Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Küreselleşme öldü mü?

Sağdan ve soldan aydınlar küreselleşmenin ölümünü müjdelemekte yarışıyorlar. Dahası onu gömenler, ölümünü duyuranlar ve sanki sonsuza dek geçip gitmiş gibi avantajlarını ve dezavantajlarını saymaya başlayanlar var.
Küreselleşme kavramı yeni değil, ancak İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi, ardından gelen etkileyici ekonomik büyüme, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle Berlin Duvarı'nın yıkılması, ülkeler arasındaki alışverişlerin yoğunlaşmasına olanak tanıdı. 2008'deki büyük finans krizi yaşandığında ve buna 19 Amerikan bankasının çöküşü eşlik ettiğinde, mevcut dünya düzeninin bir tehdit ile karşı karşıya olduğu duygusu büyüdü. ‘Brexit’ ve İngiltere'nin neo-liberalizmin temel taşlarından biri olan Avrupa Birliği üyeliğinden vazgeçmesiyle bu fikir derinleşti. ABD eski Başkanı Donald Trump'ın başkanlık yeminini ettikten sonra yaptığı seçim zaferi konuşmasının en önemli noktasının ‘Önce Amerika’ sloganı olması ve büyük şirketlere yuvalarına dönme çağrısı yapması, bizzat liderinin küreselleşmeden vazgeçişiydi ve bu ona büyük bir darbeydi.
2020 yılında Fransız siyaset düşünürü Thomas Gignoli, 1992-2018 yılları arasında ‘küreselleşmenin nasıl 400 milyon insanın ölümüne neden olduğunu’, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sistemin sınırlı bir grup insanın lehine geliştiğini, çoğunluğu ise ekosistemlerin yok edilmesi, devletlerin özelleştirilmesi, özel sektörün serbest bırakılması, hizmette eşitliğin kaybedilmesi, yoksulluğun yayılması ve atmosferin kirletilmesi yoluyla sefalet içinde bıraktığını anlattığı kitabını yayınlamıştı.
İletişim köprülerini yıkan korona salgını, dünya birliğini hayal eden insanları aklıselime geri döndürdü. Joe Biden'ın iktidara gelişine eşlik eden iyimserlik, onun da serbest ticaretin kutsal ilkesini hiçe sayarak yurttaşlarına, ‘Amerikan mallarını satın alın’ tavsiyesinde bulunmasıyla çöktü.
Putin'in Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından Batılı ülkeler tarafından Rusya'ya uygulanan beklenmedik yaptırımlarla ‘küreselleşme öldü’ kulübü daha da güçlendi. Bu, herkesin ektiğini yemesi ve diktiğini giymesi gerektiğini keşfettiği belirleyici bir andı. Sanki insanlığın birliği, sınırların açılması, ülkeler arası ticari hareket ve faaliyetin özgürleşmesi, insan refahının önündeki engellerin kaldırılması teorileri hiç doğmamış gibi yüz yıl geriye gidildi.
Zamanımızın tuhaf paradokslarından biri, Şi Jinping'in küreselleşmenin en büyük fanatiği ve savunucusu haline gelmesidir. Çünkü küreselleşme, kendi deyimiyle ‘çağın akımı’dır ve büyük nehrin denize doğru yolculuğunda karşıt akıntılarla karşılaşması doğaldır, ancak hiçbir akıntı nehrin akışını değiştiremez. İtki gücü nehri ilerlemesini sürdürmeye iter ve karşılaştığı direnç onu daha da güçlendirir. Çin Devlet Başkanı böyle söyleyerek, dinamizmi ve birçokları için henüz inandırıcı olmayan dengeler kurma yeteneği sayesinde ülkesinin, azılı düşmanından kendisinden en büyük yararlanıcıya dönüştüğü bir ekonomi sisteminin öldüğü fikrini kabullenme mantığına boyun eğmeyi reddediyor.
