Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Yanlış soru: Müslüman Luther ne zaman gelecek?

Avrupa ve ABD'nin bu akılcılık ve dini hoşgörü düzeyine nasıl ulaştığını hep merak ederiz. Onlarca din, mezhep ve inanç orada barış içinde bir arada yaşıyor.
Paris, Londra ve New York'un prestijli üniversitelerinde dinler ve tarihleri ​​hakkında açık tartışmalar yapılıyor. Köklü kütüphanelerinde, insan ve zihninin binlerce yıllık gelişme aşamalarını inceleyen felsefe, psikoloji ve antropoloji kitap ve dergilerinin dizildiği raflar bulunuyor.
Batı'nın refah ve ilerlemesinin nedenlerinden biri, 500 yıldan daha uzun bir süre önce doğmuş olan Martin Luther adında bir Alman keşiş ve bugünlerde, Avrupa'nın ve dünyanın çehresini sonsuza dek değiştiren fikirleri yeniden hatırlanıyor.
Kendisine yıldırım çarptıktan sonra keşişliği seçen bu adamın hikayesini hatırlamak, onu tüketen ve öldüren hoşgörüsüzlük ve nefret kültüründen muzdarip dünyamızın ondan öğrenilebileceği dersler nedeniyle önemli.
Martin Luther üç büyük adım attı.
Birincisi, günahlardan kurtuluşun kendi kendine işkence yoluyla elde edilmesi, bağışlanma için bireyin zorlu ve uzun ritüeller gerçekleştirmesi gerektiği fikrine itiraz etti.
Luther’in kendisi zihinsel ıstırap nedeniyle çok acı çekmişti. Kolayca silinemeyecek günahlarla lekelenmiş ruhunu arındırma konusunda takıntılıydı.
Diğer dünyada onu bekleyen karanlık kaderin korkusuyla 6 saate varan itiraflarda bulunmasının nedeni de buydu.
Kitab-ı Mukaddes’in derinliklerine indikten sonra, bu yorucu fikrin yanlış olduğunu keşfetti ve onu basit ama çok önemli bir fikirle değiştirdi; kurtuluş ve bağışlanma, Tanrının kullarına bahşettiği bir nimettir.
Tanrı, insanlara kendilerini zorlamalarına, hayali günahlardan arındırmak için kendilerine eziyet etmelerine gerek kalmadan merhamet eder ve lütufta bulunur. Bu fikir, ruhları sürekli bir suçluluk duygusunun ağırlığından kurtardı, hayata dair kasvetli bakışı değiştirdi ve insanı aracılar ve tercümanlar olmadan doğrudan Tanrı’ya bağladı.   
Hayatın önündeki karanlık ve melankolik ufuk açıldı ve aydınlandı. İnsanlar ölüm ve cehennemi düşünmek yerine hayatı ve nasıl mutlu olacaklarını düşünmeye başladılar.
Katı Protestan çalışma değerleri neredeyse buradan doğdu denilebilir. Zira acıyı ve ölümü düşünen insan, işle ve icatla meşgul olamaz, kendisini trajik bir kader beklerken bütün bunların ne faydası var?
Luther'in ikinci önemli adımı, yalnızca uzman din adamları tarafından okunabilen Latince İncil'i Almancaya çevirmek oldu. Dönemi için devrim niteliğindeki bu adım, insanların ilk kez kutsal kitaplarını aracı ve tercümanlar olmadan kendi başlarına okumalarını sağladı. Rahiplerin gücü o zamandan itibaren sarsıldı, yavaş yavaş çöktü ve tamamen yok oldu.
Üçüncü adımı, yıllar önce Roma'yı ziyaret ettiğinde tanık olduğu yozlaşmışlığını, etraflarındaki insanlar fakir, hasta ve yoksulken, din adamlarının şatafat ve ihtişam içindeki yaşamlarını protesto etmek için Wittenberg Kilisesi'nin kapısına astığı 95 maddelik manifestosu ile Papalık Kilisesi’ne açıkça ve alenen meydan okumak oldu.
Luther şanslıydı çünkü manifestosu Gutenberg tarafından icat edilen ve günümüz standartlarına göre döneminin Facebook ve Twitter olan matbaa adı verilen yeni bir buluş sayesinde hızla yayıldı. Fikirleri hızla yaygınlaşarak taraftar ve destekçi kazandı. Daha sonra bugün bildiğimiz Roma vesayetinden kurtulmuş Protestan mezhebine dönüştü. Bu olay, 31 Ekim 1517'de gerçekleşti ve o gün Hristiyan dininin sonsuza dek bölündüğü gündü.
Luther'in en öfkeli eleştirisi, yozlaşmış Papalık Kilisesi'nin para karşılığında sattığı endüljans belgesine yönelikti. Papalığa bağlı rahip ve misyonerler, Avrupa’yı gezerek Katolik inancında günahkarların azap çekeceği yer olan Araf’ta onların ıstıraplarını hafifleteceği söylenen endüljans belgelerini insanlara satıp kilise için para topluyorlardı. Luther, kurtuluş ve bağışlanmanın insanlar tarafından değil, yalnızca Tanrı tarafından ve karşılıksız sunulduğunu teolojik argümanlarla destekleyerek bu fikri ortadan kaldırdı.
