Tevhidin dördüncü merhalesi, rububiyet ile alem ve insanı yönetmekte tevhittir. Rububiyette tevhidin iki boyutu vardır:
1- Tekvinî yönetim;
2- Teşriî yönetim.
Teşriî yönetimi ayrı bir ilkede bahsedeceğiz. Şimdilik tekvinî yönetim çerçevesinde tevhidi ele alalım.
Tekvinî yönetim, varlık alemini yönetmektir; yani varlık aleminin yönetimi -onu icat edip yarattığı gibi- tek ve eşsiz olan Allah Teala'nın elindedir. İnsanların işlerinde bir şeyi meydana getirmekle yönetmek birbirinden ayrılabilir; örneğin birisi bir fabrikayı yapar ve diğeri ise onu yönetir. Fakat varlık aleminde, yaratanla yöneten bir kişidir ve buradaki nükte ise alemin yönetiminin onun yaratılışından ayrı olmayışıdır.
Peygamberler tarihi, yaracılıkta tevhid meselesinin onların ümmetleri arasında tartışılan bir konu olduğunu göstermektedir; eğer şirk vardıysa, genellikle alemin yönetimi ve onu izleyerek kulluk ve tapınma hakkında söz konusuydu. Hz. İbrahim döneminde müşrikler sadece bir tek yaratıcıya inanıyorlardı; fakat yanılarak alemin yöneticisinin yıldızlar, ay veya güneş olduğunu sanıyorlardı; Hz. İbrahim'in (as) onlarla tartışması da bu konudaydı.
Nitekim Hz. İbrahim'den (as) sonra yaşayan Hz. Yusuf'un (as) döneminde de şirk; ilah ve rububiyet konusunda söz konusuydu -sanki Allah alemi yarattıktan sonra, onun yönetimini diğerlerine bırakmıştı- ve bu konu Hz. Yusuf'un (as), zindan arkadaşlarıyla konuşmasından apaçık anlaşılmaktadır. Onlara şöyle diyor ki: "Çeşitli tanrılar mı iyi, yoksa her şeyi (hükmü altında tutan) kahredici Allah mı?" (Yusuf, 39)
Yine Kur'an ayetlerinden, Resulullah (sav)'in dönemindeki müşrikler kaderlerinin bir bölümünün mabutlarının elinde olduğuna inandıkları anlaşılmaktadır. Nitekim şöyle buyuruyor: "Kendilerine destek olsunlar diye Allah'tan başka tanrılar edindiler." (Meryem, 81)
Yine şöyle buyuruyor: "Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'tan başka tanrılar edindiler. (O tanrılar) kendilerine yardım edemezler. Tersine, kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir." (Yâsîn, 74-75)
Kur'an-ı Kerim çeşitli ayetlerde müşrikleri, "siz kendilerine ve tapanlara bir yarar veya zarar dokundurmaya gücü yetmeyen şeylere tapmaktasınız", diye buyurmaktadır. Bu gibi ayetler, Hz. Resulullah (sav)'in dönemindeki müşriklerin, mabutlarının yarar ve zarar verebildiğine inandıklarını ve bunun da onların putlara tapmalarına neden olduğunu göstermektedir. Hz. Resul-i Ekrem (sav)'in dönemindeki müşriklerin inançlarını ortaya koyan bu ve benzeri ayetler, onların yaratıcılıkta tevhide inanmakla birlikte, Allah'ın ilahlığı konusunda bazı şeylerde müşrik olduklarını ve o şeylerde kendi mabutlarını etkili bildiklerini göstermektedir. Kur'an-ı Kerim onları putlara tapmaktan alıkoymak için bu inancı batıl bilerek, "sizin mabutlarınızın böyle bir rolü olamaz", buyuruyor.
Bazı ayetler ise müşrikleri, Allah Teala için eş ve benzer tuttukları ve onları Allah kadar sevdikleri için kınıyor: "İnsanlardan kimi, Allah'tan başka eşler tutar, Allah'ı sever gibi onları severler." (Bakara, 165)
Allah Teala'ya ortak koşmanın kınandığı diğer ayetlerde de görmekteyiz ve bu ayetlerden anlaşıldığı üzere, müşrikler onların Allah Teala'nın özelliklerine sahip olduklarına inanıyorlardı. Daha sonra onların bu makamlara sahip olduklarını sandıkları için de onları severek adeta kendilerine tapınıyorlardı. Başka bir tabirle: Onları bazı açılardan Allah Teala'nın eşi, benzeri ve şeriki sandıkları için onlara tapıyorlardı.
Kur'an kıyamet gününde müşriklerin kendilerini ve putlarını şöyle kınayacaklarını beyan ediyor: "Vallahi biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz! Çünkü sizi (putları) âlemlerin Rabb'îne eşit tutuyorduk." (Şuarâ, 97-98)
Evet, Allah Teala'nın ilahlık dairesi çok geniştir; bu nedenle Hz. Resul-i Ekrem (sav)'in dönemindeki müşrikler rızık, diriliş, emanet ve alemin genel yönetimi gibi önemli konularda muvahhid idiler.
Nitekim şöyle buyuruyor: "De ki: Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da o kulak(lar)ın ve gözlerin sahibi kimdir? (Onları yaratıp yöneten kimdir)? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Kim buyruğu(nu) yürütüyor (kainatı yönetiyor)? "Allah", diyecekler. De ki: O halde (O'nun azabından) korunmuyor musunuz?!" (Yunus, 31)
"De ki: Biliyorsanız (söyleyin) dünya ve içinde bulunanlar kimindir? "Allah'ındır", diyecekler. O halde neden anmıyorsunuz? de. Yedi göğün Rabb'i ve büyük Arş'ın Rabb'i kimdir? de. Bunlar, "Allah'ındır", diyecekler. O halde neden (O'nun azabından) korunmuyorsunuz?! de." (Mü'minûn, 84-87)
Fakat bu kişiler, daha önce değindiğimiz Meryem ve Yâsîn suresinin ayetleri gereğince, savaşta galip gelme, yolculukta tehlikeden korunma gibi şeylerde alemin kaderinde mabutlarının bir etkisi olduğunu sanıyor ve bundan da öte, şefaati onların hakkı bilerek onların Allah Teala'nın izni olmaksızın şefaat edebileceklerini ve şefaatlerinin etkili olacağını sanıyorlardı.
Dolayısıyla, bazı kişilerin, bazı şeylerin yönetimini Allah Teala'ya has bilerek müvahhid olmalarıyla şefaat, yarar ve zarar sağlamak, izzet ve mağfiret, yönetim ve bazı işleri elinde bulundurma gibi şeyleri mabutlarına ait bilip onlarda mabutlarının etkili olacağına inanmaları arasından bir çelişki yoktur.
Evet, bazen müşrikler Allah'a ortak koşmalarına ve putperestliklerine geçerlilik kazandırmak için şöyle diyorlardı: Bizi putlar aracılığıyla Allah'a yakın olmak için onlara tapıyoruz (yani yaşamımızda onları etkili bilmiyoruz). Kur'an-ı Kerim onların bu izahını şöyle naklediyor: "Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz." Ancak ayetin devamında onların bu konuda yalan söylediklerini açıklıyor: "Allah, yalancı, nankör insanı doğru yola iletmez." (Zümer, 3)
Fakat rububiyet ve ilahlıkta tevhid, insan ve dünya hakkında Allah'ın -küllî veya cüzî- izni olmaksızın Allah'tan başkasının her türlü bağımsız yönetim düşüncesini geçersiz kılmak anlamındadır. Kur'an-ı Kerim'in tevhidî mantığı, her türlü müstakil yönetim düşüncesini iptal ederek Allah'tan başkasına ibadeti batıl ve geçersiz bilmektedir.
Rububiyette tevhidin delili apaçık bellidir: Çünkü alem ve insan hakkında "yaratılış düzeninin yönetimi" onun "yaratılışı"ndan ayrı değildir. Ve eğer alemle insanın yaratıcısı bir kişiyse, onların yöneticisi de bir kişidir. İşte yaratıcılıkla alemin yönetimi arasındaki bu bağlantı nedeniyle Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de göklerin yaratılışından bahsederken, kendisini alemin yöneticisi olarak tanıtarak bağımsız buyuruyor:
"Allah odur ki gökleri, görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti, sonra Arş üzerine istivâ etti, güneşi ve ay'ı iradesine boyun eğdirdi. Hepsi belli bir süre için akıp gitmektedir. (Yaratma) işi(ni) O düzenler..." (Râ'd, 2)
Başka bir ayette varlık alemine hakim olan düzeni alemin yöneticisinin bir ve tek olduğunun delili kabul ederek şöyle buyuruyor:
"Eğer yerde, gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı; ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti." (Enbiyâ, 22)
Yönetimde tevhid, "Allah Teala'nın izniyle" görevlerini yerine getirmekte olan ve gerçekte Allah Teala'nın rububiyetinin mazharlarının bir cilvesi olan diğer yöneticilere inanmakla çelişmez. Dolayısıyla, Kur'an-ı Kerim rububiyette tevhidi vurgulamakla birlikte, başka yöneticilerin de varlığını açıkça vurgulayarak şöyle buyuruyor: "İşi düzenleyenlere..." (Nazi'at, 5)
Bir sonraki yazımızda devam edelim…
TT
Dördüncü Aşama
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة