Abdulaziz Tantik
TT

İslam, insanın bütünlüğünü savunur…

Bütünlüğü dışlayan her yaklaşım, parçacı bir boyut olarak öne çıkar ve kendi içinde bir nakısa taşır. Parçanın bütünü kuşattığını göremeyiz. Bu mümkün de değildir. Bütün ise parçayı kuşatır ve onu yeniden anlamlandırır. Hatta parça, farklı bütünlükler içinde farklı anlamlar taşıyabilir bir istidada sahiptir. Bu yüzden bütünlük, insanın hayat karşısındaki duruşunu birinci dereceden belirleyici bir pozisyonu elinde tutmaktadır.
Modern yaşam, parçayı eksene alarak bütünü yadsıyan bir bakışı içselleştirmiştir. Son dönemde meydana gelen bütünlük vurgusu, modern düşüncenin pratik hayatta yeterli düzeyde bir anlama karşılık geliştirmediğini ve hep parçacı yaklaşımın insanı da parçaladığını ve şizoid bir karaktere taşıdığını gözlemledikleri içindir. Uzmanlığın kendi içinde bir körlük oluşturduğunu ve bütünü kavramada yetersiz kaldığı ise tartışılmaz bir gerçeklik olarak orada durmaktadır. Hâlbuki yaşamın kendi bütünlüğü dahi doğru kavranılmadığı zaman sürekli insana sorun üreten bir doğal durum ile karşı karşıya kalınabiliniyor. Bütünlük vurgusu, varlık kategorilerinin ve bu kategorilerin birbiri ile ilişiğini ve ilişkisini dikkate almayı, farklı insan tipolojilerinin bir bütün içinde anlamlı bir birliktelik oluşturabilme zemini bulmayı ve ortak ideal ve ortak idrak için tek şart, bütünlüğün oluşturduğu bir atmosfer içinde düşünebilmeyi başarabilmeyi gerektirir.
İslam, insanın bütünlüğünü savunur. Bu yüzden iman ve salih amel bir bütünlük içinde kavranılır. İman ayrı, salih amel ayrı bir konuma sahip değildir. Birbirinin mütemmim cüzüdür. Ayrılıkları ve gayrılıkları sadece isimlendirmeden ibarettir. Tarihte hukuki veçhesi dikkate alınarak bu ayrım yapılsa da, olup biteni yeniden düşündüğümüzde, bu ayrımın sahih ve sahici bir karşılığı oluşmamıştır. Kalıcı olan ile geçici olanı birbirlerinin yerine ikame etmenin getirdiği sorundan neşet ettiği belli olan bu sorunu yeniden asli hüviyetine tevdi etmeli; bir müslüman, mümin ve muvahhit olarak... İman ve salih amel ayrıştırılamaz bir bütünlüktür...
Sorunun ne olduğuna dair yanlış bakışlar, yanlış tartışmalara neden oluyor. Bu yüzden bir türlü gerçek gündeme taşınamıyor olgu... Hâlbuki önce sorunu doğru tespit etmek elzemdir. Ama bunun için hem teorik bir akla, hem de analitik bir zihne ihtiyaç vardır... Ortada bu ikisinden bir eser var mı?
Sorun çok büyük ve çok derin... Bu sorunu çözmek içinde gerçekten çok güçlü bir akıl potansiyelini harekete geçirmek şarttır. Bu meselenin gerek şartı da farklı akılları salt bilme duygusuyla ve hakikat aşkı ile bir araya toparlayacak bir zemine ihtiyaç vardır.
Ancak, siyasetin baskın karakteri altında bu kadar çok ezilirken, fikriyat ve düşünceye yönelik bir ilginin varlığını oluşturmak içinde çok güçlü bir çabaya ihtiyaç hâsıl olacaktır. Her alanda elzem olan bütünlük vurgusu tabi ki dini zeminde de en gerekli olana tekabül eder.
Din ile sahici bir ilişki ve yönteme dayalı bir bakış üzerinden yaklaşım gerçekleştiğinde bütünlüğünü görme imkânı doğar. Vahyin bütünlüğünü ve hedefini doğru tespit etmek ancak ruh beden bütünlüğünü doğru kavramakla ilişkilidir. Burada ruh beden ilişkisini lafız mana ilişkisi olarak da düşünebiliriz. Ya da farklı yöntemler üzerinden elde edilen disiplinleri üst bir bakış üzerinden kendi disiplin olma hüviyetlerinden bağımsız yeniden ele almayı sağlayarak onları daha büyük bir bütünlük içinde anlamlı hale getirme arayışını güçlendirmek lazım…
Tarihsel yaklaşım, ruhu sabit bedeni değişken kabul ederek, ruha yeni bir beden ihdas etmenin doğru olduğunu söylerken modern bedeni, müslüman bir ruha giydirmek ister, bu ruhun yaralanabileceğini dikkate almayı düşünmez. Hâlbuki beden, ruhun kendini somut düzeyde gösterdiği ve bu bedenin varlığını sürdürdüğü sürece ruhunun güzelliğini görme imkânı doğurur. Bu yüzden tarihsel yaklaşım, modern yaklaşımın bir iz düşümü olarak vahiy ile doğru bir ilişki kurma imkânına sahip değildir. Yani bütünlüğü göz ardı eden bir yaklaşıma sahiptir. Hâlbuki bütünlük arayışı, lafız ve anlamda olduğu gibi illiyet ve makasıtta da ve ruh ile bedende olduğu kadar, nass ve uygulama olan sünnette de gerekli olana tekabül der. Vahyin nebevi uygulamasını dikkate almayan her yaklaşım, vahyin yorumunu kendi müktesebatı çerçevesinde yapacağı için bir başka yoruma da açık kapı bırakır ki, bu durum gerçek anlamda bir karmaşa ve kaotik duruma yol açar. Belirli bir yöntem üzerinden içtihat yapmak ile kendi müktesebatı içinde yorum yapmak arasında dağlar kadar fark vardır. Fakat maalesef bu fark bir türlü görülememektedir. Bunun müsebbibi ise modern epistemenin temel kabullerini kendi kabulü haline dönüştürmektir. Farkında olmadan modern epistemeye dayalı yorumu içtihat ile yer değiştirerek, öznel bir yorumu mümkün görme, bu da beraberinde parçalanmayı zorunlu kılıyor ve bütünlüğü parçalıyor. İşte yaşadığımız sorunun serencamı burada gizli…
Burada temel bir konuya dikkat çekmekte yarar var: Bir kavramı kullanırken modern bağlamı ile kadim bağlamı arasındaki farkı ve yeni anlamı dikkate almadan kullandığımızda sorunu çoğaltırız. Akla gelebilecek her kavramın bu anlamda ikili bir anlamı vardır. Ve her kavram, modern epistemoloji ile yeni bir anlama ve kavrayışa ulaşmıştır. Bu yüzden kavramı kullanırken ve itiraz ederken bu temel gerçekliği dikkate almalıyız ki birbirimizi doğru anlayalım. Kullanıma dâhil edilmiş her kavramın bu tabiatı dikkate alınmadığı için sürekli farklı düşünülüyor gibi bir zanna neden olmakta ve Müslümanların ortak bir idrak üzere buluşmasına engel olmaktadır. Tartışmalara dikkatle bakıldığı zaman, genel itibarı ile birbirini doğru anlayamadıkları için tartışmaların uzadığını ve birbirinden uzaklaşıldığı görülür.
Seküler kültürün ürettiği temel kodlar üzerinden vahyin veya dinin doğasının doğru anlaşılmasını beklemek, Müslüman’ın kendisini aldatmasından başka bir işe yaramaz. Bu durum sadece modern dönem için geçerli değil, tarihsel zeminde İslam düşüncesinin farklı ekolleri açısından geçerliliği olan bir olgudur. Mezheplerin oluşması yöntem farklılığına tevdi edilebilir. Farklı disiplinlerin; fıkıh, kelam, felsefe ve irfan/tasavvuf ise bütünlüğü kaybolan düşüncenin eksik kalan yerini doldurma arayışı olarak öne çıktığı gözlenmektedir. Çünkü her disiplin insanın farklı bir boyutuna işaret eder ve ona hitap eder. Bu, insanın çok katmanlılığının neye tekabül ettiğini göstermesi açısından da önemli bir durumu işaret eder. İslam, insanın bu çok katmanlılığını dikkate alarak ona seslenir. Kuran ayetlerinin ve kıssalarının bu gözle yeniden ele alınması elzem hale gelmiştir.
Vahiy, insana hitap eder. Bu hitapta, gök, yer ve arasındakilere de gönderme yapılır. Ve insanla ilişkisi ortaya çıkartılır. Aynı şekilde göğe dikkat çekerken, melekût âlemine de gönderme yapılır. Ulûhiyete yönelik hem tespitler, hem yanlış algılar düzeltilir. Buna yönelik ayetler indirilir. Aynı şekilde, insanların birbirine yönelik ilgisini ve ilişkisini de belirleyecek ilkeler ve onların fıtratlarına gönderme yapılır. Varlığa dair hem ilke düzeyinde hem de bir bakış sunulur. Bu noktada yaratılış, yaratılışın formu, ruhu ve yaratılmanın anlamına dair vurgular dikkate sunulur. İnsana gerekli olan her ne varsa onu vahiyde görebiliyoruz. Bu da bize bütünlüğün vahiy açısından ne kadar önemli olduğunu gösterir. Benzer bir durum Resullerin öyküsü anlatıldığı ayetlerde de var. Böylece bir müminin karşı karşıya kalacağı durumların örneğinin farklı boyutları gözler önüne serilir. O örnekler, aynı zamanda insanların izlemesi gereken istikameti gösterdiği de söylenmelidir.
Vahiy; varlık, oluş, var oluş ve var olanlar hakkında insan için gerekli olan bilgiyi sunmaktan kaçınmamakta ve insana yol göstericiliğini tam olarak gerçekleştirmektedir. İnsan, kendi nankörlüğünü aştığı zaman bu durumu rahatlıkla görebilir. Bütün mesele; Müslüman’ın nereden başlaması gerektiği konusundaki kafa karışıklığını gidermesi, karşı karşıya kaldığı ve ciddi bir şekilde etkilendiği modern episteme ve düşüncesinin etkisinin dışına çıkmayı başarması, geleneksel tarihin sunduğu biçimi yeniden ele alarak, o tarihsel seyri içinde oluşan farklılığın biçimsel olduğunu ve ruhsal bir karakter taşımadığını görmesi, kendi döneminde anlamlı olan disiplinlerin bugün için yeni bir anlama tahvil edebilmenin yeni bir yöntem ile gerçekleşmesi gerektiğini anlamasıdır.
Başlangıç noktası, vahyin amacını öğrenmede güçlü bir istek duyma ve bunu yaparken, mümkün mertebe nesnel davranabilmeyi sağlamaktır. Bu nesnellik aynı zamanda farklı düşüncelerle karşılaştığında etki tepki üzerinden değil, anlama üzerinden bir bağ kurmayı mümkün kılar. Bu bağ ile o düşünceyi bugün yeniden inşa edebilme zemini kazanılır. Bütünlüğü sağlamaya matuf niyet ile bu niyeti gerçekleştirme azmini harekete geçirerek insanın, Allah’ın isim ve sıfatlarının taalluk ettiği doğru çerçeveyi, vahyin anlamını ve işaretini, nübüvvetin anlam ve önemini ve müminin idraki açısından değerini dikkate alarak yola çıktığı zaman ilahi yardımı da kazanarak yeni bir bakış ve yöntem üzerinden bütünlüğü eksene alan bir düşünceye sahip olabilir. Bu zor mu? Kolay olduğu söylenemez! Ama başarılamayacak gibi de değil!
Kuran bütünlüğü kadar sünnetin bütünlüğü ve İslam düşüncesinin bütünlüğü de dikkate alınarak yeni bir düşüncenin inşasında rol alınabilir. Kavramların yeni kazandığı anlamı dikkate alarak, yeni bir anlama geçiş için yeterli çabalar ortaya konduğunda bu yeni anlam üzerine bina edilecek düşünce kendini açığa çıkartır. Her şeyi ben yaparım anlayışı yerine bütünü dikkate aldığında ilahi yardımı da alabileceğini hesaba katmayı öğrenecektir. Bu mümin olmanın olmazsa olmaz vasfıdır.
‘Her şeyi ben yaparım’ yerine ‘bir şeyi yaparken ilahi yardımı nasıl elde edebilirim’ diye düşünmeye başladığı andan itibaren ‘doğru bir yerdedir’ demektir. İslam düşüncesinin kendi içindeki çoğulcu yapısı, bütünlüğe yönelik arayışta bizim için en güzel kaynak olacaktır. Red ve kabulün dışında anlamayı önceleyen yaklaşım, bu çoğulcu düşüncede işimize yarayacak olanın ne olacağı konusunda bize kolaylaştırıcı bir adım atmaya vesile olur.
Sabır, sebat, arayışın sürekliliği, yeniye açık olma, eskiyi, sırf eski diye reddetmeme gibi temel olgulara kişinin dikkat kesilmesi ve yola azimle devam etmesi ki ihsana nail olmasını sağlar…