Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Bahreyn'in üzüntü uyandıran düğünü

Birkaç gün önce, bir dizi gazete ve haber ajansı, Bahreyn'in başkenti Manama'da gerçekleşen bir Yahudi düğününden ve yarım yüzyıldan fazla bir süreden sonra Bahreyn’de türünün ilk örneği olduğundan bahsetti. Düğün sadece türünün ilk örneği değildi, aynı zamanda damat da Bahreyn'in ABD eski büyükelçisi Bayan Hüda Nonu'nun oğluydu. Medyanın asıl önem verdiği ayrıntı da buydu aslında.
Düğün töreniyle ilgili yayınlanan haberlerde, törenin düzenlenme şekli ile Manama ve Tel Aviv arasında büyükelçiler seviyesinde başlatılan yeni ilişki aşamasının çehresi arasında bir tür bağlantı yapıldığı fark ediliyor.
Hüda Nonu'nun ülkesini Washington'da temsil ettiği (2008- 2013) yıllar boyunca, durum biraz garipti. Garipliği, Bahreyn Krallığı'nın dünyanın en büyük başkentindeki büyükelçisinin sadece bir kadın değil, aynı zamanda bir Yahudi olmasından kaynaklanıyordu. Hüda Nonu Yahudi ve büyükelçi olmadan önce bir Bahreyn vatandaşı olduğu için büyükelçi olması elbette şaşırtıcı değildi. Ancak çevremizdeki olaylar, fikirler, algılar ve gelişmeler hakkında bildiklerimiz ve gördüklerimiz, böyle bir şeyi doğal meseleler hanesinden çıkarıp örnek gösterilecek ender meseleler hanesine taşıyor.  
Bir zamanlar, herhangi bir Arap ülkesinde bir Yahudi'nin yetkili bir konum üstlenmesi şaşırtıcı olmadığı gibi hayret verici de değildi. 1952 devriminden önce bir Yahudi vatandaşı olan Yusuf Katavi Paşa maliye bakanlığını üstlenmişti ve kendisi devrim öncesi Mısır'da benzeri pek çok örnekten sadece bir tanesi. Yine yakın zamana kadar Tunus Turizm Bakanı Tunuslu bir Yahudi vatandaşıydı. Peki tam olarak ne oldu da hayatımızda daha önce doğal olan, bugünlerde hayrete ve dehşete düşürür oldu?
İsrail'in genel olarak bölge ve özelde Filistin'e yönelik tutumu bu dönüşümün birincil nedeni.  İslam ve Hristiyanlık gibi ilahi bir dinin mensubu olan Yahudiler ile başkalarının topraklarını haksız yere gasp eden bir siyasi ideolojiyi benimseyen İsrailli Yahudiler arasında ayrım yapmamanın önünü açan da bu tutum.
BAE, Sudan ve Fas’ın yanı sıra Bahreyn, geçen yıl İsrail ile diplomatik ilişkiler kurdu. Ne var ki, İbrani hükümetin, yalnızca  Filistin sorununun çözümüne ciddi bir katkıda bulunması halinde, bu ilişkileri başlatma lokomotifinin 4 ülkenin başkentinden sonra beşinci, altıncı, hatta onuncu Arap ülkesine de uğrayacağının farkına varması umudu halen devam ediyor.
İsrail Başbakanı Naftali Bennett'in açıklamaları bu konuda fazla, hatta biraz bile iyimserliğe olanak tanımasa da, 4 ülke hükümetlerinin kendisi dışında bir çözümün olmadığı bu ciddi çözüm doğrultusunda İsraillilere baskıya devam edeceğine dair büyük bir umut var.
Dört hükümet bu noktada yeterince açıktı. İlişkileri başlatırken, bu hükümetlerden her biri İsrail ile ilişkisinin kesinlikle Filistin davasının aleyhine değil lehine olacağını anlaşılır bir dille belirtmeye önem verdi.
Fas bu konuda en açık ve net olan ülke olabilir, çünkü ilişkilerini büyükelçi düzeyinde değil, irtibat bürosu düzeyinde tuttu ve Kral 6. Muhammed'in Tel Aviv'e yapacağı herhangi bir ziyarete paralel olarak Ramallah'ı da ziyaret edeceğini açıkça dillendirdi. Bunun anlamı, iki ülke arasındaki ilişkilerde herhangi bir gelişmenin, Filistin sorununu çözmeye yönelik ciddi İsrail niyetlerinin mevcudiyetine bağlı olduğudur.
