Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Eceline gitmek

Mültecilerin yoğun olduğu ülkelerde, insan yoğunluğuna, ekonomik nedenlere, kültürel farklılıklara bağlı olarak bir takım rahatsızlıklar olabilir. Mültecileri doğrudan hedef almadıkça, ırkçı ve ayrımcı bir dil kullanılmadıkça mültecilerle ilgili rahatsızlıkları ve sorunları dile getirmenin makul olduğunu düşünüyorum. Ancak mesele biraz burada düğüm oluyor zira mülteci politikaları eleştirilirken sık sık doğrudan mülteciler hedef alınıyor, ırkçı ve aşırı milliyetçi bir dil kullanılıyor. Dolayısıyla sonuçta makul kabul edilebilecek eleştiriler maalesef nefret söylemine varıyor ve günün sonunda en ufak bir olayda mültecilere karşı linç girişimleri ortaya çıkıyor. Maalesef bu dünyanın her yerinde bu şekilde vuku buluyor; Almanya’da “dönerci cinayetleri” denilerek basitleştirilmeye çalışılan, Türklere yönelik cinayetler, Türklerin evlerini kundaklama, Avrupa’da Müslümanlara yönelik saldırılar, camilere domuz kafası bırakma ya da insanları makineli tüfeklerle tarama, Türkiye’de insanların dükkanlarının camlarını kırıp yağmalama ilk olarak aklıma gelen yabancı/göçmen/mülteci karşıtı saldırılardan yalnızca birkaçı…
ABD’nin yanlış politikalarının sorunları derinleştirdiği, Rusya’nın Suriye rejimine verdiği desteğin çok daha kanlı bir hale getirdiği Suriye savaşı sonucunda binlerce insan mülteci olmak zorunda kaldı. DEAŞ saldırıları da bu sürece eklenince Iraklılar da mülteci dalgası oluşturdu. Son olarak Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesi sonrası bir mülteci dalgası da Afganistan üzerinden yola çıktı. Bu insanların hepsi savaştan kaçan değil, savaştan kaçmak zorunda kalan insanlar. Bir şekilde dünyanın her yerine dağılan bu mültecilerin en yoğun olarak geldiği yer Türkiye… ve artan mülteci nüfus sonrası toplumda bir takım sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Ama sorunlar toplumların refleksleri ve rahatsızlıklarından çok fazla, sorunlar mültecilikle değil insan olma gerekliliğinin yetersizliğiyle alakalı.
Bir de meseleye mülteciler üzerinden bakalım; savaşın sevdiklerini öldürdüğü, sürekli ölümle burun buruna ve çoğu kez yoksullukla süren bir yaşam düşünün. Evlerinden ve ülkelerinden kaçmak zorunda kalan, gittikleri yerde ırkçı saldırılara maruz kalan, sosyal güvence denilen şeyi hiç tecrübe etmemiş ve hatta kaçmaya çalıştıkları ülkelere, insanlık dışı uygulamalarla alınmayan insanlardan bahsediyoruz. Bu insanların yaşadıklarını görüp bildiği halde halen bu insanlara düşmanlık güdebilenler var, bazıları ülkelerinde sorun kalmadığını, ülkelerine dönebileceklerini iddia ederken bazıları ise sınır güvenliği üzerinden mültecileri düşman olarak görebiliyor.
