Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

ABD’nin akıllı bir dostu olun!

Amerikan politik davranışının bir yerinde hayran olacağınız, başka bir yerinde de hayret edeceğiniz şeyler vardır. Geçen hafta, ABD yönetiminin "insan hakları" dosyası nedeniyle Mısır'a yapılan ABD yardımını azaltma kararı Arap ve uluslararası medyanın manşetlerindeydi. Yönetim, Mısır'daki insan hakları dosyasının kusurlu olduğuna ve reforma ihtiyacı olduğuna inanıyor, aksi seçenek ülkeye herhangi bir yaptırım uygulamak! İnsan hakları dosyası, büyük bir “siyasi” yük ile yüklü çetrefilli bir dosya ve tanımı bile küresel olarak tartışmalı. Bazılarının yaptığı en geniş anlamıyla insan haklarını ihlal eden ve ABD yönetiminin göz yumduğu ülkeler olduğu tartışmasına girmemiz uygun değil. Çünkü herhangi bir takipçi, tüm konunun insani olmaktan ziyade politik olduğunu bilir. Bu yüzden, neden şu ülkeye bakılmıyor o dosyalar açılmıyor diyerek bu eğilimi takip etmeyeceğim. Ne var ki şu soru yanıtlanmayı bekliyor: İnsan haklarının normatif ölçüsü nedir? Büyük olasılıkla böyle bir ölçü bulunmuyor!
Mısır örneğinde ve bu yüzyılın ilk on yılının başından bu yana yaşanan dönüşümlerde, suçu politikalarına yükleyemeyiz, zira ülke derin bir siyasi bunalım içine girdi. İki kesin varsayım var ve bir gözlemci şunu soracaktır: Hangisi nispeten daha iyi; 100 milyondan fazla insanın yaşadığı Mısır'ın kalkınma yolunda istikrarlı ve güvenli olması, başkalarına veya çevresine yönelik düşmanca faaliyetlerden uzak olması mı yoksa Suriye, Libya veya Yemen gibi dağılmış ve şeytani güçlerin karıştırdığı bir yer olması mı? Söz konusu ülkelerin çoğunda bu güçler karanlık versiyonlarını ihraç etmek için dışarıyı gözlemliyorlar ve bu yolda şeytanlarla ittifak ediyorlar. Kısacası, aklı başında her insan, zamanla düzeltilebilecek bazı hataları olsa bile ilk yolu seçecektir. Mısır Suriye değil, Libya ya da Yemen bile değil. Eğer dağılırsa (Allah korusun) bölge, dünyada başka hiçbir bölgenin şahit olmadığı bir deprem yaşayacaktır. 2013'te gidişatı düzelten Mısır halk kitlelerinin zekası olmasaydı, bu noktaya varabilirdi.
Elbette Washington'da bu senaryoları, Mısır devletinin güvenliğini, istikrarını ve bütünlüğünü korumayı düşünenler var. Ancak ABD yönetiminin davranışının da haklı bir gerekçesi bulunuyor. Bu gerekçe de ABD'nin kendisinin keskin ve şiddetlenen bir iç gerilim döneminden geçiyor olması. Pek çok kişi, dış politikadaki bu dalgalanmayı iç etkileşime bağlıyor. Bugün ABD içindeki siyasi kaygıya bölünme ve anlaşmazlık damgasını vuruyor ve bu yavaş yavaş gerçekleşti. Amerikan politikasının kriteri her zaman şu oldu; “dış boyut ve onunla ilgilenmek” yalnızca başkanlık aygıtının görevidir ve ABD'nin yüksek çıkarlarıyla ilgili olduğu için bu konuda bir anlaşmazlığa düşülemez. Söylendiği gibi, dış dosyalar üzerindeki iç anlaşmazlık ABD kıyılarında biter. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra onlarca yıl devam eden bu kriter, belki de 1980'lerde sona erdi. Partizan ve ideolojik kutuplaşma daha da bölücü hale geldi, kötüye evrildi ve dış ilişkiler alanına da kaydı.
