Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Şer ittifakının özellikleri!

Yüzyılın ikinci on yılını farklı kılan en belirgin olay, İran ve Rusya'nın Suriye'deki Esed rejimiyle son şeklini alan ittifaklarıdır. İttifak, üç tarafın zorba, despot ve cani rejime karşı Suriye halkının devrimi konusundaki tutumlarına dayalı gibi görünüyor. Ancak bu durum uzlaşı başlığını aşıp bölgesel ve uluslararası ortamda kendisini çevreleyen meselelere ve çatışmalara uzanan bir askeri-güvenlik ve siyasi-ekonomik ittifaka dönüştü. Bu ittifakın bölgedeki varlığı Lübnan, Irak ve Yemen'deki durumlarla da teyit edildi. Doğuya, Çin ve Kuzey Kore'ye doğru açılımın, İran'ın peşinde olduğu nükleer genişleme ve balistik füze konusunun özünde mevcuttu. BM ve kurumlarında Esed rejimini savunmak için hazırdı.
İttifak taraflarının kendisini birbirinden ayıran farklılıklar olsa da üç rejimin ayırt edici özelliği, farklılıklarını ve ihtilaflarını bir kötülük stratejisi çerçevesinde değerlendirmeleridir. İttifakı en fazla verimi almak için ortak hedeflerinin merkezine koymalarıdır. Bu da ittifakın kendisini çevreleyen büyük uluslararası düşmanlığı ve muhalefeti, pozisyonlarının ve politikalarının sonucu olan iç ve dış sorunlar ve koşullar gibi engelleri aşarak hedeflerine doğru ilerlemesini sağladı.
Üç yönetimin ortak özelliklerinden en belirgin olanı, popülist bir hava taşıyan kanlı zalim rejimler olmalarıdır. Bu rejimler halklarının daha iyiye yönelik özlemleri ve ilerleme hedefleri ile oynarlar. Birbirleri ile dayanışan ve rekabet eden unsurlara dayalı bir kişi tarafından yönetilirler. Söz konusu unsurlar buna değişen derecelerde katkıda bulunurlar ancak tek adam yönetiminin toplum üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmak konusunda birbirlerini tamamlarlar. Esas olarak askeri ve güvenlik aygıtlarından oluşurlar. Onlara rejim için aldatıcı bir kuluçka merkezi oluşturmaya yardımcı olan ideolojik, politik, ekonomik ve sosyal kurumlardan oluşan yedek yapılar eşlik ederler. Bu rejimler, ülkelerinin kaynaklarını sadece vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılamayan projeler için çarçur etmekle kalmayıp aynı zamanda kontrol, şiddet ve terör projeleri için de ziyan ederler. Kamu kaynaklarının bir kısmını talan eden, despot yönetici, ailesi ve yakın çevresinin mal ve mülkü haline getiren bir takım politikalar uygularlar.
Bu rejimlerde mutlak yönetici, kutsallık düzeyine ulaşan bir konuma sahiptir. Ona atıfta bulunulurken veya yaptığı bir şey değerlendirilirken bunlar yalnızca övülecek bir başarı ve takdire şayan bir davranış olarak nitelenmelidir. Bu durum söylediklerini veya yanlışlarını incelemeyi ve onlara karşı eleştirel bir tavır benimsemeyi, kimi zaman sahibini ölüme ve belki de ondan daha kötü bir cezaya çarptırılmaya götüren bir suç sayılabilecek bir hatadır. Böylece, vatandaş her zaman şüpheli veya suçluyken diktatör dokunulmaz ve yanılmazdır.
İttifakı oluşturan yönetimlerin bu ortak özellikleri arasında her rejimin stratejilerinin (büyüklüğüne ve yeteneklerine göre) politikalarıyla ve uygulamalarıyla tutarlı olması doğaldır. Bunların içerideki en önemli ve en belirgin özellikleri şöyle sıralanabilir:
İlk olarak yöneticinin yasaları atlatabildiği veya yönetimde kalması lehine yenileyebildiği sürece iktidarda kalması. İkincisi, bireyler, grupları (ulusal bileşenin bir parçası olarak azınlıkları veya halkları temsil eden etnik gruplar da dahil) veya muhalifleri susturma ve bastırma politikasıdır. Üçüncüsü, yöneticinin devlet ve toplum üzerindeki kontrolünü sıkılaştıran, halkın yönetici ve yakın çevresinin otoritesine boyun eğmesini, onların doğrudan çıkarlarını yerine getirmesini sağlayan bir siyasi, güvenlik ve idari yapılanmasının inşa edilmesidir.
