Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

ABD'nin geri çekilmesi, İran ve Türk müdahaleleri

Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve Libya gibi sorunlu Arap ülkelerine İran ve Türkiye'nin müdahalelerini sayarken yeni bir şey söylemiyoruz, çünkü bu müdahaleler birkaç yıldır devam ediyor. Derinlik ile kökleşme bakımından farklılar, ancak bu ülkelerin birçoğunda, devam eden kriz ve kargaşada önemli bir faktör haline geldiler. Suriye gibi bir ülkede iki taraf Rusya Federasyonu'nun başını çektiği bir üçgende bir araya geldiler, Irak’ta İran daha güçlü olsa da aralarında bir tür koordinasyon var. Lübnan ve Yemen'e müdahalede İran tek iken, Türkiye de Libya'da tek.
Bütün bunlar yeni değil, yadsınamaz, ama aynı zamanda o ülkelerin halkları ve Arapların çoğu tarafından kabul edilemez bir gerçek haline geldi. Ancak bu sarsıcı gerçeklikte yeni olan iki gelişme var: ABD'nin geri çekilmesinin gerçekleri ve yansımaları ile Mısır'ın Türkiye ile müzakere etme istekliliği.
ABD'nin geri çekilmesi, ilişkilerdeki ara ve kopukluktan sonra müzakere veya yeniden iletişime dönük yeni Arap politikaları ne anlama geliyor?
Çağdaş Arap yaşamındaki bu kargaşa evresi, 2003'te ABD'nin Irak'ı işgaliyle başlatıldı. 2011'deki mevcut hükümetleri istikrarsızlaştıran Arap değişim hareketleri bu dengesizliği destekledi veya şiddetlendirdi. Ardından, bu ülkelerin bazılarında aşırılıkçılık ve terörizm yükseldi. Böylece, bu dengesizliğe neden olan Amerikan askeri müdahalesi, bölgedeki (esasında uluslararasılaşmış Filistin meselesi dışında kalan) her çatışmayı uluslararası bir çatışmaya dönüştürdü. Amerikalılardan sonra Suriye'deki ayaklanma ve kargaşanın ardından Ruslar müdahalede bulundular. Büyük güçlerin yanında ve bazen onlarla birlikte İranlılar ve Türkler her yere müdahale ettiler. İmparatorlukların çöküşü kitabının yazarı tarihçi Paul Kennedy, daha önce İngiliz İmparatorluğu'nun büyük harcamaların yükünü taşıyamaması, Asya ve Afrika'daki kurtuluş hareketlerinin tehditleri nedeniyle gerilemesi ve çöküşü hakkında söylediklerini, bu kez ABD'nin Ortadoğu'dan çekilmesi hakkında söylemiyor. Aksine, ABD'nin geri çekilmelerinin “stratejik” olduğunu, çıkar ve zorluklara yönelik yeni bir anlayıştan kaynaklandığını savunuyor. Ona göre bu, yalnızlığa dayanan Monroe Doktrini’nden ve tepedeki eşsiz şehir düşüncesinden kaynaklanmıyor. ABD’nin müttefik iki komşusu var, Kanada ile Meksika. Diğer kutupların ya da kutup olmak için mücadele edenlerin ise çevreleri rakip ve düşmanlarla dolu. Dolayısıyla ABD’nin iki okyanus yani Pasifik ve Atlantik’in çevresini güvence altına alması yeterli. Ne bir sömürgeci ve fetheden bir ülke, ne de dünyaya demokrasiyi yaymakla ilgilenen mesaj sahibi bir ülke olmasına gerek yok. Bu ne Rusya Devlet Başkan Putin'in ne de Bir Kuşak ve Bir Yol projesinin (2013) sahibi Çin'in paylaşmadığı yeni bir düşünce.
