Abdurrahman Şalkam
TT

‘Kays el-Fasih’ zamanında Tunus

Tunus, Yasemin Devrimi'nden on yıl sonra bile hala bocalıyor. Evet, perişan haldeki arabasının önünde bedenini ateşe veren Buazizi’den, Agareb bölgesinde çöp birikmesine karşı düzenlenen gösterilerde polis tarafından vurulan Abdurrezzak el-Aşhab’a.
Cumhurbaşkanı Kays Said, 25 Temmuz'da meclisi dondurduğunu ve başbakanı görevden alarak yetkileri kendinde topladığını açıkladı. Tunusluların çoğu anayasa profesörü cumhurbaşkanının bu hareketini desteklediğini dile getirdi. Cumhurbaşkanı adına tezahürat yapan kalabalığının en büyük gerekçesi, yaşanan endişe, hayal kırıklığı ve ağır acılardı. İşsizlik, yoksulluk, salgın, dinarın devalüasyonu ve turizmdeki düşüş halkın belini kırmış durumda. Belki de öfke dolu sloganlar, Cumhurbaşkanı Kays Said’e duyulan sevgiden değil de ülkeyi yöneten politikacılara karşı idi. Bunların başında İslamcı Nahda Partisi ve lideri Meclis Başkanı Raşit Gannuşi yer alıyor.
Tunuslular, onlarca kişinin girdiği seçim yarışında ezici bir çoğunlukla halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Kays Said’in kendilerine vaat ettiği umut konvoyunu aylarca bekledi. Profesör, üzerine siyasi analistlerin bahse girmediği karanlık bir attı. Tunus’un büyük siyasi pazarının popüler isimlerinden biri değildi. Bir partisi ya da yazılı, görsel veya işitsel medyası yoktu. Dili, Tunus siyasi pazarında konuşulmayan fasih Arapçaydı. Kalabalık pazarda, işaret dili kullanıyor gibi konuşuyordu. Oysa kendisinden önceki tüm cumhurbaşkanları halkla, içine Fransızca bazı kelimeler serpiştirilmiş eklektik bir Tunus lehçesi ile konuşuyordu.
Tunus'un ilk Cumhurbaşkanı Habib Burgiba her forumda ve alanda kendini gösterirdi. Burgiba, Sorbonne'lu ve inatçı bir siyasi savaşçıydı. Ülkesinin modernleşme sürecindeki kapsamlı değişimin lideriydi. Geleneksel beyler döneminin ardından genel Tunus aklının standartlarına göre bir dil ortaya koydu. Halefi Cumhurbaşkanı Zeynelabidin ise, kişiliği ve kültürüyle sıradan bir Tunuslu idi. Siyasetiyle uyumlu bir dil geliştirmişti. Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki, Fransa'da yıllarını geçiren muhalif bir kişiliğe sahip psikoloji profesörüydü. Araplığın hâkim olduğu milliyetçi bir mizacı vardı. Fakat Tunus’un kuzeyinden güneyine uzanan kumaşlarla dokunan bir karizmadan yoksundu. Kıdemli bir kanun ve siyaset adamı olan Cumhurbaşkanı Baci Kaid es-Sibsi ise her şeyde istisnaydı. Önceki cumhurbaşkanlarıyla çalıştı. Düşüncesini, incelikli bir siyasi diplomasi içeren bir dille ifade etti. Eski ve modern Arap şiirlerinden alıntılar yapardı.
Dil, liderler ve halklar arasında canlı bir iletişim aracıdır. Ancak balkon konuşmaları ekonomik, sosyal ve politik programların ve projelerin dilini değiştirdi. Krizlerin bellerini kırdığı dönemde insanlar kulaklarıyla işitmez olurlar. Tüm duyuları pusuya yatmıştır ve gözleri karınlarındadır. Evet, karınlarını doyuracakları yiyecekleri görmeyi beklerler. Vaatler hangi dilde tekrarlanırsa tekrarlansın, bu vaatlerde bulunanlara atılan taşlara dönüşür. Şair Ebü't-Tayyib el-Mütenebbî, Kâfûr İhşîdî'nin* vaatlerine şöyle cevap vermişti:

“Ben hazinesini koruma derdi olmayan zengin biriyim.
Benim hazinem Kâfûr’un bana verdiği sözlerdir ve korunmaya ihtiyacı yoktur.”

