Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Nasrallah ve Hıristiyanlara karşı ertelenen savaş

Lübnan'da tablo bugün daha net görünüyor: Yasa ile milisler, devlet kurumları ile ellerinde silah olanlar, üçüncüsü olmayan iki proje ve devlet projesi ile amonyum projesi arasındaki çatışma. Ayn er-Remane ve eş-Şiyah meydanlarını dolduran kalabalıklar yalnızca Hizbullah’la değil, aynı zamanda Emel Hareketi’yle de bağlantılıdır. Hatırlatmak gerekirse; hareketin lideri hukuki bir geçmişe sahiptir. (!) Nitekim kendisi bir avukattır ve yasama erkinin kalesi olan Temsilciler Meclisi'ne başkanlık etmektedir.
Bir kişi, anayasanın anlaşılması ve yorumlanması konusunda nasıl söz sahibi olabilir? Ayrıca yasaların öngördüğü yetkilerini kullanan bir yargıcın karşısında nasıl olur da kanunlara ve onu yorumlamaya cüret edebilir? Tarık Bitar’ın çalışmaları hakkında diğer hakimlerle tartışmalara girdiği biliniyor. Ancak bu kurum içi bir tartışmadır ve kurumun çalışmalarını aksatmak bir yana zenginleştirebilir ve yasaya ilişkin derinliği besleyebilir.
Lübnan medyası, haber bültenlerini önceleyen tanıtımlarıyla ünlüdür. Sürekli olarak medya sahiplerinin ve destekçilerinin politikalarını dillendirir. Güneş batar batmaz kanallar arasında karşılıklı bombardıman başlar. İç savaşın kaosundan ve çılgınlığından geriye kalan budur. Bir olayı gündeme getirirken cepheler arasında uzlaşma çok nadir olur. 1975'teki son savaş bunun dışındadır. Aynı şekilde Ayn er-Remane’de yaşanan olay, küçük bir iç savaş olarak nitelendirildi. Ancak tarih tekerrür etmez, aksine tarih bir zirveler, türbülanslar ve çarpışmalar dizisidir. Bu, kutupların çarpışmasıyla neticelenen bir projedir.
Dolayısıyla tarih aynı olaya ve forma geri dönmez, aksine insan olayın görünüşünü tekrarlayabilir. Ancak kendisini tekrar edemez. Değişim ve ateşin filozofu Heraklitos’un da dediği gibi; “İnsan aynı nehre iki kez giremez.” Her şey oluş halindedir ve her oluş kendi masumiyeti, yeniliğini ve zamanını içinde taşır. Muta'a Safadi'nin Martin Heidegger hakkındaki araştırmasının başlığı gibi bu "Olmanın Masumiyeti"dir.
Lübnan'ın şu anki siyasi düzeyiyle, başka bir tarih içinde yaşadığı inkâr edilemez. Lübnan, zengin doğal kaynaklarının mevcudiyetine rağmen elektrik krizinden muzdarip olan neredeyse dünyadaki tek ülkedir. Yolsuzluk bu ülkeyi yok etti, sular kirletildi ve yeşilden geriye kalanlar mahvoldu. Bundan dolayı devletin, yolsuzluk ve “hizbu’s-silah’ın” karar alma mercileri üzerindeki hâkimiyeti nedeniyle çökeceği korkusu var. Sorun, iç savaşın akla gelen tehlikelerinde değil, ordu da dahil güvenlik kurumlarının dağılma ihtimalinde.
Lübnan, sırtında 2 milyon Suriyeli ve Filistinli mülteciyi taşıyor. Kriz, kurumsallaşmış yolsuzluk, güçlü silahlar, sorunlu demografi ve Suriye ile olan denetimsiz sınırlar arasında yoğunlaşıyor.
Lübnan’daki son olay, hasta bir adamın ayağına basmak gibidir. Devlet daha fazla çatışmaya tahammül edemez. Bu nedenle uluslararası taraflar, zayıflığı karşısında sempati duydu ve Lübnan halkını zalimler karşısında destekleyen bir tutum benimsedi. Suudi Arabistan, istikrar ve refah için iyi dileklerini dile getirdi. Burada dolmuş ruhlar var; kalpler temiz değil ve atlar eyerlenmiş halde. Evet, ertelenen bir savaş var ancak şimdi bunun zamanı değil. Kimse savaş istemiyor.
Yüzlerce savaşçıyla yola çıkan ve Beyrut'taki güvenli bölgeleri işgal eden Hizbullah, 7 Mayıs 2008’de yaşanan olaylardaki zorbalıklarını hatırlatıyor. Beyrut sokaklarına savaşçı olarak çıktılar ve Hristiyanları çirkin sözlerle yaftaladılar. Hizbullah, yargıç Bitar’ın karşısına çıktı ve başını talep etti. Karanlık gecede Lokman Selim'i öldürdü. Hizbullah, her zaman cani, her zaman suçlu ve her zaman baştan aşağı teröristti. Beyrut Limanı’ndaki patlamanın araştırılmasına karşı çıkıyor ancak çatılardaki keskin nişancılar olayını araştırmak istiyor. Liman patlamasına ilişkin soruşturmayı baltalamak için eline silah alıyor fakat belki de tek muhalefet partisi olan Lübnan Kuvvetleri’nden intikam almak için kanuna işaret ediyor!
Hizbullah, Hıristiyan olan Samir Caca’nın şansını yok etmek istiyor. Nitekim iki açmazla mücadele eden Özgür Yurtsever Hareketi’nin zayıflığı karşısında büyük bir şansa sahip. Avn ve Basil, Sünnileri ve Trablusgarplıları DEAŞ’lı olmakla itham ediyor, Dürzileri hor görüyor ve Şiileri suçluyorlar. Bununla birlikte Mar Mikhael ittifakı ise muhtemelen son günlerini yaşıyor. Hizbullah, ittifak bozulmadan ya da dağılmadan önce Özgür Yurtsever Hareketi’ni bir şekilde sağmak istiyor. Özgür Yurtsever Hareketi’nde iki damat, Basil ile Şamil Rukoz arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Ayrıca Basil'in parti üzerindeki mutlak kontrolüne karşı çıkan keskin iç kutuplaşmaya da tanık oluyoruz. Eğer uluslararası bir güç, partiyi ve onun popülaritesini yok etmek isteseydi, Cibran Basil'in taraftarlarına ve destekçilerine yönelik eylemlerinden daha iyisini bulamazdı. Nitekim Basil, Avn’ın projesini yıkmakta ve hayallerini baltalamakta eşsiz bir isimdir. Lübnan tarihinin en kötü döneminde yaşanan felaketler, bunun göstergesidir. Avn’ın iktidarının ve yönetiminin sonuçları bir milyon iç savaştan beterdir.
Nasrallah son konuşmasında yüz bin savaşçısı olduğunu söyledi ve savaşla tehdit etti. Bunu bir kenarda tutalım... Eğer Ayn er-Remane olayıyla ilgili soruşturma talebinde bulunuyorsan, adli müfettişin limanla ilgili olayda da işini yapmasına engel olmayacaksın. Savaştan kaçınma çağrısında bulunuyorsan ne diye silaha ihtiyaç duyuyorsun? Evet, seçimlerin siyasi söylemdeki gerilimin artmasında etkisi var. Ancak mevcut olayda konunun özü bu değil; aksine devletin, silahın, milislerin ve yıkımın Lübnan gerçekliğini oluşturduğu açık ve nettir. Bu, tekrarlanabilecek bir çatışma döngüsüdür. Fakat nihayetinde hakkın gücü galip gelecek ve insanoğlu kötülüğü alaşağı edecektir!