ABD’nin geri çekilmesinin veya çekilmelerinin rakipler ve müttefikler üzerinde yansımaları oldu.  Ruslardan İranlılara ve Türklere kadar muhalifler, boşluk doldurma siyaseti yolunda yürüdüler ve yürümeye devam ediyorlar. Fransa bile Lübnan'la (Tahran ile birlikte olsa da) ilgilenerek ve Tahran'ın bilgisi dahilinde (!) Irak ile büyük ekonomik anlaşmalar yaparak bu politikayı uyguluyor. İran'ın genişleme gayretinin temel olarak devrimi ihraç etme ilkesinden (bu onun bahanesiydi!) değil, Amerikan ambargosundan kaynaklandığına inanılıyordu. ABD ambargosu, şimdi yeni politikalar gerektiren yeni stratejilerin ışığı altında dağılıyor. İran, ülkelerdeki kargaşayı yaymak ve iç çatışmaları körüklemek dışında, boşlukları doldurmak veya maliyetli ve etkisiz etki alanları yaratmakla ilgilenmeye devam edecek mi? İranlıların Irak, Suriye ve Lübnan'daki tüm bu milislere ancak Şiileştirme ve Şiiliğin Mehdilik mesajını yaymakta ısrarlılarsa ihtiyaçları var. Bu ise, Mollaların eksik zihniyetinin bu olduğunu varsaymazsak ki birçoklarının sandığının aksine öyle değil, 21. yüzyıl ülkelerine yakışmıyor.
Türklere gelince, müdahalelerdeki argümanları, PKK’nın Kürtlerin Türk güvenliğine yönelik temsil ettikleri tehlikeydi. Ancak onları Libya'ya getiren Doğu Akdeniz stratejisi, petrol ve doğalgazdı. ABD'nin Rus etkisini dengeleme ihtiyacının onun kenarda durmasını sağlayacağına inanıyorlardı. Ama ABD Avrupa'nın yanında yer aldı. Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması da Amerikalıları kızdırdı. Washington artık Libya'nın iç çatışmadan çıkışıyla yakından ilgileniyorlar ki bu Avrupa'nın da çıkarına. Türkiye açısından ne Amerikalıların ne de Avrupalıların Türkiye'ye, Türkiye'nin stratejik konumuna ve NATO'daki varlığına düşkün olmadıkları netlik kazandı. Peki, bu Amerikan soğukluğu Türk siyasetinde bir tür sakinleşmeye yol açar mı? Keza bu yokluk İran'ı da aynı yöne itebilir mi?
Elbette Rusya (ve belki de Çin) şimdi Doğu Avrupa, Balkanlar, Uzak Doğu, Hint Okyanusu ve Afrika'da boşluk doldurma, ABD ve Avrupa ile karşılıklı baskı taktiğinden vazgeçmeyecektir.
Maddi, ekonomik ve sosyal yükler taşıyan İran ve Türkiye'ye gelince; acaba geri çekilen ABD ile cazip bir anlaşmanın peşine düşmek yerine, bölge sakinlerine yönelme, onlarla ortak güvenlik ve ortak çıkarlar hakkında konuşmaları gerektiği sonucuna ulaşırlar mı?
Amerikalılar hem meydan okumalardan hem de anlaşmalardan çekildikten sonra İranlıların ve Türklerin “akıllanma” olasılığını düşünmek büyük Arap ülkelerinin hakkı, güvenlikleri ve stratejik Arap çevreleri için görevidir!
Mısırlılar Türklerle Doğu Akdeniz'in güvenliği ve Libya hakkında görüşüyorlar ama temaslar şu ana kadar çok etkili olmuş görünmüyor. Türkler, Vatiyye hava üssüne uçuşlarını artırdılar, Libya'da Aralık seçimleriyle ilgili Avrupa ve Amerikan arabuluculuğunu reddettiklerini gösteriyorlar. Suudi Arabistan tarafında ise İran yapımı balistik füze ve İHA saldırıları artıyor, Husilerin Marib, el-Beyda, Şebve ve el-Cevf'e doğru ilerleyişleri sürüyor!
Amerikalılar, boşluğu doldurmak ve komünizmin yayılmasını engellemek istedikleri için İngilizlerden sonra Ortadoğu'da olduklarını söylerlerdi. Bugün, 60 yıl sonra onlar geri çekilirken, İranlılar ve Türkler, Ruslarla birlikte de olsa, onların yerini almak istiyorlar. Büyük Arap ülkeleri ise İranlılara ve Türklere şimdi Arap bölgesinde boşluk değil, milislerin, paralı askerlerin ve İHA’ların ötesinde düşünülmesi gereken ortak çıkarlar olduğunu söylüyorlar.