Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Not defteri ile tanışıyor musunuz?

Şimdiye kadar aldığım en değerli tavsiye yazı yazmam konusunda verilendi. O tavsiye beni bir okuyucudan, bir araştırma ve yazma aşığına dönüştürdü. Bu konudaki hikaye şöyle: Lise ikinci sınıftaydım. Bir öğretmenime fikirlerimden ve zihnimde dönen ve tartışmaya açmak istediğim fakat doğru zamanda hatırlayamadığım birçok sorudan bahsettim. Bu sorular, okul yolunda yürüyorken, kitap okumakla meşgulken, sınıfta otururken, bazen çiftlikte bazen de mezarlıktayken aklıma geliyordu. Zihnimde birden, bulunduğum zaman, mekân veya meşgul olduğum konuyla ilgisi olmayan fikirler beliriyordu. Kendime, “Daha sonra bu konu üzerinde düşüneceğim” diyordum. Ancak bu ‘daha sonra’ asla gelmiyordu. Çünkü düşünce yalnızca dakikalar içinde zihnimden uçup gidiyordu. Yeniden hatırlayamıyordum.
Öğretmenim, bunun ‘zihin dalgınlığı’ olarak adlandırıldığını söyledi. Bu, Mütenebbi’nin meşhur şiirinde bahsettiğine benzer bir durum: “Zihnimde uçuşan düşünceleri umursamadan rahat bir şekilde uyuyorum. Diğerleri ise ne anlattıkları konusunda birbirleriyle münakaşa içinde sabahlıyorlar.” Peki ne tavsiye edersiniz? dedim. Öğretmen koltuğundan doğruldu ve ceketinin içindeki küçük cebi işaret ederek, “Not defteri denen şeyle tanışıyor musun?” diye sordu. “Evet, buna not defteri diyorlar. 100 fils değerinde olduğunu biliyorum” dedim. “O halde bir tane al ve bir dolma kalemle birlikte cebine koy. Ne zaman kafana bir şey takılır ya da bir fikir gelirse, sana onu hatırlatacak üç-dört kelime yaz. Ama bunu yapmayı asla erteleme” dedi.
O günden beri düşüncelerimi ve sorularımı kaydetmeye özen gösterdim. O an bir satırlık ya da daha kısa bir not alır, akşam olduğunda o fikri ayrıntılı bir şekilde özel bir deftere geçiririm. İkinci yazının ilk fikirden çok daha geniş olduğunu ve hatta yeni soruları gündeme getirebileceğini fark ettim.
Sonra okuduğum makalelerin ve kitapların, dinlediğim derslerin ve bazen değerli olduğunu düşündüğüm bilgilerin özetlerini not almaya başladım. Bunlara, fikirlere ve sahiplerine ilişkin beni ilgilendiren gözlemleri ekliyorum. Günler geçtikçe bu düzenli bir alışkanlığa dönüştü. Defter, defteri takip eder hale geldi. Eski soruları ve okumalarımı hatırlamak için deftere dönmeye başladım. Bilgisayarı kullanmaya başladıktan sonra defter yerine bilgisayarda yazmaya başladım.
Bazı arkadaşlar bazen alıntıladığım görüşleri ve bahsettiğim yazarları soruyorlar. Hafızamın demir gibi olduğunu ya da bütün gün okuyarak geçirdiğimi düşünüyorlar. Aslında tek silahım, çok eskilere dayanan, üzerine onlarca makale ve araştırma makalesi yazdığım o özetler ve notlar.
Bana kendim için yaptığım en iyi şeyi soracak olursanız, bunun yazma pratiği yapmak ve yazmak olduğunu söylerdim. Çünkü bu, beni daha önce var olduğunu hayal bile etmediğim dünyalara girmeye sevk ederek düşüncelerimi düzenlememe yardım etti. Ayrıca birçok alanda, hatta odaklandığımı ve uzmanlaştığımı iddia ettiğim alanlarda bile bana zayıf bilgilerimi gösterdi. Yazmak, bana hayatın güzelliğini ve mutluluğunu hissettirdi. Bu da yazmanın meyvelerinden biri. Bu yüzden çalışma hayatımda aldığım en değerli şeyin o öğretmenimin tavsiyesi olduğunu düşünüyorum.
Okur arkadaşlarıma, ülkemizdeki ve dünyanın başka yerlerindeki tüm gençlere bir tavsiye verecek olursam; o da yazmalarıdır. Aklınıza gelen düşünceleri, dünyaya ve gördüğünüz, okuduğunuz ve duyduğunuz şeylere dair düşüncelerinizin ürettiği soruları ve gözlemlerinizi yazın. Yazmaya başlarsanız, bu doğal olarak sizi fikirlerinizi yaymaya ve bilim insanları ve eleştirmenler grubuna katılmaya yönlendirecektir. Çoğunuzun bundan hoşlanacağını düşünüyorum.