Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Fransızlar ve kâhinler: Hugo’ya dek delilik

1840'ta Zafer Takı’nın altındaki büyük kutlamanın ve ülkedeki büyük koşuşturmanın ortasında “kalıntıların” Fransa’ya iade edilmesinden sonra, 14 ‘imparator’ Paris’teki Bicetre Hastanesi’ne götürüldü. Bu adamların hepsi benzer özelliklere sahiptiler. Otoriterdiler, çabuk öfkelenirlerdi ve kendilerini “dünyanın efendileri” olarak görürlerdi. Siyasi iktidarın kullanımını çevreleyen belirsizliklere ve sırlara ek olarak sınırsız kontrolün vahşiliği bu Napolyon olgusunun kalbinde yer alıyordu.
Victor Hugo, 1830 yılında kaleme aldığı bir şiirinde Napolyon hakkında şöyle yazmıştı: “Seni Tanrımız olarak görüyoruz.” Zira doğa yasalarına karşı gelebilen, kehanetlerde bulunabilen ve ölülerle konuşan bir imparatorun “tanrısallığın bedenlenmiş hali olarak görülmesi” uzak bir ihtimal değildir. Buradan hareketle bazı Masonlar ve bazı eski askerler ‘Napolyon’a ibadeti’ kutsadılar. İmparatorun ölmediğine dair inanç o kadar yayıldı ki, ona Malmort (ölmeyen) lakabı takıldı.
1848'de birçok köylü, imparatorun reenkarnasyonu olduğuna inandıkları için Louis Napolyon'a oy verdi. Bu büyük savaşçı ve büyük fatihin onuruna yazılan Arapça şiirlerden birinde -ki daha sonraki yenilenme yıllarında Fransızcaya da çevrildi- Napolyon, tanrısallığın damgasını taşıyan “göksel bir yıldız” olarak tasvir edildi. Simon Fano ise muhtemelen imparatoru en tuhaf şekilde onurlandıran kişiydi. Onun şerefine “Evadizm” adında yeni bir mezhep kurdu ki, bu mezhepte Mapah adında biseksüel bir tanrıya tapılırdı. Simon Fano, Papa 16. Gregorius'a yeni bir tanrının doğuşunu ilan eden bir mektup bile yazdı ve onu papalığı bırakmaya çağırdı. Fano bununla da yetinmedi ve ondan Kutsal Cuma’yı 18 Haziran’ı yani Waterloo Savaşı'nın patlak verdiği tarih olarak değiştirmesini istedi.
Fano, “insanlığın sürekli olarak yenileneceği kehaneti” ile biten bir broşür yazarak imparatorun kalıntılarının Fransa'ya dönüşünü kutladı. Fano, “Ölüm bir mezar değil, daha büyük bir hayatın ve sonsuz aşkın yatağıdır” sözünün yer aldığı yazısını, “Bencillik gecedir, yalnızlık ise hayatın ışığıdır” diyerek bitirdi. Ardından 1848 devriminin sadık bir destekçisi oldu ve onun vizyonunu gerçekleştirebileceğine inandı. George Sand gibi radikal cumhuriyetçi isimler, onun bu ideolojisini beğendiler. Hatta bu “peygamber”, mezhebinin bir başka üyesi olan Alexandre Dumas'a yeni Mapah olmasını teklif etti. Fakat Monte Kristo Kontu"nun yazarı, “görevi yeterince açık olmadığı” için reddetti.