Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Parkın dışındaki Kissinger

Bir arkadaşım, Frankfurt Havalimanı'nda uçağa bindiğimiz sırada “Şu an dünyadaki tüm devrimlerin ana vatanını terk ediyorsun” dedi. Kendisine hemen şu cevabı verdim: “Bu unvanın sahibi Fransa değil mi? Belki de Rusya?” Bunun üzerine bana “İnsanlar öyle zannediyor. Uçak kalktıktan sonra bunun neden yanlış bir izlenim olduğunu açıklayacağım” dedi.
Pilot uçağın 37 bin fitte olduğunu söylediği sırada arkadaşım teorisini açıklamaya devam etti:
“İnsanlar tartışmasız birtakım izlenimlerle yönlendiriliyor. Fransız Devrimi'nin küresel etki söz konusu olduğunda, ilk devrim olması ve Sovyet Devrimi'nin onun en büyük kızı olması gibi... Neden? Çünkü insanlar, yıllar içinde büyük patlamayı dikkate almaya alıştılar. En nihayetinde daha büyük bir patlama oluşturan küçük patlamaları birleştirmek için zamanları yok.”
Arkadaşım bu düşüncesinde ısrar etti. Martin Luther'in Katolik Kilisesi'ne karşı devriminin Hıristiyanlık tarihindeki en önemli değişim olduğunu ve bu değişimi Friedrich Nietzsche'nin fikirlerinin takip ettiğini söyledi. Ayrıca Karl Marx'ın kendisinin de bir Alman olarak Alman düşüncesinden ve onun ikliminden etkilendiğini ve Lenin'in Sovyetler Birliği'ne Almanların desteğiyle girdiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti:
“Alman düşüncesi -ister sağ isterse sol cenahta olsun- Avrupa'da en çok etkili olan düşünceydi. Nazizm 1930’larda ortaya çıktı ve galip gelse sadece Avrupa'nın değil tüm dünyanın çehresini değiştirecekti. 19’uncu ve 20’inci yüzyıllarda Almanya her tarafında sirayet eden siyasi, ideolojik ve askeri bir kargaşa içinde girdi. İç savaşları, diğer ülkelerdeki sosyal ve mezhepsel çatışmalara yansıdı. Radikal dönüşüm, Almanya'ydı. Felsefi Rönesans, Fransızların tanıklığıyla Almandı. Felsefi ilimlere ve soyut düşünceye yönelim Alman merkezliydi. 1968'de öğrenci devriminin itici gücü Daniel Cohn-Bendit bile Almandı. Fransa'ya o kadar çok zarar verdi ki bu halen unutulmadı. Savaşlarında ve uzlaşmalarındaki etkileri Avrupa'nın sınırlarını aştı. Herkes birbirini etkiledi. Ancak en etkili olanı 1848 Alman Devrimi’ydi.”
Henry Kissinger'ın tüm yazılarında ve anılarında bu teoriyi sıkılmadan tekrar ettiğini ve artık insanların bundan sıkıldığını söyleyerek araya girdim. Her siyasi düşünür bir dayanak noktasına yaslanır ve sonra onun etrafında dönmeye başlar. Sonuçlar açısından bunlardan en önemlisi ‘Medeniyetler Çatışması’ adlı kitabın yazarı Samuel Huntington'dı Özellikle zahmet edip kitabı okumayanlar tarafından çokça övüldü ve eleştirildi. Ancak zaman gösterdi ki Kissinger tartışılabilir, Fukuyama bozulabilir ve Huntington yeniden okumaya değerdir.
Paris'e indiğimiz sırada arkadaşıma, Almanya hakkında önemli bir şeyi unuttuğunu söyledim: Bahçeleri. Hayatımda gördüğüm ilk ve en güzel park Baden-Baden'deydi. Artık böylesine bir güzellik aramıyorum. Neden? Çünkü o sıralar yirmili yaşlarımdaydım ve parklar Kissinger okumaktan daha önemliydi.