Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Tahran ve müzakere

“Nükleer müzakerelere geri dönün!” İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçen ay iktidara gelmesinden bu yana Tahran'daki yeni ekibine Çin, Fransa ve Rusya'nın alenen verdiği tavsiye budur. Almanya başta olmak üzere diğer bazı güçler ise aynı tavsiyeyi özel olarak tekrarladılar. Reisi’nin yeni ekibi tavsiyelere kulak verebilir ya da en azından Viyana'ya dönüş için kamuoyunu hazırlayabilir.
Aslında, bir zamanlar büyük güçlerle müzakereleri “hiçbir şekilde söz konusu olamaz” diyerek reddeden Reisi, şimdi müzakereleri daima “bir siyaset aracı” olarak gördüğünü söylüyor. Tahran'ın daha az agresif bir duruş sergilemesinde birtakım gelişmeler katkıda bulunmuş gibi görünüyor.
Öncelikle Biden yönetimi, “boş” olarak değerlendirdiği bir meseleyi ele almakta çok dikkatli olduğu görülüyor. ABD’nin yeni başkanı, Ortadoğu'dan çekilmek ve Çin ile rekabetin ana sahnesi olan Asya-Pasifik bölgesine odaklanmak istiyor. Biden'ın 40 yıl aradan sonra Arap-İsrail meselesini önemsizleştirmemesi ile birlikte konuya özel bir elçi atamamış ilk başkan olması, Tahran'da, ABD'nin küresel stratejisindeki değişimin işaretlerinden biri olarak görülüyor. ABD'nin Irak'tan çekilmesini beraberinde getirmesi olası olan Afganistan'dan çekilme süreci de bir başka gelişme işareti olarak algılanıyor.
Diğer bir faktör ise Biden'ın Tahran'daki “New York Gençleri” grubuna bir anlaşma teklif ederek yardım etmeyi reddetmesidir. Oysa bu şekilde geçen baharda Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani grubunu diskalifiye olmaktan kurtarabilirdi.
Muhtemelen buradaki en önemli husus, Çin ve Rusya’nın nükleer mesele çözülmedikçe İran'la herhangi bir stratejik ortaklığa girmeyeceklerini açıkça belirtmesidir. Moskova ve Pekin, -ABD'nin Ortadoğu'daki varlığını azaltma konusundaki ilgileri göz önünde bulundurulduğunda- İran’ın “ABD karşıtı duruşunun ve İsrail düşmanlığının”, Washington'ın bölgedeki mevcut planlarını sürdürmesini zorlaştırabileceğine inanıyorlar.
Aynı şekilde iç sorunlar da mollalara “büyük şeytan” ile anlaşmaya varmaları için baskı yapıyor. Yıllık enflasyonun yüzde 50'yi geçtiği kötü ekonomik koşullarla birlikte ülkenin para birimi her hafta yeni bir düşüşe tanık oluyor. Tahran'ın bazı yaptırımların hafifletilmesine çok ihtiyacı var. Bu yüzden Reisi, artık tüm yaptırımların kaldırılmasını talep etmiyor.
Reisi ve ekibini tutumlarını değiştirmeye zorlayan bir diğer faktör pandeminin yol açtığı feci durumdur. Rejimin savunucuları bile, Hamaney'in aşı ithalatına yönelik ilk yasağının on binlerce can aldığını itiraf ediyorlar. Bu nedenle, salgının ekonomik ve sosyal sonuçlarıyla başa çıkmak için acilen asgari düzeyde bir normalleşmeye ihtiyacı var. Salgın, ekonomik çöküş ve iktidar müessesesi içerisindeki gruplar arası çekişmelerle birlikte ülke çapında protesto dalgasını körükledi. Rejim güvenlik güçleri bazı durumlarda bu gösterilerin üstesinden gelemedi.
