Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

DEAŞ Müslümanlardan başkasıyla savaşmıyor

Müslümanlarla ilgili en yaygın yaftalardan biri, Orta Doğu özelinde sürekli savaşın içinde olduklarıdır. Yani Orta Doğu’da devam eden savaşlar üzerinden İslam, Müslümanlar ve savaş üzerinden sık sık bağlantı kurulur. Orta Doğu’nun huzurlu bir yer olmadığı doğru… Yanlış daha doğrusu eksik olan burada savaşanın sadece Müslümanlar olduğu ezberi… Çok geriye gitmeye gerek yok, sömürgecilik -ki uzun bir süreçtir ama uzun yıllar farklı biçimlerle devam etmiştir- ve sonrasında sömürgeleştirilen yani işgal edilen ülkelerin bağımsızlık savaşları sürecinden başlayıp günümüze kadar devam eden döneme baktığımızda Orta Doğu’da, ABD ve Avrupa başta olmak üzere Batılı ülkelerin ve Rusya’nın savaştığını görebilirsiniz. Demek ki neymiş, Orta Doğu’da huzurun Müslümanlardan kaynaklı olarak bozulduğu ezberi safsatadan ibaretmiş… Hem hafızamızı tazeleyelim hem de birkaç örnekle söylediklerimi ispat edelim; Saddam, Kuveyt’i vururken ona silah satan ABD’ydi. İran-Irak savaşı döneminde her ikisine de silah satan ABD’ydi. 11 Eylül olduğunda dünyayı “küresel terörden” kurtarmak amacıyla Afganistan ve Irak’ı işgal edenler Batılı koalisyon güçleriydi. Suriye’de 8-9 yıldır devam eden savaş bu kadar uzayıp, bu denli kanlı hale geldiyse müsebbibi Esed’e sınırsız destek verip bugün halen Suriye’ye bombalar yağdıran Rusya’dır. Güvenlik bahanesiyle Filistin’de bitmeyen bir savaş inşa eden İsrail’dir. DEAŞ’la savaştıkları bahanesiyle PYD’yi sınırsız biçimde silahlandıran ABD’dir. Yani Orta Doğu’da sadece gerilim hattı kuran Müslümanlar, bölge insanı değil tüm dünya…
Savaşın da elbet birçok biçimi ve aparatı var. Savaş denince aklımıza sürekli konvansiyonel savaş geliyor ama savaşın görsel ve algı üzerinden şekillenen biçimleri var, örneğin bugün dünyada her ne kadar insansız hava araçları üzerinden bir miktar daha teknolojik savaş mühimmatları, menzili oldukça fazla olan füzeler, kimyasal silahlar üretiliyor olsa da diğer yandan ekonomi, pazar hakimiyeti, psikolojik harp teknikleri üzerinden devam eden savaş biçimleri de var.
Örneğin; “küresel terör” ezberinin devam ettirilmesi noktasında en fazla iş gören örgüt kim? Elbette DEAŞ… adının ortasına İslam’ı koyan bu terör örgütü, en büyük zararı Müslümanlara veriyor, en büyük ve kanlı saldırılarını Müslümanlara karşı yapıyor, bir bakıyorsunuz Suriye’de, bir bakıyorsunuz Afganistan’da… ABD nereden çekilirse hemen orada bitiyor.
Malum ABD, hem savaşı kaybettiği hem de bölge politikalarını değiştirdiği için Afganistan’dan arkasına bakmadan ayrıldı. Akabinde Taliban’ın kadınlara yönelik tutumları tüm dünyaya “bakın bu yobaz Müslümanlara” dercesine servis edildi. Henüz daha bu propaganda etkisi sürerken DEAŞ Afganistan’da bombaları patlatmaya başladı. En son Şii’lere ait bir camiyi hedef aldı, 100’den fazla kişi hayatını kaybetti. Tam o sırada bölgede Şii-Sünni gerilim hattının varlığıyla ve bu gerilimi sürdürerek yayılmacı politikalarına kılıf bulan İran, ABD’nin ezeli düşmanı İran, ABD tarafından nükleer müzakerelere dönüşün sinyalini verircesine yakınlaştı ve İran merkezli iki füze üretim firmasına yönelik yaptırımlar ABD tarafından kaldırıldı. Yani Batı destekli bir gerilim yine bölgede ve Afganistan-İran hattı üzerinden devamlı olma olasılığı oluşturuldu. Bu işlerin sonunda bölgede gerilim devam ederse ki edecek, ihale yine bölgeye ve Müslümanlara kalacak.
Gerilim sürekli Orta Doğu’da ya da sürekli Müslümanlar savaşıyor öyle mi? ABD, kafasına göre girdiği Irak’ta yaptığı zulümler sonrasında DEAŞ gibi bir terör örgütünün moral destek bulmasına dolaylı yoldan neden olurken savaşan yine Müslümanlar mıydı?
DEAŞ’ın Suriye’de kritik noktalara geçebilmesi için adeta güvenli yol açan ABD müttefiki PYD idi, Afganistan ve Irak’ta otorite boşluğu açıp DEAŞ’ın başı kesik tavuk gibi oradan oraya farklı kolları üzerinden yayılmasını sağlayan ABD idi ama savaşanlar Müslümanlar öyle mi?
Söylesenize DEAŞ -elbette kimseye zarar vermesini temenni etmemiz mümkün değil- neden İran vari bir yöntemle ne İsrail, ne Rusya, ne ABD, ne Avrupa ile savaşmıyor da sadece Müslümanlara yönelik saldırılar yapıyor. “Hz. Ebu Bekir ve mürtedlerle savaş” hikayesini Batı’da masa başında haber yazan ya da oryantalist hezeyanlarla akademisyencilik oynayan entelektüel görünümlülere anlatın, Müslümanların karnı artık bu ezber söylemlere tok!
ABD, Afganistan’dan düşünmeden çekilir, geriye Taliban kalır, Taliban’ın şiddet görüntüleri üzerinden “bak bu Müslümanlar sürekli şiddetle yan yana” yaftası Müslümanlara kalır. Oysa Taliban uzun süre ABD ile gayet normal biçimde görüşmüştür. İsrail, Filistin’de taş üstünde taş bırakmaz, İsrailli yerleşimciler Filistinlilerin keçilerini bıçaklar, İsrail’e bile düşmeyen füze görüntüsü üzerinden Müslümanlar yaftalanır. DEAŞ, en büyük zararı bölgeye ve Müslümanlara verir, evet resmen Müslümanlarla savaşıyor, DEAŞ üzerinden terörist yaftası Müslümanlara kalır. Oysa DEAŞ’ın bugünkü yöneticisi, Ebu Gureyb zindanında ABD güvenlik güçlerine muhbirlik yapmıştır. DEAŞ, Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda bombalar patlatır, secdedeki Müslüman’ı öldürür ama DEAŞ üzerinden “küresel terör tehdidi hala devam ediyor” propagandası ile Müslümanlara karşı İslamofobik politikalar ve tutumlar tam gaz devam eder. Batılı işgal güçleri bir yeri tarumar eder ve sonra çekilir, ardından oluşan en ufak boşluğa DEAŞ kurulur, terörist yaftası Müslümanlara yapıştırılır ama DEAŞ’a o alanı bir şekilde Batılı işgal güçlerinin açtığı kimsenin aklına gelmez. Taliban üzerinden tüm Müslümanlar şeytanlaştırılırken “savaş tazminatı” bile denilerek ABD’nin, Batılı koalisyon güçlerinin Taliban’a bıraktığı silahların, savaş mühimmatının sebebini ve sonuçlarını görmek ne kadar zor olabilir? Tüm bunlara rağmen hala “Orta Doğu bataklığı, tüm Müslümanlar savaş içinde” demeye devam mı edilecek? Bugün Paris’in, Köln’ün, New York’un, Kopenhag’ın, Moskova’nın, Atina’nın göbeğinde bombalar patlamıyorsa -ki asla patlamasını istemeyiz, hiçbir zaman patlamasın- Kabil, Bağdat, Şam’da bombalar patlıyorsa bu Müslümanların savaştığı anlamına gelmiyor, Moskova, Köln, Paris ve cümlesinin sahiplerinin savaşlarını “bizim topraklarımızda” vermesinden kaynaklanıyor.
Evet, savaş denilince aklımıza konvansiyonel savaş, tanklar, tüfekler, füzeler, patlayan bombalar geliyor ama arka planda daha derin ve kazanma şansımızın hiç olmadığı bir savaş var, bu savaş medyaya ve ezberlere dayanıyor, günde 70 kez “Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda sürekli savaşın olduğu ve Müslümanların savaştan başka bir şey bilmediği” masalı o kadar uzun anlatılıyor ki, masaldaki kötü karakterin kim olduğunu öğrenemeden uyuyakalıyoruz, bu yüzden kötü karakterin kendimiz olduğuna inanarak tamamladığımız günden sonraki güne yine kötü olduğumuz zannı ile başlamak zorunda kalıyoruz. Oysa kötülük bize/Müslümanlara has değil, eve ortada bir kötülük var, kötülükler var ve buradaki kötüler hepimiziz, sadece Müslümanlar değil.