Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Joseph Nye’nin dünya görüşü

Harvard Üniversitesi'nden Joseph Nye, belki de çağdaş dünyamızın karmaşık gerçekliğine dünyada en çok yaklaşan uluslararası ilişkiler profesörüdür. Bu konuda Martin Indyk'in son kitabı Master of the Game’de (Diplomasinin Ustası) İkinci Dünya Savaşı sonrası güç ve denge fikirlerinde kilitli kalmış görünen Henry Kissinger gibi seleflerinden de daha başarılıdır.
Kendisini geçen yüzyılın yetmişli yıllarında yüksek lisans öğrencisi iken tanımıştım ve Power and Interdependence (Güç ve Karşılıklı Bağımlılık) kitabı beni büyülemişti. Kitapta, bir caydırıcılık dengesi sonucu değil de askeri güç ile ilgisi olmayan alanlarda diğer taraflarla ilişkilerden doğan iç hassasiyetlerin sonucunda yaşanan kayıplar sebebiyle ortaya çıkan barış fırsatları ikiliğinin yarattığı güçleri yansıtır. Ardından kültürel ve tarihsel ilişkilerin devreye girerek ilişkiler dengesini etkilemesi anlamına gelen “yumuşak güç” gibi kavramları siyasi düşünceye sunan birçok kitap yazdı. Güç dengesine yeni bir arena olarak teknoloji ve bilimi ekleyen “akıllı güç” kavramı da ona aittir. Bu kavrama göre teknoloji ve bilim, güç dengesinin komplekslerini azaltmayıp çoğaltır, ama her halükarda, onu savaştan ziyade yakınlaşmaya ve barışa yaklaştırır.
Son olarak 2 Kasım'da New York Times gazetesinde “Çin ile Soğuk Savaş Sendromu: Tembel ve tehlikeli” başlıklı bir makale yayınladı. Son 50 yıl boyunca Joseph Nye’i takip edenler, onun harika ve büyük fikirlerinin birbirini takip eden aşamalar aracılığıyla dünyaya yayıldığını bilir. İlk olarak önemli bir gazetede yayınlanan bir makale ile gün yüzüne çıkar ve bu gazete genellikle New York Times’tır. Daha sonra, saygın bir dergide, ki o da genellikle Foreign Affairs'tir, genişletilmiş bir makale veya çalışma şeklinde yayınlanır ve son olarak birçok öğrenciye yeni ufuklar açan bir kitaba bürünür. Harvard Üniversitesi'nde ondan ders almasam da, koşullar, geçen yüzyılın doksanlı yıllarının ikinci yarısında Hindistan ve Pakistan'ın nükleer denemelerinin ardından nükleer silahların yayılmasıyla mücadeleyi yeniden incelemek üzere Japonya'nın oluşturduğu uluslararası bir komite çerçevesinde Tokyo'da kendisi ile bir temasa olanak tanımıştı. Bu birkaç gün içinde, bir sakinlik ve tefekkürün gölgesinde, ona göre orta ölçekli ülkelerin davranışlarıyla sınırlı olmayan gezegenin güvenliği için bir tür sürekli endişe içinde görünmüştü.
20 yıl sonra ve korona krizinden geçmesinin, iklim krizinin şiddetlenmesinin ardından bugün dünya çok değişti. Nitekim Çin-ABD ilişkilerini açıklayan bir çerçeve olarak Washington'daki yerleşik ve hakim yeni soğuk savaş hali, Nye için kışkırtıcı. Ona göre bu ilişkiler, aslında tehdidin askeri ve ideolojik olduğu ABD-Sovyet ilişkilerinde olduğundan tamamen farklı, Çin örneğinde her ikisi de yok. Askeri olarak ABD dünyanın bir numaralı gücü haline geldi ve bu yarışta Çin'in ona ne zaman yetişeceğini kimse bilmese de, şu anda, geçmişte Soğuk Savaş döneminde hüküm süren nükleer caydırıcılık dengesinin şartları bulunmuyor. Çin'in dünyaya varoluş ve en uygun küresel düzen hakkında sunduğu entelektüel veya teorik bir mesaj da kesinlikle yok. Artık ne Lenin, ne Stalin, ne de Mao Zedong var. Bugün dünyada Çin lideri Şi Cinping'in posterlerini taşıyarak veya fotoğraflarını göğüslerine iliştirerek protestolar düzenleyenler yok. Hem Çin'in hem de ABD'nin derin bir karşılıklı bağımlılık içinde olduğu kesin, nitekim 2020'de iki ülke arasındaki ticaret hacmi yarım trilyon dolara ulaştı.
