Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

İran rejimiyle gerçekten bir yol ayrımında mıyız?

İran rejimiyle savaşmak ya da barışmak konusunda gerçekten bir yol ayrımında mıyız?
Dananın kuyruğunun kopacağı an yaklaştı mı?
İran ve büyük uluslararası güçler arasındaki Viyana müzakereleri Batı’nın verdiği bol armağanlara rağmen İran’ın dik başlılığı yüzünden çıkmaza girmiş görünüyor. Bu durum İran'a karşı esneklik ve aklını çelme politikasının başarısı konusunda Batılı politikacılar arasında ‘hayal kırıklığına’ neden oldu.
Dün yapılan resmi kısa toplantının ardından Viyana'da İran ile yapılan nükleer müzakerelerin yedinci turuna katılanlar arasında Avrupa Birliği (AB) Koordinatörü Enrique Mora kısa bir açıklama yaparak “Halledilmesi gereken pek çok ihtilaf var. ancak bunları çözmek için yeterli zaman yok” dedi.
Bununla eş zamanlı olarak ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD başkanlığına İran sorunuyla başa çıkmak için olası askeri senaryolar sunduğunu duyurdu.
İsrail Başbakanı Naftali Bennett yakın bir zamanda ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı telefon görüşmesinde ABD'den İran'ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin "derhal durdurulmasını" ve İran’a karşı “fiili” adımlar atılmasını talep etti.
Buna ilaveten Tel Aviv kısa bir süre önce Savunma Bakanı Benny Gantz ve İsrail Dış İstihbarat Servisi MOSSAD’ın Başkanı David Barnea'yı Washington'a gönderdi. Buradaki amaç: Biden yönetimini Tahran sorununu başka şekillerde çözmeye ikna etmekti. İsrail'in Kanal 12 televizyonunun aktardığı İsrail heyetinin ABD'lilere sunduğu İran'ın dışında Tahran'a bağlı milislerin faaliyet gösterdiği mevzilere saldırma teklifi de bu çözümler arasında.
Hamaney’e yakınlığı ile bilinen Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari kaleme aldığı son yazılarında Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasını istedi.
BBC’ye göre Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nden Mark Fitzpatrick bazı tarafların ileride İran rejimine karşı geriye kalan tek seçeneğin askeri harekat olduğunu göreceklerini söyledi. Bunun İran'ın meşhur uçurum 'kenarı' taktiği mi yoksa batıl fikirlerle dolu bu başarısız aşırılık yanlısı devlet tarafından izlenen kıyamet senaryosu 'Samson seçeneği' mi olup olmadığını bilmiyoruz. Durum ne olursa olsun, Irak da dahil olmak üzere Körfez ülkeleri bu yüksek gerilimlerle doğrudan ilgileniyorlar. Zira Basra Körfezi’nde İran'ın kıyısında oldukları için sahneye yakın olan onlar. Bence İran ile ilişkili bu gerilimlere odaklanılması, Körfez’deki Arap ülkelerinin İran sorununa ilişkin -tabiki diğer konuların yanı sıra- son hamlelerinde güçlü bir şekilde görülüyordu. Burada esas Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin Körfez ülkelerine yaptığı ve hala da devam eden turunu kastediyoruz.
Aslında Körfez ülkeleri İran'la sükunet ve barış yapmak istiyor. Mesele İran'ın içişleriyle ilgili olduğu sürece iktidardaki rejimin mahiyetiyle hiçbir şekilde ilgilenmiyorlar. Ancak Tahran siyasetçileri Arap ülkelerinin güvenliğini sarsmak, iç savaşlar çıkarmak ve Lübnan Hizbullah'ının aynısını Yemen ve Irak'ta kurmak istediklerinde, burada mesele bir sınır anlaşmazlığı değil, varoluşsal bir mücadeleye dönüşmüş oluyor.
Aklı başında hiçbir insan savaş olsun istemez ancak aynı zamanda aklı başında her insan bu duruma hazır olup tüm ihtimalleri göz önünde bulundurur.