Ayrıca Reisi’nin ekibi, rejim karşıtları tarafından silahlı çatışmanın yeniden canlandırılmasından endişe duyuyor. Son haftalarda ülkenin kuzeybatı sınırındaki bölgelerde yapılan silahlı saldırılar, en az üç ildeki güvensizlik duygusunu pekiştirdi. İran o kadar endişeli görünüyor ki, Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı General Muhammed Pakpur’u bu bölgeye göndermek zorunda kaldı ve saldırıların devam etmesi halinde Devrim Muhafızları'nın -Tahran karşıtı silahlı grupların yayıldığı yer olan- Irak'ın Kürt özerk bölgesine karşı harekete geçeceği uyarısında bulundu. Ertesi gün bölgeye ziyarette bulunan Devrim Muhafızları Generali Arjomandi, rejim karşıtı silahlı grupların İran'ın kuzeybatı sınırlarında üç yerde üsleri olabileceğini iddia etti: Irak, Türkiye ve Azerbaycan.
Afganistan'daki son gelişmeler, Tahran'ın sınır ötesi tehditler konusundaki endişesini artırıyor. Şimdiye kadar bu tehdit Pakistan merkezli gruplardan kaynaklanırken, ABD'nin varlığı Afganistan'da bu türden bir tehdidin ortaya çıkmasını engellemişti. Tahran'daki endişe Viyana görüşmelerinin yolunu açacak ve görüşmeleri İran'ın nükleer emellerine ilişkin yanıltıcı davasını aşacak şekilde genişletecek.
İran İslam Cumhuriyeti halihazırda geçen on yıllardır en zayıf döneminde bulunuyor. Rejimden bazı isimler de artık bu gerçeğin farkına vardı. Bu nedenle, Suriye'den çekilme fikri ve Yemen'de savaşın uzamasının abesliği artık bir tabu olmaktan çıktı. Biden yönetimi, Viyana görüşmelerini birbirine paralel üç yol izlemek için kullanabilir. İlk olarak yönetim, mollaların reddedemeyeceği bir teklifte bulunabilir. ABD Afganistan'daki eski düşmanıyla anlaşma yapabiliyorsa, neden İran'la da benzer bir şey yapamasın? Ancak bu yetersiz bir karşılaştırmadır. Çünkü Amerikan karşıtlığı ister Afgan mücahitleri isterse Taliban hareketi adına olsun, hiçbir zaman temel ideolojik mesele olmadı.
İkinci seçenek, mollaların kabul edemeyeceği bir teklifte bulunmaktır. Ancak bu, ABD'yi, İran'la olan ilişkilerde ana hedefi olarak “Tahran'da bir rejim değişikliği politikasını” benimsemeye sevk edecektir. Şüphesiz bu, ABD'nin Asya-Pasifik bölgesine odaklanmak için buradan çekilmemesini ve ayrıca burada güçlü bir mevcudiyetini gerektirecektir.
Üçüncü seçenek ise mollaları tamamen teslim olmaya zorlamasa da yıkıcı eylemlerde bulunma ve güçlerini büyük ölçüde azaltacak şekilde mevcut durumu düzenlemektir. Her üç seçeneğin de gerek Biden yönetimi içinde gerekse de bölgesel ve Avrupalı ​​müttefikler arasında bazı destekçileri var gibi görünüyor. Önemli olan, ABD’nin, -Başkan Obama'nın ilk kez inisiyatifi mollaların ele geçirmesine izin vermesinden bu yana- tonu ve ritmi ayarlayabilmesidir. Ayrıca, Tahran'ın komşularıyla ve Çin, Hindistan ve Rusya gibi diğer ülkelerle olan ilişkileri, ABD ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Biden yönetiminin, stratejik hedefi Amerika'nın sonu olan -ancak gizli bir şekilde büyük şeytanın, çok garip bir ideoloji tarafından kazılmış olan tarihi kara deliğinden çıkmasına yardım edeceğini uman- bir rejime karşı ne şekilde güçlü bir rol oynayacağını görmek ilginç olacak.