Libya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu'nun İngiltere’nin Libya Büyükelçisine yönelik yaptığı açıklamanın önemi, Libya seçimlerinin son dakikada ertelenmesinin arkasında bilmediğimiz ve tabii ki, seçimler yapılana kadar bilemeyeceğimiz hususlar olduğunu ifşa etmesinden kaynaklanıyor.
Mevcut Ulusal Birlik Hükümetinin kurulduğu geçen Mart ayından itibaren hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento düzeyinde yapılacak seçimlerin, bu ayın 24’ünde yapılması planlanıyordu. Fakat son dakikada gelecek ayın 24’üne ertelendi. Ne var ki bu tarih de teyit edilmedi, hala konuşuluyor ve Seçim Komisyonu tarafından onaylanması gerekiyor.
Seçimler ertelenir ertelenmez Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki mevcut hükümetin akıbeti, seçimler yeni tarihinde yapılana kadar görevde mi kalacağı yoksa yerine yeni bir hükümetin mi geleceğiyle ilgili tartışmalar patlak verdi. Libyalılar arasında Dibeybe hükümetinin yalnızca 24 Aralık'a kadar mı görevde kalma yoksa hangi tarihte olursa olsun seçimler yapılana kadar mı görevde kalma hakkı olduğu konusunda geniş çaplı bir tartışma alevlendi.
Bu iki bakış açısının her birinin doğru olduğunu düşünen ve kendisine meyilli bir grubu ve iki gruptan her birinin de kendi bakış açısı için yasal ve politik bir argümanı vardır. Nihayetinde bu mesele sadece bir Libya meselesidir ve tartışmayı iki taraftan biri lehine sonuçlandırmak zorunda olan davanın sahipleri dışında kimsenin bununla hiçbir ilgisi yoktur.
Ancak İngiliz büyükelçisi ani bir çıkış yapıp, büyükelçiliğine atfedilen bir açıklamada, Dibeybe hükümetinin seçim gününe kadar iktidarda kalmasını desteklediğini ve seçimler yapılana kadar başka bir hükümeti tanımayacağını söyledi. Büyükelçi ve büyükelçiliğe atfedilen bu sözler yayılır yayılmaz Libya'da herkes onlara karşı ayağa kalktı ve hala da yatışmadı. Dışişleri Komisyonu öfkeli bir açıklama yaptı. Libyalılar arasında büyükelçinin ülkeden kovulmasını talep eden çağrılar yükseldi. Öfke bu noktada kalmadı ve Güney Libya'da Fizan Belediye Meclisi toplanarak Libya makamlarına büyükelçiyi sınır dışı etme çağrısı yaptı.
BM Genel Sekreteri’nin Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams ise, İngiliz Büyükelçisinden daha akıllı ve sözlerini daha iyi seçebiliyor. Bu nedenle, seçimlerin ve onlarla birlikte Seyfülislam Kaddafi'nin aday olup olmamasının, saygı duyulması gereken salt bir Libya meselesi olduğu açıklamasını yaptı.
Özel Danışman Williams'ın milislerin Libya topraklarından çıkışına ilişkin tutumunun muğlak, karışık ve bir bütün olarak anlaşılmaz olduğu doğru. Ancak bu başka bir konu. Milis dosyası, doğası gereği, çıplak gözle göründüğünden daha karmaşık görünüyor. Çünkü aslında buradaki bir milis grubu veya oradaki bir grup paralı askerle ilgili bir dosya olmaktan ziyade, Libya meselesine müdahil olan tüm ülkelerin iç içe geçmiş iradeleriyle bağlantılı bir dosyadır.
Kendisine yönelik öfkenin yükselmeye devam ettiği İngiliz Büyükelçisinin, ülkenin üç eyaletinden birinin İngiliz işgali altında olduğu döneminin sona erdiğini anlaması gerekiyordu. Hükümetini temsil ettiği ülkedeki insanların duygularına saygı duymasının, yaptığı açıklama gibi hesapsız ifadelerle onları kışkırtmamasının, herhangi bir büyükelçinin herhangi bir ülkede bulunmasının gerekliklerinden olduğunu algılamalıydı.
Libya Temsilciler Meclisi Sözcüsü yaptığı açıklamada, Temsilciler Meclisi'nin büyükelçiyi ‘istenmeyen kişi’ olarak gördüğünü, bu tür konulardan sorumlu bakanlık olarak Dışişleri Bakanlığı'ndan uygun adımları atmasını talep edeceğini söylemesiyle, İngiliz Büyükelçisinin sözlerine yönelik öfke daha uzak bir boyut kazandı. Bu açıklama, artık meselenin, Dibeybe hükümetinde Dışişleri Bakanı olan, özellikle milis ve paralı askerler dosyasında iyi bilinen pozisyonların sahibi Necla el-Menkuş’un sorumluluğunda olduğu anlamına geliyor.
