Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Lübnan: Generalin çağrıldığı gece

Uzak otelin girişinin havası kasvetliydi. Sonbahar çehrelerdeki aydınlığı söndürmüş, ağaçlar yapraklarını ve heybetlerini kaybetmişlerdi. Yaprakları, gasp edilmiş cumhuriyetin hatıraları gibi birikmişti. Onu toplantı salonuna yönlendirdiklerinde korkusu arttı. Köşede bir Lübnan bayrağı gördü. Bayrak hemen ona kanadı kırık, aşağılanmış, ne yapacağını bilemez ve yüzünü saklamanın bir yolunu arıyormuş gibi göründü. Görüşmenin Lübnan’ın bağımsızlığının yıldönümünde gerçekleşmesi bu hislerini artırmıştı.
Fırtınalı hayatı boyunca hiç tanımadığı bir kafa karışıklığı ve telaş hissetti. Onu bağımsızlığın durumunu sormak için mi buraya getirtmişlerdi? Durum sandığı gibiyse çok acı olurdu. Ama geçen günlerin kibir ve gururu içini kapladı. Onlara onları suçlayarak karşılık verecekti. Sizin döneminizde toplanan ve pimi çekilmemiş patlayıcılar benim dönemimde patladı diyecekti. Masayı katılımcıların üzerine devirme ifadesini kullanmayı düşünebilirdi ama toplantıya katılacak ve onu çok yakından tanıyan iki kişinin öfkesinden korkuyordu.
Kendisine ayrılmış sandalyeye ulaşmadan önce katılımcıların adlarını saydı.  Başkanlar Bişara Huri, Kamil Şamun, Fuad Şahap, Şarl Helu, Süleyman Frenciye, Elias Serkis, Beşir Cemayel, Rene Muavvad ve Elias Hravi. Gözlemci olarak davet edilen 3 başkanın da kendilerine tahsis edilen özel yerde sıralanmış olduklarını fark etti. Bunlar; Emin Cemayel, Emil Lahud ve Mişel Süleyman’dı. İhtiyacı olabilir diye hafızasında silahlarını hazırlamaya çalıştı. Bişara Huri’ye ikametini uzatmak istediği cumhurbaşkanlığı sarayından, kardeşinin müdahalelerde ve onun nüfuzunu kullanmakta çok ileri gitmesinin ardından kopan halk fırtınası nedeniyle ayrılmaya zorlandığını hatırlatabilir. Kamil Şamun’a büyük bir devrimin ardından görevinden ayrıldığını söyleyebilirdi, ama kendi içinde bu tilkinin çekiciliğini ve karizmasını kıskanıyor ve ondan korkuyordu. Tuğgeneral Fuad Şahap’tan ise çekiniyordu. Başkanlığı boyunca ismini kirletmemiş ve her zaman makamından daha büyük görünmüştü. Şarl Helu sorun değildi. FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) ile imzalanan ve Lübnan devletinin egemenliğini zayıflatan Kahire Antlaşmasının onun döneminde imzalandığı hatırlatılabilir. Elias Serkis karşısında da zor durumda kalabilirdi. Onu ne bir damla kan ne de bir avuç para ile itham edemezdi. Merkez Bankası Başkanlığı makamından sahip olduğu dürüstlük halesi lekelenmeden, tek bir toz parçası bile takılmadan geçip gitti. Cumhurbaşkanlığı sarayından, görev süresini uzatma ricalarını reddetmekle kalmayıp ‘kitabın’ yani anayasanın öngördüğü gibi saraydan ayrılmakta ısrar ederek geçip gitti.
Bişara Huri, bugünün Lübnan’ın 22 Kasım 1943’te gerçekleşen bağımsızlığının yıldönümü olduğunu hatırlatarak toplantıyı açtı. Anavatanları için ciddi bir endişe duyan uzak otelin sakinlerinin, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ı çağırıp onu dinlemeye karar verdiklerini, hayatta olan eski başkanları da gözlemci olarak katılmaları için davet ettiklerini söyledi.
Sessiz kalma, cevap verme veya gerekçe sunmaktan uzak durma konusundaki müzmin eğilimine rağmen Fuad Şahap’ın hemen söz istemesi katılımcıları şaşırttı. Şahap şöyle konuştu: “Bu vesileyle Lübnan halkından özür dilemek istiyorum çünkü başkanlık görevini üstlenme biçimim daha sonra kötüye kullanıldı ve hem ülkeye hem de orduya zarar verdi. 1958 olaylarının ardından başkanlık görevini kabul ettiğimde, ülkenin onu çöküşlerden koruyacak kurumlara ihtiyacı olduğunu hissediyordum. Neyse ki anayasayı onun için inkar edeceğim bir oğlum ya da geleceğini teminat altına almak için ülkeyi kilitleyeceğim bir damadım yoktu. Aslında var olsalardı bile onları devlet ve makamlarından uzak tutmakta tereddüt etmezdim.”
