Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

İhvan girişiminden sonra Sudan ve gerekli aşama!

İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) üyelerinin Sudan’da yaptıkları son darbe girişiminde başarısız olmalarına ve içlerinden 40’ı subay olmak üzere 60 kişi tutuklanmış olmasına rağmen yaptıkları şey hala var olduklarının, “aktif” olduklarının ve bu girişimlerinde başarısız olsalar bile sadece bu Arap ülkesinde değil, başka ülkelerde de yeniden şanslarını deneyeceklerinin bir göstergesi niteliğindeydi. Zira son dönemde maruz kaldıkları her şeyden sonra mesele onlar için bir ölüm kalım meselesine dönüştü. Gerçek şu ki, bu gruptan bu kadar kişinin tutuklanması onlar için ne Sudan’da ne de başka bir ülkede bir son demek. Askeri darbeler ülkesi olarak nitelendirilebilecek bu Arap ülkesinin içinden geçtiği “durum”, bu kişileri yıllarca yaptıkları gibi ölümcül bir darbe almadıkları sürece bir değil, peşpeşe birden fazla girişimde bulunmaya teşvik edecektir!
İlk darbe Sudan ordusunun generalleri tarafından 1957 yılında İsmail el-Ezheri başkanlığındaki ilk ulusal demokratik hükümete karşı yapıldı. İkinci askeri darbe 1958 yılında Korgeneral İbrahim Abbud’un liderliğinde bir grup subay tarafından gerçekleştirildi. Bu kişiler iktidarda yedi yıl kaldı. Yeni bir darbe girişimine kapı aralayan gelişmeler yaşanmasaydı ve bütün bu uzun dönem içerisinde ülkeyi yönetenler siyasi yaşlanma hastalığına yakalanıp birçok çelişkili denklemin baskın geldiği bir ülkeyi yönetmeye devam edemez hale gelmeselerdi bu kişiler iktidarda kalmaya devam ederlerdi.
1971'de Sudan'da aktif bir varlığa sahip olan Komünist Parti tarafından Cafer Numeyri’ye karşı bir darbe girişiminde bulunuldu. Ancak bu darbe sadece birkaç gün sürdü. Sudan Devlet Başkanı kısa bir süre sonra bazı Arap ülkelerinden askeri destek alarak iktidarı geri aldı. Arap dünyasının en önemli komünist partisine sahip olan bu ülkedeki üst düzey "komünist" liderlerden bazılarını idam ettirdi.
Numeyri Komünist Partisi liderleri ve üyeleri aleyhinde verdiği bir dizi idam kararının ardından koltuğunu geri aldı ancak çok geçmeden 1976 yılında başka bir darbe girişimine maruz kaldı. Numeyri bu girişimi “bastırdı” ve 1985 yılına kadar istikrarını sağladı. Ancak 1985 yılında kendisi ve rejimi, Ömer el-Beşir tarafından 1989 yılında darbe yapılmasaydı bu ülkenin koşullarını daha iyiye götürecek demokratik bir döneme kapı aralayan bir halk devrimi ile düştü. Beşir’in yaptığı darbe aslında Dr. Hasan et-Turabi önderliğinde yapılmış bir İhvan darbesiydi.
Pratikte İhvan yönetimi olan Beşir yönetimi, yaklaşık 30 yıl boyunca baskıyla devam etti. 30 yıl boyunca baskı, fakirlik ve yaygın işsizlik vardı ve insanlar ifade özgürlüğünden yoksundu. 2018 yılının Aralık ayında patlak veren halk ayaklanmasına kadar bu böyle devam etti. Ayaklanmanın zaferi Beşir’in devrilmesi oldu. Birkaç yıl hapiste kalan Ömer el-Beşir şimdi yargılanıyor. Açık olan ya da şöyle diyebiliriz kesin olan şey şu ki, bu son başarısız darbe girişiminin arkasında Beşir vardı.
Bu son darbe girişimine aralarında üst rütbelilerin de bulunduğu 40 subay dahil oldu. Bu girişimin son girişim olması için Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki grubun yıllar önce bazı İhvan üyesi subaylar tarafından başlatılmış olan bu zorlu süreci bitirecek demokratik bir sistem kurulması ve demokratik seçimler yapılması gerektiğini dile getirmesi lazım. Bazı “askerler” 1957 yılında İsmail el-Ezheri başkanlığındaki demokratik ulusal hükümete karşıydılar. Bazı ordu subayları bu hükümetin yolunu tıkamasaydı, Korgeneral İbrahim Abbud darbe yapmasaydı ve hükümdarlığı yedi uzun yıl sürmemiş olsaydı şu anda ülke gerçek demokratik partilere dayanırdı ve şu anda olduğu durumda olmazdı.
Bu noktada Abdulfettah el-Burhan’a meseleleri çözme fırsatı veren şey, çoğu Arap ülkesinin İhvan tarafından yapılan bu son darbe girişimini kınamış olmasıdır. İhvan üyeleri Sudan'da hala aktifler ve ortadan kaldırılmazlarsa girişimlerine devam edecekler.
Dolayısıyla belki de bu konuda söylenmesi gereken şey, Abdulfettah el-Burhan’ın önünde çok zor bir görev olduğu. Çünkü ortada dolaşan bilgilere göre bu ülke hala ihlallerden muzdarip. Bazı önemli mercilerde Sudan Askeri Geçiş Konseyi'nin Başkanı’na karşı “isyan” etmeye devam edenler var. Burhan daha önce defalarca kez görevinin Sudan’ı demokratik seçimlere ulaştırdıktan sonra biteceğini söylemişti. Bu ülkenin ve diğer Arap ülkelerinin bunca yıldır çektiği tüm bu musibetlerin arkasında duran bu kişilerden fiili ve gerçekçi bir şekilde kurtulmaya çalışıldıktan sonra İhvan bu seçimleri engellemeye çalışacak. Eğer bu kişilerden fiili ve nihai olarak kurtulmazsa ülkenin bu belalardan daha çok çekeceği su götürmez bir gerçek.
Buradan hareketle Sudan’daki bütün partileri kapsayacak ve İhvan’ı köşeye sıkıştıracak geniş bir ulusal cephe olması, ciddi bir parlamento kurulması, devlet başkanlığı seçimlerinin yapılması, bu durumun sona ermesi ve bununla birlikte İhvan oluşumlarının sona ermesi gerekiyor. Hasan el-Benna döneminden beri geçmişte olduğu gibi bugün de bu bölgenin başına gelen musibetlerin sebebi İhvan oluşumlarıdır. Bu noktada eğer işler yolunda gitmez ve Sudan kendisini parçalanmaya, çöküşe ve İhvan’ın deyimiyle utanç verici bir kaosa götüren dönemden tamamen kurtulmazsa bu ülkenin karşı karşıya kalabileceği en tehlikeli şey, silahlı kuvvetler karşıtlarının istediklerini elde etmeyi başarmaları durumunda ortaya çıkacak kaostur!
Sonuç olarak bu ülkenin sorunu iki parçaya bölünmüş olmasından kaynaklanıyor. Daha eski bir dönemden beri doğunun bir parçası olarak Sudan’ın Port Sudan kentinde bile kaos hakim ve kabile çatışmaları devam ediyor. Buradaki aşırılık yanlısı gruplar eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejiminden destek alıyordu. Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki silahlı kuvvetlerin ülkenin doğusundaki bu trajik koşullarla hiçbir ilgisi yok. Sudan'ın bu kısmının sıkıntısını çektiği şey, fiili ve pratik olarak İhvan yanlısı olan önceki rejimin körüklediği tarihi kabile çatışmalarıdır!