Adil Derviş
Mısırlı siyasi yorumcu, Westminter Parlamentosu ve Downing Caddesi muhabiri ve Ortadoğu Siyaseti uzman tarihçisi
TT

Kaplan, çay ve kültür savaşı

Dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan kültür savaşları, etnik ve dini açıdan en hoşgörülü ve çoğulcu ülkelerden biri olan İngiltere'de gülünç bir noktaya ulaştı.
Kültür savaşının tarafları bir coğrafi bölgeden başka bir bölgeye değişiklik gösterse de birbirine benzer. Bu savaş zihinlerde 1966 ve 1976 yılları arasında Çin Kültür Devrimi olarak bilinen ve ancak Mao Zedong'un (1893-1976) ölümüyle sona eren 10 yıllık bir süre ile ilişkilendirilir. Ancak darbelerin ve kaosların yaşandığı Sovyetler Birliği, İran İslam Cumhuriyeti ve Kaddafi'nin Libya'sı gibi ülkelerde çeşitli kültür devrimleri yaşanmıştır. Bununla birlikte bu kültür devrimleri, antidemokratik yollarla iktidarı ele geçiren ve rakiplerini tasfiye etmek amacıyla asıl ideolojisini (veya iktidarı ele geçirdikten sonra ortaya çıkan ideolojisini) empoze etmek için kültür devriminin fitilini ateşleyen bir grup tarafından başlatılması açısından benzerdir.
Başka kültürler sömürgecilerin kültürü, toplumun değerlerinin tehdit edilmesi ya da milletin ve toplumun dinine aykırı bir küfür ve lanet şeklindeki kötü sıfatlarla şeytanlaştırılıyor, yasaklanıyor, suçlanıyor ve kınanıyor.
Düşmanları ve rakipleri bir veya birkaç suç ile yaftalamak onlardan kurtulmayı haklı çıkarır. İngiliz yazar ve düşünür George Orwell'in (1903-1950) 1984 adlı romanı okunduğunda kültürel devrim literatürünün kültürel çoğulculuğu kınaması, kolektif zihnin yeniden yapılandırılması ve ulusun hafıza bilgisayarı olarak programlanması şeklinde anlaşılabilir. Zira tek bir düşüncenin hakim olmasını sağlamak için belirli bir yol ve yöntemle düşünülüyor, birey ezilip yaratma ve seçim gücü ortadan kaldırılarak, hakim akımın iktidarda süresiz bir şekilde kalmasını sağlamak için insanlar akılsız cesetlere dönüştürülüyor.
Ancak demokrasilerin anası ve en eskisi olan İngiltere’nin içinde bulunduğu talihsizliğin ironik yanı, İngiltere’de dönen kültür savaşının görünüşte komik bir yapıya bürünmüşken, bu yapının yüzeyde ve toplumun yanı sıra seçkinlerin İngiliz parlamenter çoğulculuk modelini taklit ederek demokrasiyi yeniden kurmaya çalıştığı ülkeler üzerindeki etkisi bakımından son derece tehlikeli olması. Örneğin kadınların ve etnik ve dini azınlıkların kurbanları olduğu sosyo-kültürel çatışmalarda militanlığa dönüşen dini kurumların ve toplumsal geleneklerin baskı yaptığı ülkelere rastlarken çok etkili birkaç akımın baskısı (kitle iletişim araçları üzerindeki kontrolü ve karar mercileri üzerindeki baskı araçları sayesinde), şimdiden Westminster'deki Avam Kamarası gibi demokratik parlamentoların, sesi yüksek çıkan kesimin dayattığı kültürel modanın çiğnenmesini suç ya da ihlal olarak kabul eden yasalar çıkarmasına yol açtı. Örneğin 10 yıl önce iki cins arasında masum ve kabul edilebilir flörtleşmeler yeni yasalarda nefret suçu haline geldi. Ya da devletin 10 yıldır tanıtımını bizzat kendi yaptığı belirli model arabaları satın almak, çevre kirlenmesinden ötürü ciddi meblağlarda para cezalarının istendiği bir ihlale dönüştü.
İngiltere’nin kültür savaşının en son saçmalığı iki kadının liderlik ettiği solcu bir grubun sekiz yaşın altındaki çocuklar için yapılmış bir çizgi romanı kınaması oldu. İki kadın söz konusu çizgi romanını zihinleri etkilemekle, erkekleri kızlara karşı acımasız olmaya itmekle ve yetişkinlikte tacizci ve tecavüzcülere dönüştürme ihtimaliyle suçladılar.
Sert görüşlü feminist hareketin ve sol akımların (gündemleri sosyal bir kurum olarak geleneksel biçimiyle aile kavramını ortadan kaldırmak) uydurduğu bu iddia, ciddiye alınmaktan çok kahkaha ve alay konusu oldu. Ancak mesele hakkında yorum yapanların küçük bir kısmı, kitleleri veya halk tabakasını temsil etmeyen elitist akımların fikri hakimiyetine yol açabilecek bir eğilim konusunda uyarıda bulunuyor.