Cumhurbaşkanı Kays Said birkaç gün önce defalarca söz verdiği ulusal diyalogu tekrarladı ama diyaloga katılacak tarafları belirtmedi. Bu diyalog siyasi oluşumları, sendikaları ve sivil toplum örgütlerini içerecek mi? Cumhurbaşkanı gençlerden oluşan grubun vaat edilen diyaloga katılımı konusundaki sözlerini tekrarlıyor, fakat cevaplanması gereken soru ortada duruyor: Diyalogda hedeflenen gençleri bir araya getirecek örgütsel kimlik ne olacak? Belirli partiler ve kuruluşlar aracılığıyla mı diyaloga dahil olacaklar? Yoksa bu ne anlama geldiği tespit edilemeyecek kadar gevşek bir ifade mi? Cumhurbaşkanı yolsuzlarla ve yozlaşmış kişilerle müzakere etmeyeceğini söylüyor, fakat bunların kimler yahut hangi siyasi bileşenler olduğunu söylemiyor. Kays Said, anayasayı değiştirecek ve başkanlık sistemini 2011 yılından önceki haline geri mi döndürecek? Yoksa anayasa uzmanı olarak hazırlanmasına bizzat katıldığı 2014 anayasasına daha mı yakın olacak?
Tunusluların çoğu, “yetkileri cumhurbaşkanı, meclis ve başbakan arasında paylaştıran” mevcut anayasanın, siyasi hayatı alt üst eden, ekonomik ve sosyal hayatın zayıflamasına yol açan melez bir anayasa olduğu konusunda hemfikir. Sayıları iki yüzü aşan siyasi partiler ve parlamentoyu güçlü bir hükümet oluşturabilecek bir yapı haline getirecek pratik bir seçim yasasının olmaması, son yıllarda yaşanan krizlere eklenen bir diğer sorundur. Tunus bugün, benzeri görülmemiş bir ekonomik bunalım yaşamaktadır. Bütün gözler, bu mali darboğazdan kendilerini çıkaracak olan Uluslararası Para Fonu’na dikilmiş durumda. Fakat bunun önünde birtakım engeller vardır. Zira Uluslararası Para Fonu, bazı mali reformlar talep etmektedir ve bu durum krizi giderek daha da karmaşık hale getirmektedir. Başbakan Necla Buden, bu ekonomik darboğazdan bir çıkış yolu bulmak için pek çok cephede savaşıyor. İhlaller yapan ve haksız kazanç elde eden iş adamlarıyla uzlaşarak ellerindekilerin bir kısmını geri alıp marjinal alanlardaki projelerde kullanma projesi, fasih bir dille yapılan vaatler arasında kaldı. Temel bir finansal kaynak olarak turizmin kapıları, salgının patlak vermesi ve yabancı yatırımların azalmasından bu yana neredeyse kapandı. Tüm bunlar, ülke tarihinde böyle yüksek bir mevkie gelen ilk kadın başbakanın önüne yüksek duvarlar örüyor.
Cumhurbaşkanını dönüm noktalarındaki kararlarında destekleyen halk çılgınlığa sırtını döndü ve öfkeli gösteriler gün geçtikçe daha da tırmandı. Büyük ve küçük partiler peyderpey prestijini kaybediyor. Cumhurbaşkanı Kays Said’in aklından neler geçtiğini kimse bilmiyor. Anayasayı değiştirecek mi? Erken cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine mi gidecek? Boğucu mali krizin üstesinden gelmek için pratik inisiyatifler alacak mı? Özellikle valisi olmayan eyaletlerde idari boşlukları giderecek mi? Mali yolsuzlukla mücadele ve terör operasyonlarına katılmakla suçlanan taraflar hakkında kovuşturma yapmak için yasaları etkinleştirecek adımlar atacak mı? Fasih ve güzel sözler, pratikte eyleme dönüşmedikleri takdirde donuklaşır ve sözleri kullanan kişilere atılan taşlara dönüşür.

* Kâfûr, Mısır’ın sultanlarından Muhammed b. Tugç el-İhşîdî’nin (ö.334/946) mevâlisinden, Habeşli bir köle iken, hatta rivâyete göre iğdiş edilmiş bir kölesi iken, onun takdirini kazanarak hızla yükselmiş, daha sağlığında onu ordusunun başına getirerek, 333/945 yılında Seyfu’d-devle ile savaşmak için gönderdiği ordusuna komuta etmiştir. Kâfûr daha sonraki seferlerinde Seyfu’d-devle’yi mağlup ederek Şam’ı istila etmiştir. Muhammed b. Tugç ölürken oğlu Ebû Kâsım Unûcûr’u (ö.349/960) devletin başına getirmiş, yaşı küçük olduğu için Kâfûr’u ona hamilik etmekle görevlendirmiştir. Enucûr’un da genç yaşta ölümü ile kardeşi Ebû’l-Hasen Alî devletin başına geçmiş; ancak Ebû’l-Hasen’in küçük olması sebebiyle Kâfûr yönetimde aktif olmuş ve bu melikin ölümüyle de yönetimi tamamen Kâfûr ele geçirmiştir. Kâfûr 337-357/948-968 yılları arası Mısır’ı yönetmiştir. İbn Hallikân, Vefâyâtu’l-A‘yân, c.IV, ss. 99-105; M. Sobernheim, Kâfûr Mad., İA, İstanbul 1979, c. VI, ss. 69-70. (ç.n)