Şahap şunları da ekledi: ”Cumhurbaşkanlığı sarayının, genelkurmay başkanlığı makamından peş peşe geçen kişilerin veya üst düzey askeri rütbeye sahip olanların emeklilik karargahı gibi gösterilmesi bir tür bozgunculuk ve yolsuzluktu. Bu şölene katılmak için yapılan propagandanın amacı, hem ordu hem de cumhurbaşkanlığını zayıflatmaktı. Ne yazık ki bazı kişiler de salyalarını kontrol edemediler, bu yüzden hem onlar zayıflatıldı hem de onlar aracılığıyla cumhuriyet zayıfladı. Lübnanlıların açlıklarını giderecek bir şey bulmak için çöpleri karıştırdıklarını duymak beni üzdü. Askerlerin ekmeklerinin ellerinden alınma tehdidi altında olduklarını, askeri kurumun çatlamanın eşiğinde olduğunu duymak bana acı verdi. Bu yüzden generallerin sarayda yaptıklarından dolayı Lübnan halkından özür dilemek istiyorum.”
Mişel Avn kendisine bu şekilde hitap edilmesini kabul etmeyeceğini ve toplantıdan çekilmek zorunda kalabileceğini söyledi. Kamil Şamun ona sert bir bakış attı ve şunları söyledi: “Beşir Cemayel’e aşırı bir hayranlık beslemeden önce saf bir Şamunlu olduğunu biliyorum. Cemayel’e hayran olman şaşırtıcı değil, fakat bizzat senin Beşir’in mirası ve onun çizgisinde yürüyenler için ne yaptığını sormak istiyorum. Sana şunları sormak istiyorum: Yönetimin sırasında Lübnan para biriminin, vatandaşların bankalardaki birikimlerinin soyulması ile sonuçlanan korkunç bir çöküş kaydettiği doğru mu? Senin döneminde devletin prestijinin aşırı derecede gerilemesi nedeniyle insanların milisler dönemini rahmetle andığı doğru mu? Hizbullah ile imzaladığın Mar Mikhael Anlaşmasını uygulamak için saraya girdiğin ve Lübnan anayasasında kutsanmış Taif Anlaşmasını hiçe saydığın doğru mu? Saraya ulaşabilmek için devletin zayıflamasına katkıda bulunduğun ve bu makama geldiğinde sadece yorgun bir yaşlı kadın bulduğun ve onu mezarına doğru itmeye başladığın doğru mu? Lübnan'ın çehresinin değişmesini, bir adaya dönüşmesini, dostluklarını ve çocuklarının onurlu bir geçim kaynağı bulma şanslarını kaybetmelerini nasıl kabul ediyorsun? Yalnızca damadının kazanması için kendi ruhunu kaybetmesinin bir insana ne faydası var?”
Mişel Avn ne diyeceğini bilemedi ve mirasın ağır olduğunu söyledi. Refik Hariri’nin politikalarıyla ilgili imalarda bulundu. Bunun üzerine Elias Hravi ile arasında bir tartışma patlak verdi. Avn Hravi’nin Zahle şivesi ile şöyle dediğini duydu: “Emil Lahud’u yüzmekle suçladılar ama sen onu da geçtin. Beşir Cemayel kıyısından Hasan Nasrallah kıyısına yüzdün ve içerinin tepetaklak olmasına, dışarısı ile ilişkilerin de çökmesine sebebiyet verdin.”
Bir hengame yaşandı. Beşir Cemayel kuru bir sesle müdahale etti ve Avn’ın eli kolu birbirine dolaştı. Cemayel şöyle konuştu: “Aciz kalmanı anlıyorum ama çöküşün senin imzanı taşımasını kabul etmeni anlayamıyorum. Devletin senin döneminde gömülmesini nasıl kabullenirsin? Lübnanlıların kurtuluş için ölüm botları ile tehlikeye atılmalarını, yetim bir halkın üzerine hem yoksulluk hem de aşağılanmanın çökmesini, Lübnan’ın gelişmiş hastaneler, modern üniversiteler, mahkemeler ve polislerden mahrum kalmasını nasıl kabul edebiliyorsun?”
Avn bütün bunlara bir cevap bulmakta zorlandı. Ardından Cemayel ona en zor soruyu sordu: “Elias Hobeyka’nın hatıratında zikrettiği gibi, Şam’ın sponsoru ve mimarı olduğu “Üçlü İttifak”ın ortağı olduğun doğru mu? Hayalinin cumhurbaşkanlığı sarayına yerleşmekle sınırlı olduğu, ona ulaşmak için büyük bir bedel ödedikten sonra sarayı eline geçirdiğinde zehirli olduğunu keşfettiğin doğru mu?”
Bişara Huri istişare toplantısının bir duruşmaya dönüşmek üzere olduğunu hissetti. Lübnanlıların bu yıl bağımsızlığın yıldönümünün kutlanmamasını talep ettiklerini hatırlattı. Avn’a yıldönümünde vatandaşlardan özür dilemesini ve hastaya ölümünden sonra ilaç vermeye benzeyen adli inceleme başta olmak üzere başarıları hatırlatmamasını umduğunu söyledi. Generalin Baabda Sarayı’na dönmek için otelden ayrılmasından önce Lübnan bayrağının gizlice otelden süzüldüğü ve kendisini hızlıca Trablus sahillerinden açılan ölüm botlarından birine attığı görüldü.