Hamad Macid
TT

Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz

Arka arkaya iki Ramazan gecesinde iki ayrı camide yatsı ve teravih namazlarını kıldım. Her iki caminin imamı namazı kıldırırken kısalık, uzunluk ve hafiflikte iki farklı mezhebe göre hareket etti. İmamlardan birinin arkasında teravih namazını kılarken selam vermek neredeyse 6 dakika, diğer imamın arkasında kılarken ise 15 dakika sürüyordu. Elbette her ikisinin de asil amaçları vardır. En nihayetinde biri insanları ibadete teşvik etmek ve daha çok kişinin camiye gelmesini arzularken; diğeri mübarek Ramazan ayını en güzel şekilde değerlendirmeyi, mümkün olduğu kadar sevap kazanmayı amaçlıyor ki, bu da çekilen meşakkatle orantılıdır.
Görünen o ki amacı bu hayır ayında hayra koşmak olan, iki farklı mezhebi temsil eden ve farklı yaklaşımlara sahip iki imam arasında gayr-i iradi bir yarışma var. Ben de sahadaki sonuçlarına göre bu yarışmada hakemlik rolünü üstlenmeye çalışacağım. Birinci imamın arkasında on safı aşan bir kalabalık varken, namazı daha ağır kıldıran imamın arkasında ise sadece dört saf vardı.  Birinci imamla kılınan teravih namazında saflardaki eksilme yüzde 15 oranında iken, diğerinde yaklaşın yüzde 70 civarındaydı. Namazı daha rahat ve kolaylaştırıcı bir şekilde kıldıran birinci imamın arkasında namaz kılanlara baktığım zaman çocukları, gençleri, yaşlıları ve orta yaşlıları gördüm. Her yaş grubundan namaza gelmişlerdi ve çoğunluğu imamla birlikte teravih namazını tamamladı. Fakat namazı daha yavaş ve ağır kıldıran imamın arkasındakiler, farz namazından sonra bazı yaşça büyüklerin ve çocukların, bazılarının ise ilk teravih selâmından sonra gizlice çıktıklarını gördüm.
İki imam arasında kendiliğinden cereyan eden yarışın sonuçlardan ve istatistiklerden anlaşılan o ki, kolaylaştırmak nebevi bir ilkedir. Hz. Peygamber bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Namazı uzatmadan hafif kıldırın. Cemaatte küçük, yaşlı, hasta ve ihtiyaç sahibi bulunabilir.”
Muâz b. Cebel bir gün yatsı namazını kıldırırken Bakara sûresini okumuş, ziraatla uğraştıkları için yorgun düşen cemaatten bazıları onu Hz. Peygamber’e şikâyet edince Resûlullah ona, “Sen fitne mi çıkarmak istiyorsun?” demiş ve namazı daha kısa sûrelerle kıldırmasını istemiştir. Yine Muâz’ı Yemen'in Cened vâliliğine tayin ettiği sırada şu nasihatte bulunmuştur: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”
Hz. Peygamber’in bu nasihati yalnızca ibadetlerle de ilgili değildir. İhmalkâr, kusurlu ve insani hataların baskısı altında ayakları kayan zayıf kimseler için de geçerlidir. Bu kişiler dışlanmaya değil, onlara iyilik etmeye ve müjdelemeye daha layıktırlar. Kolaylaştırmak yerine zorlaştıran, müjdelemek yerine nefret ettiren az sayıdaki vaizin bunu yerine getirmediğine tanık oluyoruz. Mesela televizyonda bir sohbet programında genç kızın bir erkeğe duyduğu aşkla ilgili hakarete varan sert sözler işittim. Bu kişiler iyi bir iş yaptıklarını zannediyorlar, fakat şayet fıkıhtan bir parça anlamış olsalardı Rabbinin alemlere rahmet olarak gönderdiği kulunun ardından giderdi.
Sahih bir hadis-i şerifte şöyle geçer:
“Bir adam kendisine haram olan bir kadını öpmüş, daha sonra Hz. Peygamber’e gelerek bunun kefareti hakkında soruşturunca şu ayet-i kerime nazil oldu: “Gündüzün iki tarafında gecenin de gündüze yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir” (Hûd Suresi, 114). Adam: ‘Bu yalnız benim için mi?’ diye sorunca, Hz. Peygamber: ‘Senin ve ümmetimden başka kimseler için’ diye cevap verdi.”