Washington'daki Çin ile bağları koparma ya da ayrışma çağrısı -Joseph Nye'in deyimiyle- yüksek maliyetli bir tür budalalıktır. Diğer ülkelerden de bunu yapmaları beklenemez çünkü Çin'in dünya ülkeleriyle ABD'den daha fazla ticari ilişkisi var. Ayrıca, iki ülke, öğrenciler, turistler vb.  Milyonlarca sosyal bağın oluşturduğu bağlarla birbirine bağlı. Salgınlara ve iklim değişikliklerine bağlı olarak bu bağı koparmak mümkün değil.    
Öte yandan, karşılıklı bağımlılık, diğer taraf içinde olup bitenlere karşı, dikkate alınmasını gerektiren duyarlılık ağları yaratır. Keza manipüle edilebilecek açıklar da. Bu noktada, yarım yüzyıl önce olduğu gibi, karmaşıklığına ve ihtiyatlı olmayı gerektirmesine rağmen karşılıklı bağımlılığın, aynı zamanda güç pratikleri ve ilişkileri için yeni alanlar yarattığı söylenebilir. Asya'daki güç dengesini koruduğu için Japonya ve Hindistan ile yakınlaşmayı anlamak mümkün, ama aynı zamanda, genel olarak ekonomik ve devletler-ötesi alanlarda karşılıklı bağımlılığa dayalı güç ilişkileri de göz ardı edilemez.
Nye, ABD bu bölgelere dokunursa, acı çeker diyor. Gerçek şu ki, ekonomik düzeyde dünya çok kutuplu, sadece Çin ve ABD değil, Avrupa Birliği ve Japonya da var. Küresel düzeyde, salgın hastalıklar, iklim değişikliği, terörizm ve ulus-ötesi örgütleriyle mücadeleyi, hiçbir devlet tek başına üstlenemez. Çin'in ısı ve karbon salınımı oranlarında birinci sırada olduğu biliniyor, ama Nye'ye göre, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, ABD'yi iklim müzakerelerinin iki ülke arasındaki genel ilişkiler çölünde bir vaha olacağına dair hiçbir beklentiye girmemesi konusunda uyardı. Tüm meseleler birbiriyle bağlantılı ve mutabakat hepsini içermeli. Meselelerin birbirinden ayrıştırılması hiç kimsenin ve kesinlikle ABD'nin çıkarına değil.
Joseph Nye, ABD Savunma Bakanlığı'nda aralıklı olarak savunma bakan yardımcısı, danışman ve personel olarak çalıştı ama operasyonel politika alanındaki rolü hakkında çok az şey biliniyor. Yine de makalesinde Çin'e karşı uyarıyor, çünkü Çin, insan hakları alanındaki eleştirileri önlemek için Norveç ve Avustralya'da olduğu gibi etkisini “demokrasilere” genişletebilecek “otoriter” bir hükümeti desteklemek için karşılıklı bağımlılığı kullanıyor. Nye göre ABD buna ticaret anlaşmaları yoluyla veya daha önce olduğu gibi nükleer denizaltı teknolojisi ihraç ederek karşı koyabilir. Bu noktada Nye, kavramlar cephaneliğine yeni bir kavram ekliyor. İş birlikçi rekabet olarak adlandırdığı bu kavram, iş birliği ve rekabet ilişkisi çerçevesinde Çin ve ABD'nin birbirine bağlı hale geldiğini ifade ediyor. İş birlikçi rekabet, birbirine karşıt olan rekabet ile iş birliğini gerçekleştirmeye çabalayan stratejiler gerektiriyor. Nye her ikisi için de bir dizi fikir sunuyor; araştırma ve geliştirme yoluyla Amerikan devletinin teknolojik avantajlarını güçlendirme yolunda ilerlemek, askeri alanda, yeni teknolojilere uyum sağlamak ve tarihi ittifakları güçlendirmek için askeri gücü yeniden yapılandırmak. Burada, ABD, Çin'e geniş bir ticaret açığı sunan Trans-Pasifik Ortaklığı'ndan ayrıldığı için Washington’u bilhassa suçluyor. Washington'un sağlık ve iklim sorunlarıyla başa çıkmak için Dünya Sağlık Örgütü'nün uluslararası anlaşmalarıyla ilişkilerini güçlendirmesi için şimdi en doğru zaman olduğunu düşünüyor.
Ancak Joseph Nye, ABD'de Çin'in nüfus büyüklüğünün ve yüksek ekonomik büyüme oranlarının ona kazanma kudreti vereceğine inanan karamsarların görüşlerini reddediyor. Çünkü  ABD, Avrupa ve Japonya'nın askeri ve ekonomik yeteneklerinin yüzyılın geri kalanında Çin'den üstün olmayı sürdüreceğini düşünüyor. Bu, nihayetinde, bilinmeye değer, karmaşık ve kompleks bir dünyada faydalı bir görüş olabilir.