Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Gazetecilerin savaşları: Makineli tüfek ve top

Nasirüddin en-Naşaşibi, “Mürekkep Siyahtır: Siyah” kitabının girişinde şöyle diyor:
“Kendi doğama uygun bir çalışma alanı seçmek istedim. Beyrut Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine girdiğimde bir politikacı, bir diplomat ya da ülkesinde kamu hayatına hizmet edecek herhangi bir kişi olmayı düşünüyordum.”
Fakat Naşaşibi, gazetecilik yolunda ilerledi. Aradığı, talep ettiği ve eğitimini gördüğü şey bu olmasa da, sonunda bu alanda ustalaştı ve bununla yaşadı.
Kader onun için bunu irade etti ya da basın onu böyle istedi. Belki de onu böyle bir tercih yapmaya iten şey siyasetle gazeteciliği birbirinden ayıran ince çizgidir. Basın onun için kalemi hazırladı ve ona: “Yaz” dedi. Fakat yazmayı hiç sevmezdi. Konuşmak ve yazma işini ise başkalarına bırakmak onun doğasıydı. Basın haber arıyordu. O, derinlerde haberin yayıncısı değil, merkezi olmaya inanıyordu. Basın, olayların ardından ilerler. Fakat o olayların peşinden koşmak değil, olaylar yaratmak istiyordu. Bu kibir ya da küçümseme değil, aksine daha çok kanın doğasından ve yetişmenin sırlarından kaynaklanır. Belki de basın ondan daha güçlüydü ve onun verebileceğinden çok daha fazlasıydı.
Seyahat etmeyi sevmiyordu. Ne sırlar ne tehlikeler ne de grevler… Oysa basın tamamen seyahat, sır, tehlike ve grevdir. Naşaşibi, inandığı bir ilke ya da benimsediği bir tutum için herkesle dost olmaya ya da herkese karşı çıkmaya hazırdı. Ancak basın, yayınladığı ve kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan haberler ya da kendi tutumu ve ilkeleriyle ilgili olmayan görüşler için binlerce kişinin dostluğunu ve milyonların düşmanlığını kazandırdı. Ne yazık ki, bir ailenin oğlu olarak, güneşin altında seçtiği yeri elde etmek için “kan hakkına” inanıyordu. Gazetecilik, onun da profesyonelleşmesinin ardından öğrendiği ve bildiği gibi, eli kalem tutan herkese açıktır. Her ülkedeki ve her gazetedeki gazeteci onun meslektaşıydı. Kendine pek çok kez şu soruyu sormuştur:
“Bilginin faydası nedir? Üniversite, aile ve benliğin doğası, en nihayetinde seni “Gazeteci (Journalist)” diye isimlendirilen grupla anıldığın bir sona sürükleyecekse bilginin faydası nedir?”
Said Feriha baştan sona kibir dolu olan bu satırları okudu ve ofisine çıktı. Naşaşibi’nin kendisi hakkında söylediklerini tekrarladı ve ardından şöyle yazdı:
“Hakkında yazdığım bu iki satırdan sonra, kendisi hakkında yazdığı her şeyi hak ettiğine inanıyorum.”