“Çaya Gelen Kaplan” adında küçüklere cümlelerin yapısını, misafirperverliğin görgü kurallarını ve yemek çeşitlerini öğreten resimli basit kelimelerden oluşan çocuk romanı 1968'de Almanya doğumlu İngiliz yazar Judith Kerr (1920 - 2019) tarafından yayınlandı. Kerr 1930'larda memleketi Berlin'den Nazilerden kaçarak Londra'ya sığınmıştı. Yani Kerr yetişme tarzının ve yaşam şeklinin gereği yumuşak sol liberal düşünceye sahipti. Bu yüzden sağ muhafazakarlıkla suçlanması mümkün değil. Çaya Gelen Kaplan ve Dombili Kedi hikaye serisi -resimlerle eğitici hikayelerde maceraler yaşayan bir ev kedisi- ve Hitler Oyuncağımı Çaldı gibi küçük çocuklar için yazılmış çizgi romanlar dünya çapında milyonlarca satan diğer romanlar ve on yaşın altındaki çocuklar tarafından en sevilen romanlar arasında bulunuyor.
Örneğin çocuklarımın hepsi, 30 yıl boyunca bu hikayeleri ve merhum Judith Kerr'in romanlarını severek okudular.
“Çaya Gelen Kaplan” romanı kurgusal bir romandır. Kahramanı Sophie adında bir çocuktur. Annesi İngilizlerin çay saati olarak bilinen bir vakitte çayını yudumlarken kapının vurulduğunu duyar. Başlık seçimi zekice çünkü çay saatinin özellikleri sosyal tabakalara göre farklılık gösteriyor. Üst sosyal tabakanın çayı, öğlen ve ağır akşam yemekleri arasında ikindi vaktinde üç servis halinde bir fincan çay ve sandviç tüketimi ile yapılırken, İngiltere'nin kuzeyindeki sanayi bölgeleri ve kömür madenlerinde sabah erkenden işbaşı yapan işçi sınıflar için çay saati, gün batımında yenen ana yemektir ve bu esnada çay içilmez. Söz konusu roman sosyal sınıf farklılıklarını aşar. Sophie kapıyı açınca büyük bir kaplanın oldukça kibar bir şekilde konuşması karşısında şaşkına döner. Çocuklar hayvanları sevdiği için Sophie’nin annesi hiç vakit kaybetmeden kaplanı onlarla birlikte çay içmesi için içeriye davet eder. Sophie hayvanat bahçesinde görmeyi hayal ettiği kaplanın kendisini ziyarete gelmesiyle adeta havalara uçar. Roman, beşeri faaliyetlerin doğal ormanlar üzerindeki etkisine, Asya ve Afrika ormanlarındaki kaplanların nasıl yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekmek amacıyla kampanyalar başlatıldığı sırada ortaya çıkmıştı. Romanda kaplan kıyafetlerini veya kürkünü temiz tutmak için göğsüne peçete takar, normal bir çocuğun iki katı kadar yemek yer ve en nihayetinde evde yiyecek hiçbir şey kalmaz. Kaplan, Sophie'ye teşekkür ettikten sonra evden gider. Baba işten döndüğünde annenin ona yemek hazırlaması için yeterli vakti yoktur, bu yüzden baba aileyi bir restoranda akşam yemeğine götürür.
Solcuların ve feministlerin itirazı ne mi oldu? “Kaplan niçin erkek oluyor da kadın ya da cinsiyeti belirtilmemiş olamıyor?” ve “Neden baba çalışıyor da anne evde oturuyor?”  En kötüsü de “anne ve aileyi tipik kalıplara sokmak” erkek çocukları büyüdüklerinde kızlara ve kadınlara tecavüz etmeye itecek şeklindeki ideolojik fantezi söylemleri.
Medya ve olay hakkında yorum yapanlar feministlerle ve solcularla alay etseler de, tehlike şu ki, aslında onlar bu kitapların çocuklara satılmasını engellemek ya da çocukların aklını programlamak ve masumiyet yıllarını çalmak için tekrar yazılmasını istiyorlar. Bunu da Kerr’in misafirperverlik görgü kurallarını pekiştirme, soyu tükenmek üzere olan hayvanları kurtarma ve bir babanın şefkatiyle çocukları için bir rol model olduğunu gösterme amacını değiştirerek yapacaklar. Romanda baba eşine akşam yemeği hazırlamadığı için kızmamış aksine aileyi bir restorana götürmüştür. Buradan da yazarın yemek bitse bile ailenin akşam yemeğinde bir araya gelmesinin önemini vurgulamaya çalıştığı anlaşılıyor.
Bunlar, kültür savaşının İngiliz versiyonunda gücü elinde tutan azınlık kesimin ortadan kaldırmak istediği değerlerdir.