Dış politikaya gelince; ittifak taraflarının politikasında en çok şu iki husus öne çıkıyor: Çevreye yayılmak ve güç kullanmakla tehdit etmek. Rusya büyük bir ülke olduğu için çevresi de tüm dünyadır. Bu nedenle yakın komşu ülkelere doğru yayılmaya, gidebildiği sürece daha uzağa, dünyanın farklı kıtalarındaki ülkelere gitmeye çalışıyor. İster resmi isterse paralı askerler aracılığıyla olsun eski Sovyetler Birliği'nin politikasını taklit ediyor. Paralı askerler, Wagner çeteleri ve diğer Rus güvenlik şirketlerinin unsurlarından (eski Sovyetler Birliği tarafından kullanılan komünist partilerin modern alternatifi) oluşuyor. Wagner, Suriye'de olduğu gibi Libya da dahil olmak üzere bazı Afrika ülkelerinde bir gerçeklik haline geldi.
İran’ın yayılması ise biçimsel açıdan Rus örneğine benzemiyor. Fakat özünde, her birinin karar verici olma, yayıldığı ve genişlediği yerlere nüfuz etme arzusu bakımından benzerdir. Tahran kırk yılı aşkın bir süredir Arap ve İslam dünyasına, Afganistan'dan Kuzey Afrika, Orta Afrika ve Arap Yarımadası'nın güneyindeki Yemen'e kadar uzak çevrelere yayılmak için çalıştı. Akdeniz'e ulaşmak için Irak, Suriye ve Lübnan üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı. Bunun için tüm askeri güvenlik araçları ile İranlı milislerin yanı sıra kendisinin kurduğu, para ve silahla finanse ettiği diğer milis gruplarını kullandı. Afganistan, Irak, Lübnan, Yemen ve diğer ülkelerde bu grupları siyasi olarak destekledi. Daha sonra Mollalar rejimini temsil etme ve ellerinden geldiğince savunma rolü oynamaları için dünyanın birçok ülkesinde Velayeti el-Fakih takipçisi bazı İranlı toplulukları ve aktörleri de bu araçlara ekledi.
Suriye’nin yayılmasına gelince; bu Beşşar Esed döneminde farklılaştı. Kendisi şu an kontrolünü kaybettiği Suriye topraklarını yeniden kazanmaya odaklanıyor. Politikaları Suriye'yi yakıp yıktıktan, parçaladıktan, halkını yerinden ettikten ve dış ilişkiler ağını çökerttikten sonra bölgesel ve uluslararası ilişkilerini yeniden kurmaya yoğunlaşıyor. Bu politikalar baba Esed'in 1970 - 2000 yılları arasında sürdürdüğü çevreye yayılma politikasına aykırıdır. Söz konusu yayılmanın en belirgin bölümü, 1970’lerin ortasından Lübnan halk hareketinin Esed güçlerini ve istihbaratını ülkeden kovduğu 2000 yılına kadar devam eden Lübnan istilasıydı.
Şer ekseninin ve yalın güç kullanımının en belirgin ifadesi Suriye’deki varlığıdır. Bir süper gücün sahip olduğu kapasite ile Rus gücünün varlığı bunu doğrulamaktadır. Ordusu ve Devrim Muhafızları ile İran, kendisine bağlı, desteklediği milisler, istihbarat, yerel militanlar ve Şebbiha ile Esed rejimi bunun teyididir. Hepsi de tüm silah ve yöntemlerle Suriye katliamının sürdürülmesine katkıda bulunuyorlar. Katliamı durduracak ve Suriyelileri güvenliğe kavuşturacak bir çözüme ulaşmaya yönelik uluslararası çabaları engelliyorlar.
Şer ekseninin suçlarının ve savaşlarının halklarıyla ilgisi yok. Aksine eksenden ve politikalarından asıl zarar görenler onlardır. Sorumluluk, öncelikle bu ülkelerin halklarının zalim ve despot olarak tanımladıkları yöneticilere, cinayet, köleleştirme, yağma ve diğer birçok suçları yöneten onlara yakın isimlere aittir. Bugün dünyanın sorumluluğu ise bu halkların onlardan kurtulmasına yardımcı olmaktır. Bu küresel bir çıkardır.