Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Güçperestlik: Din olarak güç

İnsan,  güce düşkün bir varlıktır. İnsanların güç uğruna sonu gelmez savaşlar, yıkımlar ve kumpaslar yaptığını insanlık tarihinden biliyoruz. Bizans entrikaları ve saray oyunları gibi kavramları, iktidarın merkezinde oynanan güç mücadelelerini ifade etmek için kullanmaktayız. İnsanlık, dün güç için mücadele ettiği gibi, bugünde güç mücadelesinden vazgeçmemiştir. Güç olgusunu anlamadan insani durumumuzun siyasal, ekonomik, dini, iletişimsel, kültürel, sosyal ve psikolojik boyutlarını anlayamayız.
Güç, çoğunlukla siyasetle sınırlı bir kavram olarak anlaşılmaktadır. Güç kavramı, her şeyden önce siyasal iktidarın elde edilmesiyle ilgilidir. Güç arzusu, birincil düzeyde siyasal alanla ilgili olmasına rağmen, siyasetle sınırlı değildir. Güç arzusu, sadece siyasal iktidarı istememektedir. Güç arzusu, kültürel, ekonomik, sosyal, sosyal, psikolojik, cinsel ve sınıfsal iktidarı da istemektedir. Siyasal iktidara sahip olanlar, kaçınılmaz olarak kültürel iktidara da sahip olmak isterler. Güç sahipleri, ekonomik ve kültürel alanlarda iktidar olmadan, siyaset yoluyla  bireyin ve toplumun  hayatına tam olarak  tahakküm edilemeyeceğinin  çok iyi farkındadırlar.
Güç, insan için herhangi gelip geçici bir arzu değildir. Güç, birçok kişi için her şeydir. Din, para, cinsellik, şöhret, itibar, statü, ahlak, değer,sanat,  maneviyat kısacası  insana dair her şey, güç elde etmeye hizmet eden araçlardır. Gücün mutlak amaç haline getirilmesi, gücün aslında din haline getirilmesi anlamına gelmektedir. Güce duydukları şehveti din haline getirenlerin tek iman esası, şeksiz şüphesiz bir şekilde güce iman etmektir. Güçperest dininin mensupları, güç dışında hiçbir şeye değer vermezler ve tek yüce değer ve doğru olarak gücü benimserler. Güçperestlik dininde güce sahip olmak, bütün ahlaksızlıkları ahlakileştirmenin, bütün yanlışları doğru haline getirmenin ve bütün iğrençlikleri güzel olarak dayatmanın tek yoludur.
Güçperest dininin fanatikleri, Tanrı dahil hiçbir değere inanmazlar. Güçperestlere göre kişi, Tanrı’ya kulluk etmemelidir. Tanrı’ya kulluk etmeyen güçperestler, Tanrı’yı güçlerinin kulu ve kölesi haline getirirler. Başka bir ifade güçperestler, güç şehvetlerini tek kutsal ilah haline getirirler.
Güçperestler,  çıkarları ve güç şehvetleri uğruna her şeye ihanet ederler. Hukuk, ahlak, demokrasi, özgürlük, insanlık gibi kavramların, güçperestler için hiçbir anlam ve değeri yoktur. Güçperestlerin ihanet etmeyeceği tek ilahları, güç arzularıdır.  Güçperestler,  kendi güç şehvetleri ve çıkarları dışında insanı, doğayı, toplumu, sanatı, ahlakı ve maneviyatı hiç sevmezler. Güçperestler, güç ilahları dışında her şeye ve herkese sürekli olarak ihanet ederler.
Güç için her türlü yolsuzluğu, hırsızlığı, entrikayı, kumpası ve oyunu yapan güçperestler, yaptıkları şeyleri kendilerinin yapmadığını, Tanrı’nın o davranışları kendilerine yaptırttığını söylerler. Güçperestler, güç uğruna yapmış oldukları bütün ahlaksızlıkların, hukuksuzlukların ve akılsızlıkların toplum tarafından meşru görülmesi ve desteklenmesi için Tanrı’yı kullanarak kendi kirli, karanlık ve kanlı taraflarını örterler. Güçperestler, maske olarak kullanmak için Tanrı’ya inandıklarını söylerler ve Tanrı’yı bütün davranışlarını meşrulaştırmak için kullanışlı bir araç olarak kullanırlar.
Güçperestler, bütün topluma kaderciliği dayatırlar. Güçperestlerin inkar ettikleri en temel şey, insan özgürlüğü ve iradesidir. Yaptıkları her şeyin Tanrı tarafından kendilerine yaptırıldığını iddia eden güçperestler, yaptıkları hırsızlıkların, yolsuzlukların, keyfiliklerin, hukuksuzlukların ve yozlukların esas failinin Tanrı olduğunu söyleyerek insanlara Tanrı’ya itaat etmekten başka bir yol olmadığını dayatırlar. Güçperestler, Tanrı adına insanları hem aldatırlar hem kendi hakimiyetlrini dayatırlar.
Güçperestliğe göre Tanrı, sadece kendilerinin Tanrı’sıdır. Güçperestler, Tanrı’nın hiçbir şekilde muhaliflerinin Tanrı’sı olmadığını ve kendilerine muhalefet etmenin Tanrı’ya isyan etmek olduğu iddiasında bulunurlar. Tanrı’yı sadece kendilerine hizmet eden bir araç haline getirmek güçperest faşizminin en merkezi doğmasıdır.
Güçperestlere göre iktidarın esas sahipleri kendileridir. İktidarın adı saltanat, hilafet, devlet, emirlik, krallık veya cumhuriyet olabilir. İktidarın adı değişmesine rağmen, iktidarın sahipleri değişmemektedir. Güçperestler, kendilerini devletin sahibi, hatta kendisi olarak görme illüzyonu içindedirler. Güç şehvetlerini kutsal olarak gören güçperestler,  sahibi olduklarını zannettikleri devleti de kutsal olarak görmektedirler.
Hiçbir güç, kutsal olmadığı gibi, insanların yapmış oldukları güç mücadeleleri de kutsal davalar değildirler. Güç şehvetlerini kutsallaştıranlar, sadece kendilerine güçperestlik olarak ifade edebileceğimiz sahte ve sapkın bir din icat etmektedirler. Güçperestlik sapkınlığı, kişileri ve toplumları yıkıma götüren çok tehlikeli bir kölelik yoludur.