Cuma Bukleyb
TT

İstihbarat dünyasında öne çıkan roller

Polonya’nın Avrupa Birliği'ne katılmasının ardından İngiliz şehirleri, çoğu genç olan, çeşitli meslek ve alanlardan çok sayıda Polonyalı ile doldu. Bu ilk göçmenler ilgi uyandırdı ve özellikle de konaklama ve inşaat sektörleri başta olmak üzere çeşitli ekonomik sektörlerdeki ağırlıklarıyla kamuoyunun ve basının dikkatini çekti. Ancak başkent Londra'daki varlıkları daha bir dikkat çekiciydi. Öncelikle Londra’da çok sayıda bulunuyorlardı ve ikinci olarak yoğunlaştıkları belirli bölgelerin rengini Polonyalı karakterleriyle değiştirdiler. Polonyalı topluluğun ihtiyaç duyduğu tüm malları ve gıda maddelerini sağlama hususunda öne çıkan ticari işletmeler açtılar. Üçüncü dikkat çekici unsur ise, bu göçmenlerin Hıristiyan Katolik bir ülkeden gelmiş olmalarıydı ve aralarında dindarlığın yaygın olmasından ötürü Londra mahallelerindeki Katolik kiliselerini canlandırdılar. Özellikle Pazar ayinlerinde kiliseler dolup taşıyordu. Bundan dolayı kiliseler gün boyunca aralıklarla ayinleri bölmek zorunda kaldılar. Bu durum, azınlığı temsil eden İngiliz Katoliklerinin kalbini ısıttı. Fakat aynı zamanda Protestanları, özellikle de dindar olanlarını rahatsız etti. Katolik kiliselerini ibadet edenlerle dolup taşmış olarak görüyorlardı. Buna karşılık kendi kiliseleri ise, pek rağbet görmemelerinden dolayı kapatılıp satışa çıkarılıyordu.
Polonyalıların İngiltere'ye göçlerinin arkasında pek çok neden vardı. Bu nedenler nispeten eskidir. Buna örnek vermek gerekirse -bununla sınırlı değil elbette-, birçok İngiliz politikacı, sanatçı, yazar ve aktör, Polonya kökenlerini açıkça gösteren takma adlara sahiptir. Polonyalıların İngiltere ile olan ilişkisi, İkinci Dünya Savaşı sırasında güç ve güven açısından arttı. Bu ilişkiler, Nazizm’den nefret ve onunla savaşmak üzerine kuruluydu. Polonya, coğrafi yakınlığının bir sonucu olarak, Hitlerin askeri makinesinin tuzağına düşen ilk ülkelerden biriydi. Ayrıca Nazi genişlemesi için önemli olan ülkenin Gdansk şehrinde, Alman azınlık yaşıyordu. Ülkelerini Nazi işgalinden kurtarmak için özelde İngilizlerle ve genel olarak müttefik kuvvetlerle yapılan iş birliğinin kökleri bu ilişkiler üzerine temellenmişti. Bu ilişkinin Almanya- Türkiye veya Almanya-Ukrayna arasındaki tarihsel ilişkiye biraz benzediği söylenebilir.
Dolayısıyla Polonya’nın İngiltere ile ilişkisinin, savaşta İngiltere'nin diğer müttefiklerine ve özellikle de ABD’ye -askeri ve istihbarat iş birliği başta olmak üzere- uzanması şaşırtıcı değildir. Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA), Polonya’nın Nazizm'in pençesinden kurtulup Sovyet komünist rejiminin pençesine düşmesinin ardından bu iş birliğini geliştirmeye çalışması normaldi. Bu nedenle ve belki de başka birçok nedenden dolayı, güvenlik-istihbarat iş birliği, KGB tarafından temsil edilen Sovyet istihbarat izleme ve gözetiminin bir sonucu olarak bir tür sınırlamaya tabi tutulmuştur.
Ancak bu kadim iş birliği, geçen yüzyılın seksenli yıllarında etrafındaki sınırlamaları kırmayı ve tekrar gün yüzüne çıkmayı başardı. Moskova'da Sovyet rejiminin çöküşünden sonra ise daha güçlü ve yerleşik hale geldi. Geçenlerde Amerikan medyasında o aşamadaki gölge alanlara ve sonrasında olanlara yeniden ışık tutan haberleri okudum. Belki de en önemlisi ve şaşırtıcı olanı, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın (CIA) Polonya'nın yardımına başvurmasına yapılan atıftır. Nitekim Afganistan'da tutuklanan el-Kaide teröristlerinin, sorgulama ve onlardan bilgi alma amacıyla Varşova'ya sevk edilmeleri isteniyordu. Bunların arasında 9/11/2001 bombalamalarının beyni olan terörist Halid eş-Şeyh de vardı. ABD’li güvenlik yetkililerinin açıklamaları ve bahsettiğim raporlar, iki ülkenin güvenlik servisleri arasında benzeri görülmemiş istihbarat işbirliğinin varlığını doğruladı. Hatta ABD’li bir yetkili Polonya'yı ABD'nin 51’inci eyaleti olarak tanımladı ve ayrıca teşkilat görevlilerinin Polonya istihbarat merkezinin koridorlarında refakatçiler olmadan serbestçe dolaştığını söyledi. CIA görevlileri, servislerin -özellikle Kuzey Kore ve Küba gibi Amerikalıların kabul görmediği veya hoş karşılanmadığı ülkelerle ilgili olan- uzmanlığından büyük ölçüde yararlandılar. Bununla birlikte, İran'da Polonyalı bir istihbarat subayını işe aldılar. Bu subay bazı şüpheli bölgelerden aldığı hava örnekleriyle, İran’ın nükleer bomba üretme niyetlerine ilişkin Batılı korkuları ve endişeleri doğruladı.
Varşova'da iktidarda olan Hukuk ve Adalet Partisi, -söz geçen raporlara göre- bu işbirliğine bir son verdi ve bu ilişkileri sıkılaştırmak için çalışan kişilere karşı bir kampanya başlattı.