İşte bu adımlardan dini reform fikri oluştu. Bu reforma göre Tanrı ile ilişki bireyseldir ve aracısızdır. İnsanlar, katı ve yozlaşmış bir rahipler sınıfından azade bir şekilde dini metinleri kendileri okuyabilir ve yorumlayabilirler.
Merhametini ve lütfunu yalnızca Tanrı, hem de eziyetsiz ve karşılıksız sunar. Bu fikirlerin gündeme getirilmesinden on yıllar sonra, orijinal ve muhalif mezhep arasında dini savaşlar patlak verdi.
Bunların en ünlüsü, 1618-1648 arasındaki Otuz Yıl Savaşlarıydı. Ancak Luther'in fikirleri gerilemedi, aksine gelişti ve bazılarını bizzat kendisinin çok liberal bularak karşı çıktığı yeni formatları ortaya çıktı.
Yine onun fikirleri, kötü yaşam koşullarına öfkeli bir tepki olarak ortaya çıkan ve ancak 100 binden fazla kişi öldürüldükten sonra bastırılabilen 1524'teki Köylü İsyanı (ki Luther’in kendisi de buna karşı çıkmıştı) gibi sosyal devrimlerin de fitilini ateşledi.
Luther cesur, karizmatik, tartışmayı seven, enerjik bir figürdü. Bunlar, onun tarihsel, entelektüel ve dini devriminin gerçekleşmesinde rol oynayan kişisel özelliklerdi. Bu, kişisel kriterlerin büyük tarihsel olaylarda büyük bir rol oynadığını gösteriyor.
Din reformu, Avrupa Rönesansının ve dini fanatizmden kurtuluşun başlangıcıydı. Bunu günümüze kadar devam eden Aydınlanma ve Modernite gibi önemli düşünce dönemleri takip etti. Bugün bizi hayrete düşüren bu Avrupa ve Amerikan Rönesansının arkasında birçok insan ve sebep duruyor ve Luther de şüphesiz onun kahramanlarından biri.
Ama bizim dünyamız söz konusu olduğunda şu soru gündeme geliyor: “Müslüman Luther nerede? Müslüman Luther ne zaman gelecek?”
Ama gerçekte bu yanlış bir soru.
İslam tarihi ve bugünü, İslam dininin saf özünü koruyan, onu günümüz dünyasına bağlayan, fanatiklerin kendisine taktığı tüm hoşgörüsüzlük maskelerinden kurtaran rasyonel ve manevi yorumlar sunan Müslüman ve gayrimüslim alimler, düşünürler ve filozoflarla doludur. Onlarca ve belki yüzlerce Müslüman Luther vardır.
Halife el-Memun'un saltanatı sırasında çeviri epey gelişti, rasyonel söylem hakim oldu, teoloji ve felsefe gelişti. Resmi otoritelerden korkmadan ve endişe duymadan farklı ideolojik ve dini gruplar arasında tartışmalar ve münazaralar düzenlendi.
Bu entelektüel özgürlük ve dünyaya kültürel açılım nedeniyle, çeviri sanatı, bilim ve kültür gelişti.
El-Tevhidi, İbn Miskeveyh, el-Maarri, İhvan es-Safa ve diğerleri gibi hala takdir ettiğimiz büyük filozoflar ortaya çıktı. Ama biliyoruz ki bu aydınlık dönem sona erdi, altın çağ kapandı ve Avrupa'nın Ortaçağından çıkmaya başladığı sırada biz entelektüel bir durgunluğa girdik.
Avrupa buradan yola çıkarak bugüne kadar dünyaya hakim olmasını sağlayan bilimsel, endüstriyel, entelektüel ve teknolojik devrimleri gerçekleştirdi.
Dolayısıyla, Müslüman Luther nerede sorusu yanlış. Doğru soru şu olmalı; Kant ve Voltaire gibi Avrupa'nın büyük filozoflarına kucak açan, düşünsel ve bilimsel araştırmaları için onlara özgürlük atmosferi sunarak fikirlerinin yayılmasını, şiddetli mücadelelerden sonra fanatiklere karşı zafer kazanmalarını sağlayan Prusyalı İkinci Friedrich (diğer adıyla aydın despot) nerede? Aynı şeyi yapan, felsefi ve rasyonel düşünce ve kültürün büyümesine ve yayılmasına katkıda bulunan İkinci Katerina nerede? Onların bu koruma ve desteği olmasaydı, muhtemelen bu düşünürleri ve onlardan önce Luther'i hiç duymayabilirdik.
Entelektüel ve bilimsel rönesans bir boşlukta gelişemez. Birçok neden sayesinde gelişir ve bunların en önemlisi de, gelişip büyüyene, yetişkinlerin ve çocukların zihinlerine yayılana, rasyonel ve bilimsel düşünce, hoşgörü ve nezaket değerlerinin temelini atıp, katı düşünceyi bir kerede sonsuza dek yok edene kadar rönesansı koruyan aydınlanmış liderler ve geleceğe inanan siyasi liderlerdir.