak adını "Total Energy" olarak değiştirdi. Total Energy geçtiğimiz günlerde Irak Petrol Bakanlığı ile petrol projeleri geliştirmenin yanı sıra Irak'ta güneş enerjisi santralleri kurmak için büyük projeler üzerinde anlaştı.
Bloomberg'e göre, petrol ve doğalgaz şirketleri 2015 yılında temiz enerji teknolojileri geliştirmek için yaklaşık 4 milyar dolar harcadı. Bu miktar 2019'da neredeyse üç katı artarak 14 milyar dolara ulaştı. Çoğu güneş ve rüzgar enerjisine odaklanana bu harcamaların büyük bir bölümünü, Avrupalı petrol şirketleri (Repsol, Shell ve Total) üstlendi.
Sürdürülebilir enerjilere olan ilgi, iklim değişikliğine yönelik sivil toplum hareketlerinin büyümesi ve güçlenmesi, Paris Konferansı aracılığıyla küresel destek verilmesiyle arttı. Bu, daha küçük ölçekli Avrupalı ​​petrol şirketlerini Avrupa'da özellikle rüzgar enerjisinden elektrik üretmeye yatırım yapmaya teşvik etti. Nitekim şu anda dünyanın en büyük rüzgar enerjisi tesislerine sahip olan Danimarkalı Ørsted firmasının başına gelen de buydu. Kuzey Denizi'ndeki petrol ve doğalgaz sahalarındaki varlıklarını satarak sürdürülebilir enerjilerde, özellikle rüzgar enerjisinde uzmanlaştı.
Alternatif enerjiler, küresel düzeyde önemli değişikliklere ve iki büyük ekonomi olan ABD ve Çin arasında rekabete de sebep oldu. Çin, elektrikli araçlar, modern piller ve güneş panelleri üretiminde ilk sıraya yerleşmeyi başardı. Dev Çin şirketleri, devasa iç pazarlarından ve küresel pazarlara açılmak konusunda sahip oldukları finansal ve teknik yeteneklerinden yararlanarak öne çıktılar.  Hindistan'ın da yavaş yavaş Çin'in izinden gitmeye başlaması bekleniyor. Bugün Hindistan'da modern teknoloji ve sürdürülebilir enerji şirketleri gözle görülür bir şekilde sivrileşiyorlar. Hint yetkilileri, bu konuda uzmanlaşmış çok sayıda yerel şirkete güvenerek, 2040 yılına kadar sürdürülebilir enerjilerin geniş ölçüde kullanımının ilerlemesi için yasalar çıkardılar.
ABD Başkanı Joe Biden, başkanlığa geldiği ilk andan itibaren sürdürülebilir enerjileri ve iklim değişikliği politikasını destekleme sözü verdi. Gerçekten de, yeni politikayı uygulamak için Kongre'ye hızla bir yasa tasarısı ve trilyonlarca dolarlık bir bütçe önerdi. Biden, yeni enerji gereksinimlerine uygun olması için köprüler, yollar ve elektrik santralleri dahil olmak üzere ABD altyapısının yeniden inşasını ve bakımını finanse etmek için de bu fırsattan yararlandı. Senato, Cumhuriyetçiler tarafından önerilen bazı değişikliklerle birlikte tasarıyı onayladı. Tasarı geçtiğimiz günlerde tartışılmak üzere Temsilciler Meclisi'ne taşındı. Başkana bağlı olan Demokratların çoğunluğu oluşturduğu Temsilciler Meclisi’nin de tasarıyı onaylaması bekleniyor. Tasarı Başkanın  imzasından sonra yasallaşacak.
Ne var ki ABD’de garip bir olgu bulunuyor; çoğu Amerikan otomobil şirketinin (en azından) bir elektrikli otomobil modeli üretmesine ve Tesla otomobillerinin yaygın popülaritesine rağmen, elektrikli otomobil satışlarının halen nispeten az olduğu dikkatleri çekiyor. 2019'da ABD pazarında 17 milyon araç satıldı ve bunların sadece 320 bini elektrikli araçtı. Bu, elektrikli araçları satın almayı zorunlu kılan yasalar olmadan, elektrikli araçların geleneksel araçlarla rekabet edemeyeceği anlamına geliyor. Elektrikli araçların satın alınmasını zorunlu kılan yasalar şimdiye kadar ABD’de yürürlüğe girmiş değil, sadece California eyaleti, yüzyılın ortasından önce elektrikli araç satın alınımını zorunlu kılan bir yasayı kabul etti.      
Şimdi cevabı merak edilen soru şu; Cumhuriyetçilerin, hatta bazı Demokratların ve medyanın büyük bölümünün sert eleştirileriyle karşı karşıya kalan Afganistan'dan başarısız geri çekilmenin ardından Biden yönetiminin öncelikleri neler olacak? Biden, Çin ile mücadelenin öncelikli olduğu gündemini sürdürecek mi? Ortadoğu'dan çekilmek için çalışmaya devam edecek mi? Yahut trilyonlarca dolara mal olan, dolayısıyla Amerikan vatandaşları için ek vergi anlamına gelen sürdürülebilir enerjileri teşvik programını erteleyecek mi? Son sorunun cevabının yakında, Kasım ayının ilk yarısında Glasgow'da düzenlenecek BM İklim Konferansı'ndan (COP-26) önce gelmesi bekleniyor, çünkü Washington'un konferanstan önce net bir çevresel pozisyon benimsemesi gerekiyor.