Oğul George Bush'un dönemi, Bill Clinton döneminden daha ihtilaflıydı. Sonra Barack Obama döneminde ihtilaf daha da arttı ve Donald Trump ile iyice şiddetlendi. Amerikan toplumunda geniş ölçekli değişiklikler taşıyan iç durum budur. Buna bir de uluslararası ilişkilerde idealist ve deneyimsiz "yeni nesil Demokratların" veya Amerikan literatüründe adlandırıldığı gibi "yeni solun" perspektifi ekleniyor. Bunların yanı sıra dış politika seçeneklerini şekillendirmede yönetimi baskı altına alan zorlu ekonomik durum da var. Öyle ki geçtiğimiz günlerde ünlü bir Amerikalı yorumcu; “Biden, bazı büyük dış dosyalarda Trump’ın politikalarını uyguluyor” demişti. Çin’e yönelik çoğu haksız yere olan düşmanlığın itici unsuru, siyasi sağın “Amerikalılardan iş çalma” suçlaması. Halbuki Amerikan tüketicisi ürünlerini daha ucuz alsın diye fabrikalarını Çin'e taşıyanlar Amerikan şirketlerinin kendisi. Solun düşmanlık için kullandığı argüman ise Çin’deki insan haklarının durumu. ABD bu dosyalarda ne tutarlı ne de etkili kararlar alıyor, hatta yakın zamanda aldığı bu tür bir kararla Avrupa'daki önemli müttefiklerinden biri olan Fransa'yı kızdırdı.
Bu durum karşısında nasıl bir politika izlenmeli? ABD'ye karşı düşmanca bir tavır almak aptalca ve akıllıca değil. Bu, yaklaşılmaması gereken bir macera ve aksine alternatifleri düşünülmeli. Eski bir bilge söz, “çıkarları birleştirmeye yönel” der. Petrolün artık en azından eskisi gibi çıkarları birbirine bağlamanın bir yolu olmadığı tartışmasız. Diğer yollardan biri, ABD'nin dünyadaki en yakın müttefikleriyle köprüler kurmak. Görünen o ki, yeni yönetim İbrahim anlaşmalarına sırt çevirmedi, aksine birinci yıl dönümü kutlamalarına en üst düzeyde katılım konusunda istekliydi. Bunun nedeni, İsrail meselesinin, ayrıntılar veya duygular bir yana, Amerikan siyasi blokları arasında bir uzlaşı konusu olması. Yine İngiltere böyle bir köprü kurmak için bir başka önemli ülke. Geriye halen ciddi olarak incelenmesi gereken bir dosya kalıyor; Washington'ın siyasi akımlarının pozisyonlarıyla olumlu etkileşim. Bir sonraki duyuruya kadar ABD, uluslararası stratejide en önemli kutup olmaya devam edecek. Dolayısıyla olabilecek en kötü şey, onun akılsız bir dostu olmak. Bundan kaçınmak da bir dizi dış ve iç sorunu ele almayı gerektiriyor.
Dış düzeyde Batı ve Amerikalı aktivistlerle kendi dilleriyle konuşan akıllı, etkileşimli ve etkili bir “lobi” inşa etmek gerekiyor. Kaldı ki bu konuda cesaret verici bazı adımlar atıldı. Londra, Paris ve Berlin gibi diğer başkentleri de unutmamak gerekiyor. İç düzeyde, toplumlarımızdaki yeni nesillerin isteklerine ve beklentilerine cevap verebilmek için sosyal, ekonomik ve siyasi reformlar yapılmalı. Bunun yolu da yönetimin kaliteli hale getirilmesi ve iş gücü piyasasına büyük ölçeklerde giriş yapan iş gücünü karşılayacak yeni işletmelerin kurulmasının kapılarını açmaktan geçiyor. Yolsuzlukla kökünü kurutmak için ciddi şekilde mücadele etmek, toplumları modernleşme ve gelişme yoluna sokmak gerekiyor. Gerçek şu ki, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Mısır'da bu zaten başladı ve bu projenin tamamlanması akıllı bir dostluk için büyük önem taşıyor.
Son söz; bir an ihmal edildiğinde dedikoduların birikip asılsız haberlerin yayıldığı dünyamızda ülkeler ciddi diyalogla ve akla hitap ederek istikrarlarını koruyabilirler. “Uyanık olmak”, önümüzdeki aşamanın sloganı budur.