Yasir Abdulaziz
TT

‘Eşcinselliği’ yaymak için bir plan mı var?

Futbol sporunun dünya çapında aşırı bir popülerlik kazanmasıyla birlikte ‘futbol analisti’ olarak bilinen yeni bir meslek ortaya çıktı. Futbol analisti karşılaşmaların gidişatını analiz edebilecek, maçların derinliklerine inebilecek, oyun planlarını keşfedebilecek ve daha sonra bunları basitleştirilmiş bir şekilde futbola ve çekişmelerine düşkün izleyicilere sunabilecek kadar bu sporu icra eden veya etraflıca araştıran kişilere verilen addır.
Tabi ki bu futbol analistinin, oyun planının doğasını anlamak ve bunu uygularken oyuncuların oynadığı rolleri tespit etmek için maçtan önce teknik direktörün takımına verdiği derse katılmasına gerek yok. Zira analist, oyuncuların futbol sahasındaki gerçek hareketlerini inceledikten sonra uygulanan planı çıkararak bu açığı telafi eder ve ardından seyirciye bu planı açıklar.
Şayet bu formülü alıp medya alanına uygularsak, bir araştırmacı belirli medya kuruluşlarının sahada uygulamaya çalıştığı planları ayırt edebilir. Bu durumda bahsettiğimiz saha kolektif bilinç sahasından başka bir şey olmuyor. Burada medyanın kamuoyunu şekillendirmedeki bariz rolü hakkında hepimizin bildikleri pekiştiriliyor, kitlenin sembollere ve olaylara yönelik tutumlarına tesir ediliyor ve daha sonra uygulamaya ve davranışlara yansıyacak kolektif zihin oluşturuluyor.
Bu noktadan hareketle, Arapça yayın yapan uluslararası medya kuruluşları ve Batı merkezli örgütlerden fon alarak bağımsız profesyonel bir uygulama peşinde koştuklarını söyleyen yeni Arap medya platformları tarafından sunulan olayların çerçevesinin mantıklı bir şekilde incelenmesi bize Arap toplumunda ‘eşcinselliği’ yaymaya yönelik hummalı girişimler olduğunu açıkça gösterecektir.
Medya alanında uzman bazı araştırma ve düşünce merkezlerinin, bu kurumları temsil eden bir örneği organize bir şekilde bilimsel olarak inceleyerek bu hipotezi test etmeye çalışması lazım. İşte o zaman düzenli bir şekilde yapılan bu gözlem bize, Batı merkezli hükümet veya sivil toplum fonlarından yararlanan bu medya kuruluşlarının bir kısmını, devamlılık yaklaşımı benimseyen envai çeşit yandaşlık yöntemleri ile 'eşcinselliğe' teşvik etmeye çalışmakla suçlamak için yeterli gösterge sağlayacaktır.
Medyanın çeşitli olaylarda kamuoyunu şekillendirmede etkili bir rol oynadığının farkındayız. Medya bunu dört ana süreçte gerçekleştiriyor; ilki olayların çerçevesini belirleme süreci, ikincisi önceliklerin temelini atma süreci, üçüncüsü zihinsel imgeler oluşturma süreci ve dördüncüsü bir çerçeveye oturtma sürecidir.
Olayların çerçevesini şekillendirme sürecinde medya, belirli konuları öne çıkarıp bazı konuların kamuoyunun öncelik sıralamasında ne derece önem arz ettiğine bakmaksızın üzerlerini kapatır. Bu bağlamda 'eşcinsellik' olaylarının, Arap toplumlarının öncelikleri arasında varlıkları, etkileri ve önemleri sivrilecek şekilde bu medya kuruluşları tarafından aşırı servis edilmesi olarak tanımlanabilecek bir odaklanma tutumu olduğunu göreceğiz.
Uzman araştırmacılar “medyanın mesajlarında dile getirdiği ve öne çıkarmakta ısrar ettiği şeyler ile halkın önemli gördüğü şeyler arasında olumlu bir ilişki olduğunu” düşünüyorlar. Bu noktada kitle iletişim araçlarının etkisinin en önemli yönlerinden biri yatmakta o da ‘ortaya atılan olay ve konularla ilgili olarak kamuoyunun gündemini belirleme gücüdür’.
Dolayısıyla bir yandan medyaya maruz kalmak ile diğer yandan halkın belirli konulara yönelik eğilimleri ve bunları idrak etme derecesi arasında güçlü ilişkilerin olduğunu kimse inkar edemez.
Bu medya araçlarının birçoğunun medya içeriklerinde ‘eşcinsellik’ ve ‘eşcinseller’ imajı sunulurken, sunum çerçevesi bir taraftan bariz bir şekilde olumlamaya meyledip bir taraftan da Arap toplumlarında ‘eşcinsellerin’ sorunlarını ‘zulme uğradıkları’ veya ‘insan haklarından yararlanamadıkları’ şeklinde servis ediliyor.
‘Medyatik çerçeve analizi’ teorisine göre ‘eşcinsellik’ gibi bir fikir, sıradan bir izleyici kitlesi için tek başına belirli bir anlam ifade etmeyebilir. Bilakis ‘konunun bazı yönlerine odaklanıp geri kalanını göz ardı ederek’ bu fikri tanımlayan, organize eden ve içine bir nebze uyum katan çerçeveye oturtulduğunda anlam kazanır. Bu, medya araçlarının ‘eşcinsellik’ fikrini bir ‘insan hakkı’ olarak servis etme ve bunu reddedenleri ‘yobaz ve insan haklarına saygı göstermeyen’ kişiler olarak lanse etme çabalarını organize ediyor.
Doğu'da ve Batı'da ‘eşcinsellere’ karşı bir ayrımcılık olduğu inkar edilemez. Batıda 'eşcinselleri zulümden korumak' ve hedef tahtasından uzak tutmak için rol almaya yönelik bazı eğilimlerin olduğunu anlayabiliyoruz. Ancak asıl anlaşılması zor olan bu destek, savunuculuk ve koruma kampanyalarının Arap kitlesini hedef alan içerikler ile 'eşcinsellik' propagandasına ve pazarlamasına dönüşmesidir.
Arapça yayın yapan uluslararası medya ve Batı tarafından finanse edilen yeni Arap platformları tarafından sağlanan içeriklerin çoğu, 'eşcinsellik' fikrini, bunu yaymak amacıyla taraflı bir şekilde servis ediyor. Bu gözlemleyip analiz etmemiz ve daha sonra ‘neden’ diye sormamız gereken bir mesele.