Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Kaçınılmazlık ve kınama arasında savaşın anlamı

Savaşların bir görevi vardır; aynı şekilde barışın da bir rolü ve etkileri. Tarih boyunca savaşlar, inceleme ve analizlerde yerini almıştır. Savaş, sonrasında yeni bir coğrafyanın oluşturulduğu, çeşitli olasılıkların masaya yatırıldığı ve birçok yolun değiştirildiği ‘tarihin yüksek bir zirvesini’ teşkil etmektedir. Savaşlar bazen de barışı sağlamanın en iyi yoludur.
Savaştan, tarihten ve insanlardan bahseden çok sayıda araştırma var ki bunların sonuçları kabul ile reddedilme arasında gidip geliyor. Bu nedenle savaşla ilgili durumun hikayesi, iki söz ve iki teori arasındaki çatışma olarak özetlenebilir. Yunanlılar şiddetli savaşlara girdiler ve bu nedenle ateşin ve oluşun filozofu olarak bilinen Herakleitos savaşı ve çatışmayı ‘varlığın ilkesi’ olarak düşündü. Bu nedenle savaşı, savaş düşmanı olan Kant'ın aksine ‘tarihin hareketini hızlandırma ve nesnelerin dönüşümünde’ etkili bir araç olarak gördü. Kant, savaş fikrini sona erdirmek ve onu milletler arasındaki çatışmayı savaş fikrinden daha gelişmiş hale getirebilecek başka ahlaki fikirlerle değiştirmek için “Ebedi Barış” isimli denemesini kaleme aldı.
Tam bir Hegelci olan Fukuyama, savaşı tarihin canlılığının bir parçası olarak görür. Karşıtların mücadelesi, yeni olasılıkların ve imkanların yaratılması ve farklı dönüşümlerin formülasyonu hakkındaki Hegelci söylemin merkezinde yer alır. Savaşlar farklı gerçekler ve çeşitli yöntemler üretir. İkinci Körfez Savaşı'na bakarsak, ekonomik, kültürel ve sosyal alandaki etkisinin bugüne kadar nasıl genişlediğini görürüz.
Tarihin dayattığı ve yaşam sürecinin gerektirdiği zaruri savaşlar vardır. Yemen'deki koalisyon liderliğindeki savaş, başka bir çözüm olmadığı için gereklidir. Savaştaki tarafsızlık, düşmanca oluşumları ve gerçekleri kabul etmek anlamına gelir. Bu nedenle savaş uygun şekilde formüle edildi. Körfez, hedeflerine ulaşmak ve burada değişimi hızlandırmak için bir zorunluluk olarak gördüğü bu savaşın meyvelerini toplayacak.
Savaşın politik bir yorumu için gerekli olan kitaplardan biri de, Carl Frank Clausewitz’in “Savaş Üzerine” adlı eseridir. Yazar Ahmed Mahmood Alaw, “Düşünce Okullarında Savaş Felsefesi” başlıklı çalışmasında eseri özetlemiştir. Anatol Rapoport, Clausewitz’in eserinin tercümesinin girişinde savaş felsefesindeki üç ana düşünce okulunu şöyle zikretmiştir:
1. Felaket Okulu (The Cataclysmic)
2. Eskatolojik Okul (The Eschatological)
3. Siyaset Okulu (The Political)
Savaş felsefesiyle ilgilenen başka okullar da vardır, ancak üç okul en yaygın olanlarıdır. Ama başka bir deyişle savaş nedir? Araştırmacı bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Savaş (mecazi olarak) siyaset felsefesi okuluna göre (strateji oyunu) bir satranç oyunu olarak, eskatolojik felsefeye göre mesaj veya dramatik bir düğümün çözülmesi olarak, felaket okuluna göre ise ateş veya veba olarak kabul edilir. Fakat bu elbette farklı zamanlarda ve yerlerde hüküm süren savaşın tüm anlamlarını tüketmez. Örneğin çoğu zaman savaş, bir eğlence ya da macera olarak kabul edildi ya da şövalyelik döneminde, soyluların onurlu işler başarabileceği tek yerdi. Aztek uygarlığına göre ise savaş, aynı zamanda dini bir ritüeldi.”
Savaşla ilgili en önemli okullardan biri siyaset okuludur ve savaşı devletin elinde bir araç olarak gören Carl von Clausewitz, okulun temel direklerinden biri olarak kabul edilir. Ona göre savaş, ulusal politikanın akli (mantıki) bir aracıdır. Teorinin temel kavramları ‘akli’, ‘araç’ ve ‘ulusal’ kavramlarıdır. Bu görüşe göre, savaş kararı şu şekilde verilmelidir: Öncelikle savaşın maliyet ve faydalarına ilişkin tahminlere dayanması anlamında ‘akli ve mantıki’, ikinci olarak kendisi için değil, belirli hedeflere ulaşmak için başvurulduğu ‘bir araç ya da vesile’, üçüncü olarak ise, hedefinin devletin ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek anlamında ‘ulusal’ olmalıdır.
Özetle bugün tanık olduğumuz savaşlar, tarihin gerçeğe olan tanıklığının bir göstergesidir. Bu cehennemi mücadeleler olmadan, insanlık donuklaşır, kireçlenir, umutsuz ve uyuşuk hale gelir. Savaşlar dengeler yaratır, güç dengesini değiştirir ve terazinin kefesi tek tarafa meyletmez.
Dünyanın yeni kutuplara, farklı ittifaklara ve alışılmadık alanlara şiddetle ihtiyacı vardı. Siyasi ve ekonomik durum, bu doğal çatışmalarla büyük ölçüde değişecek. Savaş, insanın gelişiminin önemli bir parçasıdır ve o olmaksızın farklı deneyimlere doğru geçişler yapamaz. Savaşlar ve savaş üzerine düşünceler olmasaydı kendisiyle yazı yazdığımız teknikler bile gelişmezdi.