Bayan Nonu’dan bahsetmek, Irak'ta bu yılın başlarında ünlü bir başka Yahudi ile iki ay öncesine kadar Afganistan’da bulunan üçüncü bir Yahudinin hikayesini hatırlatıyor. Üç örnekte de, semavi bir dinin mensubu, başkalarının topraklarına tecavüz eden, ardından hiç utanmadan onu kendi toprağı gören bir siyasi ideoloji ile dinini kesinlikle birbirine karıştırmayan bir Yahudi ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Afgan Yahudisi Zevulun Simantov, başkent Kabil'de ikamet ediyordu. Ancak Molla Muhammed Hasan başkanlığındaki Taliban hükümeti kurulur kurulmaz Afganistan’dan ayrılmaya karar verdi. İki hafta New York’ta kaldıktan sonra ondan önce İsrail’e giden eşi ve iki kızına katıldı.
Afganistan’dan ayrılma sebebi sorulduğunda, Taliban’dan değil asıl Taliban yönetimi ele geçirmeden önce Kabil Havalimanı’na 13 Amerikalının da aralarında olduğu çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği bir saldırı düzenleyen DEAŞ’tan korktuğunu söyledi.
Ülkeden ayrılma sebebi gerçekten bu muydu? Şahsen bundan şüpheliyim, şüphe etmemin nedeni de öne sürdüğü sebebin ikna edici olmaması. Daha inandırıcı olan ise Taliban sözcüsünün hareketin Tel Aviv hariç dünyanın tüm başkentleriyle diplomatik ilişkiler kuracağını söylediğini duyduktan sonra ayrılmaya karar verdiğidir. Korkunun baskısı altında, Taliban'ın İsrail ile diplomatik ilişki kurmama niyetinin, Taliban hükümetinin her Yahudiye karşı olacağı anlamına da geldiğini düşünmüş olabilir. Bu da tabii ki mantıksız bir yaklaşım, çünkü semavi bir dinin mensubu olarak bir Yahudi ile dinini siyasi bir ideoloji ile kaplayan bir İsrailliyi ayırt etmek zorundayız.
Bu yılın başında Bağdat, Mart ayında Irak’tan değil bu dünyadan ayrılan Iraklı Yahudi Zafer Fuad Elyahu’dan bahsediyordu. Ölümü, sayıları artık en iyi tahminle onları geçmeyen Irak Yahudilerinden bahsetmek için yeni bir fırsat oldu.
Fuad’ın ölümünden sonra geri kalanının da Irak’tan ayrılmamalarını, dini, mezhebi, siyasi eğilimi, rengi, etnik kökeni ne olursa olsun her Iraklı vatandaşın yükümlülüklerine ve haklarına sahip vatandaşlar olarak ülkelerinde kalmalarını umut ediyoruz.
Taliban'ın da yalnızca Simantov hakkında değil -kendisi ülkeden ayrılıp gitti- mensubu olduğu Peştunlar dışında kalan tüm etnik kökenliler hakkında böyle düşünmesi gerekiyordu. Anavatanda hiçbir ayrım gözetmeksizin herkese her zaman yer vardır. Vatandaşlık herkesi kapsayan, aralarındaki her düzeydeki anlaşmazlığa rağmen tüm vatandaşların vatan ile bağlarını bir kılan bir şemsiyedir.
Üzüntü uyandıran Bahreynli Yahudinin düğünü aklıma tüm bunları getirdi. Düğün, üzüntü uyandırdı çünkü Bahreynlilere yarım asırdan bu yana duymadıkları bir şeyi hatırlattı. Yine Bahreyn dışındaki biz Arap ülkelerine de unutmamamız veya görmezden gelmememiz gerekenleri hatırlattı.
Çeşitliliğin toplum için bir güç kaynağı olduğunu, zayıflık, zaaf veya güçsüzlüğün kapısı olmadığını unutmamalıyız. Afgan Yahudinin yaşamak için seçtiği ülkeden ayrılmak yerine orada kalması, Taliban’ın puanlarını eksiltmek bir yana, ona ek puan kazandırırdı. Aynı şey Zafer Fuad bugün hala yaşasaydı Irak için geçerli. Keza her Arap ve İslam ülkesi için de. Düğünün kendisinin, oğlunun ve onlarla birlikte tüm Bahreynli Yahudilerin anavatanında olmasına karar verdiğinde, sanırım büyükelçi Nonu'nun düşündüğü de buydu.
Manama'daki düğün töreni, ışıklarıyla aydınlattığı akşamın sona ermesiyle bitse de, anlamı o akşamdan sonra var olmayı sürdürecek. Bu sürekliliği, Arap Yahudisinin anavatanının İsrail değil, büyüdüğü ülke olduğunun, din ile siyasi dogmanın birbirine karıştırıldığı o ülkeye değil büyüdüğü ve olgunlaştığı ülkeye ulusal sadakat beslediğinin bir işareti olacak.