Diplomatik normlarda, devletler ‘istenmeyen kişi’ terimini bilirler. Bu şekilde tanımlanan bir kişi, ülkesini temsil ettiği ülkeyi terk etmesi gerektiğini bilir ve genellikle Dışişleri Bakanlığınca belirlenen ve açıklanan süre içinde terk eder. Çoğu durumda, bu kişi, İngiliz Büyükelçisi gibi bir büyükelçidir ve karara uymak, uygulamak ve ülkeden ayrılmaktan başka seçeneği yoktur.
İngiliz Büyükelçisinin yanı sıra 5 Batılı hükümet de, Ulusal Birlik hükümetinin seçimler yapılana kadar görevinde kalmasını tercih ettiklerini açıkladılar. Bu beş hükümetin açıklaması İngiliz Büyükelçisi ve büyükelçiliğinin açıklamasından çok da farklı değildi, ne var ki 5 hükümet, pozisyonlarını şekillendirip açıklarken diplomasiye daha yakın bir dil kullandılar. Bunun kanıtı, görüşlerini temellendirmeleri ve pozisyonlarına referans olarak Libya için düzenlenen son Paris Konferansını göstermeleridir.
Profesyonel ve güvenilir bir büyükelçi olmasına rağmen İngiliz Büyükelçisinin dikkate almadığı nokta işte budur. Oysa profesyonel ve güvenilir olması, konumuna ve başkentler arasında sabit esaslara dayanan, bir diplomatın üzerinden atlayamayacağı mesleğinin gerekliliklerine göre hareket etmesini ve konuşmasını gerektirirdi.
Arapçada konuşanın sözlerinin konumuna ve durumuna uygun olması gerektiği anlamında bir söz vardır. Libya'daki bu hassas siyasi aşamada Libyalıların İngiliz Büyükelçisinden ve Libya’da ülkesini temsil eden her büyükelçiden bekledikleri işte budur. Çünkü sözler duruma ve konumuna uygun olmadığında, her diplomat kendisini, ister Libya halkı, isterse Fizan Belediye Meclisi veya halkı temsil eden seçilmiş parlamento düzeyinde olsun, Kraliçe'nin büyükelçisinin kendisini karşısında bulduğu kritik ve tatsız durumdan farklı olmayan bir durumda bulacaktır.
Yankıları bu noktaya ulaşan İngiliz Büyükelçiliğinin açıklaması, Trablus'ta ülkelerini temsil eden tüm büyükelçilerin, Libyalıların parlamentoda ve cumhurbaşkanlığı makamında kendilerini yönetmeye uygun gördüklerini seçmek için demokratik seçime gitme iradelerine saygı duymaları gerektiğinin bir işaretinden başka bir şey değildir.
Demokrasinin sadece bir sandıktan ibaret olmadığı söylenebilir ve bu yüzde100 doğrudur. Sandığa giderken yaşananlar, ondan daha önemli olmayı sürdürür, seçimi takip eden gelişmeler de seçimden önce yaşananların doğruluğunun devamı olarak kalır. Ancak tüm bunlar, bu konuda halkların okulu olan deneme yanılma ilkesi olmadan gerçekleşemez.
Winston Churchill’in kendisi, demokrasinin en iyi yönetim sistemi olmadığını, dünyanın yönetim sistemleri konusunda ulaşmış olduğu kötünün iyisi bir sistem olduğunu söyler. Bu, tamamen doğru bir söz, aksi takdirde sandıktan çıkan geçerli oyların yüzde 49’unun bir kenara itilip yüzde 51’in görüşünün kabul edilmesi başka ne anlama gelebilir? Bu, herhangi bir seçim sürecinde alenen yaşanır, bir grubun görüşü kabul edilirken, karşı grubun görüşü dikkate alınmaz!
Demokratik süreç bunu gerektirir. Yeryüzünde demokrasi var olduğundan bu yana onun istikrarlı ilkelerine göre yönetim gerçekleşti. Siyaset bilimi filozofları, sandıkta görüşlerin bir kısmının (seçmenlerin çoğunluğunu temsil etse de) değil, tüm görüşlerin temsil edildiği daha iyi bir sisteme ulaşana kadar insanlar bu adaletsiz demokrasinin egemenliğine tabi kalacaklardır.
TT
Libya’da durumla uyuşmayan sözler!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة