Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Don Carlos Kahire’de

Bu makale, Ukrayna savaşının dehşetinden, uluslararası ve küresel düzende önünü açtığı dönüşümlerden bir gazetecinin aldığı kısa bir moladır. Gazeteciyi medya arenasını terk etmeye iten şey, "Don Carlos" oyununun gösterimine ve bu opera oyunu hakkında entelektüel bir seminere katılmak için yapılan cömert bir davetti. Gerçek şu ki, opera uzmanı değilim, uzun zamandır kültürel ilgi alanımda değildi ve onun hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ama onun klasik müzik ve bale ile birlikte güzelliği ve yüksekliği farklı karmaşıklık derecelerinden gelen yüksek bir kültür türü olduğunu biliyordum. Ancak yaklaşık 20 yıl önce, ABD'de bu konudaki en büyük uzmanlardan biri ve New York'taki Metropolitan Opera’nın mütevelli heyeti üyesiyle bir görüşme ile birlikte bunun gibi yüksek bir sanatı anlama ve onu takip edilen bilgi alanlarına ekleme yolculuğum da başladı. Bu eğilim, bahsi geçen dostun,  Amerikan kurumunu (Metropolitan Opera) çeşitli opera oyunlarının sahne alacağı yerlerin bir dizi Mısır kültür kurumunu da kapsaması için ikna etmesiyle desteklendi. Bunlar arasında Mısır Opera Binası, Kahire'deki Amerikan Üniversitesi, İskenderiye Kütüphanesi ve turizm şehri el-Gouna yer alıyor. Aslında opera sanatı Mısır'a yabancı değil ve İbrahim Paşa Meydanı'ndaki opera binası şaheserler arasında adı geçen bir mimari yapıydı. Hatta şaşırtıcı bir şekilde, bu sanat ülkenin kırsal kesimlerine kadar yayılmıştı. Buhayre’ye bağlı Demenhur kentinde de bir opera binası inşa edilmişti. Ancak opera binası yandıktan ve Zamalek Adasında yeni bir opera binasının inşa edilmesinden sonra bile, yukarıda bahsettiğimiz son yıllardaki gelişmelere kadar bu sanata ilgi sınırlı kaldı.
Ansiklopediler ve sözlükler, opera sanatının nispeten modern olduğunu ve müzik ile şiir veya başka herhangi bir metin türünü bir araya getirmek için 17. yüzyılın başında ortaya çıktığını belirtir. Kısacası opera, diğer tüm müzikal performans biçimlerinden iki açıdan farklı görünür; birincisi, insan hayatındaki temel sorularla, problemler ve karmaşıklıklarla yüzleşmesidir. İkincisi, ifadelerine çok yüksek derecede bir müzikal yoğunluk kazandırmasıdır. Aynı durum, sadeliğine rağmen, müzik nedeniyle izleyici ve dinleyici üzerinde çok fazla baskı oluşturan metnin kendisi için de geçerlidir. Sık olan duraklamalar ve sessizlik anları da aynı şiddetli etkiyi yaratır. Gerçek şu ki opera, izleyicilerin sona erdiğinde zihinsel ve fiziksel bir bitkinlik hissettiği belki de tek müzikal ifade biçimidir. Gösterinin sonunda seyircilerin orkestra şefini, ekibini, oyuncuları ve oyunu kutlamak için şiddetle alkışlamalarının aslında sonunda gelen ani gevşeme halinin ya da büyük insani problemler, sorular ve çelişkilerle saatlerce yüzleşmeden sonra gelen bir tür kurtuluşun ifadesi olması muhtemeldir. Opera, daha çok insanın varoluş sorunlarıyla ilgilenir. Aslında, çoğu opera oyunu basit hikâyelere dayanır, ancak ilk bakışta göründüklerinden daha karmaşıktırlar. Çünkü aşk ve nefret, ihanet ve intikam gibi karmaşık meseleler etrafında dönerler.
Don Carlos operası, insan, otorite ve din arasındaki üçlü bir etkileşim yoluyla insanın bu büyük karmaşıklıklarından ve sorularından biri etrafında döner. Yazarı Friedrich Schiller'in yazdığına göre, Don Carlos, İkinci Philip'in demir yumruktan yönetimi ve Engizisyon Mahkemeleri’nin yürüttüğü dini terör altında titreyen bir toprakta, 16. yüzyıl İspanya'sında geçmektedir. Philip'in kendisine ek olarak, ana karakterlerin tümü sarayın sakinleridir; genç karısı Fransız Prenses Elisabeth de Valois, endişeli ve kararsız oğlu Don Carlos, asil, güzel ve kendini beğenmiş Prenses Eboli, idealist,  reformun korku bilmeyen destekçisi Posa Markisi, dini arınma ve fanatizmin inatçı temsilcisi baş engizitör. Oyun, birbirlerini aldatan, tehdit eden ve komplo kuran bu 6 kişi etrafında döner. Bireysel komploları, toplum ve devlet yönetiminin en önemli sorunlarıyla ilintilidir. Metin, başyapıtı Aida ile tanınan Verdi tarafından bestelenmiştir. Verdi'nin operalarının çoğu, genel olarak kamusal ve özel meselelere bu ikili odaklanmayı takdim eder. Don Carlos oyununda, karakterlerin fikirlerin ve ilkelerin açık bir şekilde somutlaşmasını temsil ettikleri görülür. Aynı şekilde yerel anlaşmazlıkların, Schiller ile Verdi'nin liberal insanlık ve özgürlük değerleri ile otoriter yönetim ve aşırı dinci ideolojinin ikili despotluğu arasındaki savaşın vekiline dönüştüğü görülür.
Metnin geçtiği ortam, Rönesans'ın başlangıcından ve Kristof Kolomb'un yeni bir dünyayı keşfinden ilham almıştır. Ama öte yandan, Endülüs'ten Arapların ve İslam’ın çıkışını takip eden, insanların açıkladıkları ile yetinmeyip gizli inançlarını ve niyetlerini sorgulayan Engizisyon Mahkemeleri ile vücut bulan fanatizm ve aşırılığın görüldüğü bir dönemden esinlenmiştir. Genel olarak oyun, Don Carlos ve İspanya Kralı Philip ile savaş halinde olan Fransa Kralı'nın kızı Prenses Elizabeth arasındaki bir aşk hikâyesidir. Pratikte savaşın sona ermesi için prenses sevdiği prensle değil babasıyla evlenir. Ne prens ne de prensesin seçme özgürlüğü yoktur. Ama opera metninde bizim için önemli olan nokta, savaşı, aşkı, kralları, prenses ve prensi tek bir metinde topladığınızda, elde edeceğiniz gelenekler arasındaki patlayıcı etkileşimler, baş engizitörün başrolü oynadığı ve tüm konuyu özgürlük ve ölüm arasında zor bir seçime dönüştüren yeni düşüncedir. Aslında opera oyunundaki soruşturma süreci, sadece fiil bazında insanın günahlarından arınmasını değil, bir tür niyetlerinin de araştırılmasını ve arındırılmasını içerir.
Hikâye ve müzikten kaynaklanan bu hararetli zıtlıkların ve şiddetli duyguların kökleri eski çağlara dayanmaktadır. Nitekim eski Mısır mitolojisinde bunun kökenlerine rastlarız. Mısır mitolojisinde hikâyenin kahramanları; aşkı, fedakarlığı ve kurtuluşu temsil eden tanrılar İsis ve Osiris, kötü, kardeşinin tahtına göz koyan, onu öldürerek vücudunu paramparça eden ve Yukarı Mısır’dan Lübnan kıyılarına kadarki bölgeye dağıtan Osiris’in kardeşi Set, annesinin babasının bedenini bir araya getirip ona yeniden ruh üfledikten sonra amcasından intikam alan, adaleti tesis eden ve dengeyi sağlayan İsiris ve Osiris’in oğulları Horus’tur. Burada bizim için önemli olan, anlatının yarattığı duygular değil, daha ziyade, insanın her zaman cevabını aradığı iki soruya verdiği yanıtlarla verdiği derslerdir. Bu sorularda ilki; biz nereden geldik? Hikâyenin bu soruya verdiği cevap, aşktan geldiğimizdir. İkincisi; ölümden sonra nereye gideceğiz? Bunun cevabı da oradaki yaşamımızı sorulacak hesap ile iyilik ve kötülükleri tartan mizanın ağır basan kefesinin belirleyeceği başka bir dünyadır. Dini sistem bu temel üzerine kuruldu. Semavi dinler geldiklerinde hak, doğruluk ve adalet yolunda gittiler. Ama bir yandan da radikaller, fanatikler, arınma ve kurtuluş isteyenler tarafından ele geçirildiler. Bizim zamanımızda ve bölgemizde, Engizisyon Mahkemelerinin başında baş engizitör değil, Müslüman Kardeşlerle başlayan ve DEAŞ ile bitmeyecek aşırılık yanlısı örgütler yer alıyor. Hepsi de "mümin insan", öldürme ve terör ile var olabilen bir "teokratik devlet" kurma peşindeler. Bu, operanın ne Arap dünyamızda ne de onun dışında çözemediği temel bir insani düğümdür.