Independent Türkçe muhabiri Cihat Arpacık, Yunanistan’ın mültecilere karşı işlediği suçların haberini yapmış ve bu haber mültecilerin botunu batırmaya kalkan ya da mültecileri denize iten Yunanistan güvenlik güçlerinin engellenmesi gerekirken izlenmesi sonrası, artık sıradan sayılan suçlarının bir kademe daha ileriye gittiğini gösteriyor. “Sık sık göçmenlere yönelik kötü muamelelerle gündeme gelen Yunanistan, bu kez onlarca göçmeni Meriç Nehri üzerindeki ıssız adacıklara atmaya başladı. Yunanistan'a ulaştıktan sonra sınır polisi tarafından tutuklanan göçmenler sonrasında çetelere teslim ediliyor... Bu çeteler, göçmenleri Türkiye ile Yunanistan arasındaki ıssız adalara gitmeleri için zorluyor. Kaçak yollarla Yunanistan'a geçtikten sonra yakalanan 5 Suriyeli göçmen bir adacığa gönderilmişti. Suriye'nin Der'a şehrinden gelen 5 göçmen 6 gün boyunca burada mahsur kaldı. Onlara su ve yemek gönderilmedi. Göçmenlerden Muhammed Bekir, açlık ve susuzluğa dayanamayarak öldü.”(https://www.indyturk.com/node/409816/haber/meri%C3%A7-nehrinin-%C3%BCzerindeki-adalarda-insanl%C4%B1k-dram%C4%B1%E2%80%A6-yunanistan-g%C3%B6%C3%A7menleri-%C4%B1ss%C4%B1z)
Bir de “Suriye’de savaş bitti, göçmenler geri dönmeli…” talebinde bulunanların iddialarının gerçek olmadığını gösteren habere bakalım. “Uluslararası Af Örgütü bir rapor yayımlayarak, Suriyeli güvenlik güçlerinin, güvenlik arayışıyla yurt dışına çıktıktan sonra ülkeye geri dönen Suriyelileri gözaltına aldığını, zorla kaybettiğini ve cinsel şiddet de dahil olmak üzere işkenceye maruz bıraktığını açıkladı. Uluslararası Af Örgütü, “Eceline gidiyorsun” başlıklı yeni raporunda, Suriyeli istihbarat yetkililerinin, ülkeye geri dönen 13’ü çocuk 66 kişiye karşı korkunç ihlaller işlediğini belgeledi. Bu ihlaller arasında, beş kişinin Suriye’ye döndükten sonra gözaltına alındığı ve gözaltında öldüğü belgelendi. Zorla kaybedilen 17 kişinin akıbeti ise bilinmiyor.” (https://www.amnesty.org.tr/icerik/suriye-ulkelerine-geri-donen-multeciler-iskence-ve-tecavuze-maruz-birakildi-zorla-kaybedildi) Demek ki neymiş, Suriye rejimi kendi halkına karşına suç işlemeye devam ediyormuş ve Suriye’deki güvensizlik ortamı henüz son bulmamış.
Burada, özellikle Batı menşeili uluslararası hukuk, Cenevre Sözleşmesi, İnsan Hakları Beyannamesi, Kuran-ı Kerim, İncil, ahlaki öğretiler, insan sevgisi, Aydınlanma, hümanizm, modernizm, sol ideolojiler vesaire vesaire üzerinden yola çıkarak yukarıda paylaştığım insanlık dışı uygulamaların yasak, suç, yanlış, günah olduğunu ortaya koyabilirim. Çünkü kutsal kitaplardan tutun da insanların ideal bir düzen amacıyla, insan için yaptıkları sözleşmelere, hukuk metinlerine kadar hepsinde insana yönelik kötü muamele bir şekilde ya yasaklanmıştır ya da engellenmesi yönünde tavsiyelerle doludur. Ancak uygulamaya gelindiğinde maalesef çeşitli bahaneler ile bu suçların işlenmeye devam ettiği, engellenmediği görülür. Çünkü herkesin bencilliğini ve kötülüğünü örtecek bahaneleri mutlaka vardır; ülke güvenliği, ekonomik gerekçeler, savaşın olmadığını iddia etmek ve hatta kültürel etkileşime karşı olmak gibi sudan bahaneler ile Allah’ın emrini de, taraf oldukları uluslararası sözleşmeleri de bir kenara bırakabilirler.
İnsanın, yaratıcı ya da kendi eliyle, kendini ve dünyasını ıslah edecek girişimlere, bağlayıcı metinlere ihtiyacı olduğuna şüphe yok ancak ıslah olmak gibi bir kaygısı olmayanları da zannediyorum ıslah edecek herhangi bir bağlayıcı kurum ya da metin yok. Kutsal olan ıslah edici metinleri de, dünyevi metinleri de ellerimize alıp göğe kaldırıyoruz, ıslah ediciler olduğumuzu iddia ederek ama tüm iddialarımız bir adada açlık, susuzluk ve soğuktan dolayı ölen, ülkesine dönse eceline dönecek, ülkesinden kaçsa eceline varacak olan Suriyeli Muhammed Bekir’in son nefesini verdiği yerde elimizden düşüyor.