Dr. Yasir Abdulaziz
TT

Batı medyasına bir bakış

2007 yılında o zamanlar nüfuzu ve prestiji olan bir Lübnan gazetesinde BBC için bir grup baş editör yetiştirme fırsatım oldu. Gazetenin kurucusu ve genel yayın yönetmeni ile tanışabildim.
Eğitim salonuna giderken, salona açılan koridorun duvarında şık çerçeveler içinde asılı duran gazetenin bazı ön sayfaları dikkatimi çekti. Ön sayfalar gazetenin, 30 yılı aşkın bir süredir Arap dünyasındaki önemli gelişmelerle medyatik ve siyasi olarak ilgilenme şeklini gözler önüne seriyordu.
Aralarında, Devlet Başkanı Enver Sedat'ın Kudüs ziyaretinin ertesi günü yayınlanan bir sayının ön sayfası da vardı. Üzerinde özenle inşa edilmiş ve aynı zamanda şaşırtıcı, kesin ve sert bir ifadeyle şu manşet atılmıştı: Düşkün, İşgalcinin Yanında.
Elbette burada kasıt, bir taraftan Devlet Başkanı Sedat’ı böyle nitelendirerek küçük düşürmek, diğer taraftan da İsrail’i ‘işgalci’ olarak nitelendirerek Tel Aviv’e karşı ilkeli duruşu vurgulamaktı.
Bu manşet atıldıktan 30 yıl sonra gazetenin kurucusuna şu soruyu yönelttim:
“Bu çatışmaya, gelişmelere ve tarafların duruşlarına ilişkin tüm öğrendiklerinizden ve gördüklerinizden sonra şu an geçmişe dönebilseydiniz, gazetenizde aynı manşeti tekrar atar mıydınız?”
Soruya hemen cevap vermedi. Biraz düşündükten sonra şöyle dedi:
“Evet, editoryal kararın etrafındaki vizyon, koşullar ve faktörler buydu.”
Lübnanlı büyük yazar ve düşünürlerden birinin ‘Öldür Onu’ (Devlet Başkanı Sedat’ı kastediyor) başlığıyla desteklenen bir başyazı ile söz konusu sert gazetecilik durumunun oluşturulmasında rol aldığını daha sonra öğreneceğiz. Bu büyük düşünür, kaleme aldıktan 40 yıl sonra bu başyazı için bir nevi özür dileyecek ve hatta “Beni utandırıyor” diyecekti.
Bu anlattığımız şey medyanın, özellikle büyük siyasi krizler ve dönüşümler yaşanırken aşırı derecede taraflı hale gelebileceği ve bunun arkasında, aracın doğası, finansmanı, faaliyet gösterdiği ülke ve yazı işlerinden sorumlu kişilerin ideolojik ve siyasi konumlarıyla ilgili yapısal nedenlerin olabileceği gerçeğini somutlaştırıyor. Bu medyanın bir kısmı, krizin hararetine ve çatışmanın şiddetlenmesine göre cinayete ve şiddet kullanmaya teşvik etme noktasına kadar gidebilir.
Yukarıda bahsi geçen Lübnan gazetesinin kurucusunun, medya araçlarının faaliyet gösterdiği ülkelerle ilgili sıcak kriz zamanlarında bir dizi prestijli Batı medya kuruluşunun bariz tarafgirliğinin örneklerini sayıp dökerek verdiği yanıtı açıklamaya başladığını unutmamalıyım.
Bizler Arap dünyasında, medyada sert ve şok edici bir şekilde taraf tutuyoruz ve bunu daha sonra yapısal mülahazalarla haklı gösterebiliyoruz. Hatta geri adım atıp bunun için özür dileyebiliyoruz. Ancak kendimizi hiçbir zaman ilham kaynağı olarak konumlandırmadık ve Batılıların yaptığı gibi medyada bir olay ile ilgili düzenleme yapıp başkalarının standartlarına uymasını sağlayarak dersler vermedik.
Şu an gündemde olan Ukrayna krizi ile birlikte Batı medyasının büyük bir kısmı tarafgirlik batağına düştü. Öyle ki tamamen objektif bir şekilde şunu söyleyebiliriz: Batı basını, akademilerin tespit ettiği ve el kitaplarının teşhis ettiği bir medya hatasını ısrarla ve tutkuyla işlemeden duramuyor.
Bu bağlamda biz ve aynı şekilde bazı saygıdeğer Batılı araştırma merkezleri, ırkçılık duygusunun haber sektöründeki hakimiyetini inceleyeceğiz. Haber sektörünün bu konudaki yaklaşımı, çeşitli ifadelerle ortalıkta dolaşan ancak tek bir anlamı olan şu ifadeden de anlaşılabilir:
“Bu, Ortadoğu vatandaşları veya siyahiler değil, arabaları olan beyaz Avrupa vatandaşlarına nasıl oluyor?”
Bu şok edici ve tehlikeli yaklaşım içinde, sıfatların çıkarlara göre değiştirildiği yanlı kalıplaşmış ifadeler bulacağız. Mesela Ukrayna örneğinde, Ortadoğu’da hakim yargı kalıbı olan ‘terörist’ yerine ‘özgürlük savaşçısı’ terimi kullanılıyor.
İster asker ister sivil olsun Ruslara karşı şiddeti teşvik eden, sivillerin savaş faaliyetlerine katılmasını haklı çıkaran, bunu ‘kahramanlık’ olarak addeden ve iki dünya savaşı sırasında olanları ve akabinde Kıta’daki ve Batılı güçlerin dışındaki ülkelere yönelik işgal ve bombardıman turlarını unutup, ‘Avrupa bir savaşa tanık olamayacak kadar medeni’ fikrini çerçeveleyen haberler ortaya çıkacak.
Batı medyasının çoğu Ukrayna krizine ilişkin haberlerinde bariz bir tarafgirlik ile seçilmiş kaynakları esas alıyor. Batı medyası, Rus tarafının mazeretlerini sunmayacak. Şayet sunarsa da eleştiri, alay ve yalanlama konusu edilecek. Aynı şekilde kanallarındaki konuşmacıların büyük bir kısmı, Batılı resmi kurumlarla ilişkili uzmanlardan, eski yetkililerden veya destekçilerinden oluşacak.
Umarız Batı medyası en karanlık dönemlerde ve krizlerde bile medya çalışmalarını uygun bir mantık ve tutarlılık derecesiyle destekleyen uygulamalar oluşturup on yıllar boyunca geliştirdiği mirasına karşı farkındalığını geri kazanarak bu büyük hatasının farkına varır.