Isaac Newton'un en önemli fizik yasalarından biri, "Her etkiye karşılık eşit büyüklükte ve zıt bir tepki vardır " diyen etki ve tepki yasasıdır. Bugün yaşadığımız şey, boyutu ile olağanüstü bir açılıma, insanlar arasında eşi görülmemiş devinime, rekor miktarlardaki alışverişlere, beklentileri aşan lükse, savurganlığa ve israfa, ölümcül çöküşlere neden olmadan bariyerler inşa etmenin zor olacağı ölçüde ulusların iç içe geçmesine bir tepkidir. Küreselleşmeyi bir yaşam doktrini olarak gören bir ülkenin lideri, bir sabah uyanıp bu aşamanın sona erdiğini deklare edemez, çünkü bu büyük bir felakettir. Fakir halkları bekleyen açlık ve sefaletten bahsediliyor, ancak bugün alınacak büyük kararların tüm dünya için feci sonuçlar doğuracağından çok sık bahsedilmiyor.
Dünyanın en ünlü uçağı Airbus, Fransa'nın Toulouse kentinin eteklerindeki dev fabrikalarda yapboz parçaları gibi monte ediliyor. Ancak parçaları, Çin ve ABD dahil olmak üzere dünyanın yaklaşık 30 ülkesinden hazır getirtiliyor. Çok sevdiğimiz iPhone, gerekli parçalarının yüzde beşinden daha azının mevcut olduğu Çin'de üretilen bir Amerikan telefonu. Gördüğümüz ve kullandığımız şekli alabilmesi için parçalarının geri kalanının dünyanın her yerinden toplanması gerekiyor. Mercedes’in fabrikaları kıtalara dağılıyor, bildiğimiz fiyata satılması için onun da parçaları denizleri, okyanusları ve ülkeleri dolaşıyor. Aksi takdirde Mercedes bildiğimizden bambaşka bir şey olacaktı. Verimlilik açısından mükemmel ve makul fiyatlarla ihtiyaçları karşılamanın en etkili yollarını bulmak için yüz yıl boyunca aralıksız devam eden bu yorucu arayış, yalnızca bir Batı dehası değil, büyük bir insani çabadır. Savaşlar, salgın hastalıklar, insanlığın kaderine bahis oynayan, zarar veren ve kargaşa çıkaran bir avuç kumarbazın yararlandığı ticari ve dijital fırsatçılık depremi, bütün bunlar, herkesi küreselleşmiş insan davranışlarını yeniden düşünmeye ve rotayı düzeltmeye zorlayacaktır. Bu Apocalypse (kıyamet) anı hakkında uyarıda bulunmayan, okumaya değer bir düşünür pek tanımıyorum. Ancak milyarlarına boğulmuş sağır kulaklar, bu çağrıları duymadı.
Küreselleşme ölmedi, sarsılıyor ama çökmeyecek. Engellerle karşılaşıyor, çünkü siyaset ve ekonominin yaşlıları 21. yüzyılda dijital öncesi bir mantıkla hareket ediyorlar. Kalabalıkları öldürücü korumacı sloganlara geri döndürüyor, ırkçılığı kışkırtıyorlar, dolayısıyla bu fırtına kolay atlatılamayacak.
Küreselleşmenin ekonomik bir yönü var ve bu çok önemli. Ancak kendisi, otoyol ağları, demiryolları, telefonlar, uçaklar, okyanuslarda dolaşan devasa gemiler ve son olarak internet ağı ile taçlanan ağlar dünyasının doğuşunun otomatik bir sonucudur. Küreselleşme, ahtapotun kolları gibi olan bu ağların ve uluslar arasında ürettiği etkileşimin toplamıdır.
Çin, en güvenli olan deniz ve kara yollarına dayanan ‘Bir Kuşak ve Bir Yol’ projesine odaklandığında pek de yanılmıyor. Ama 5G ve uzayı istila etmek ile başka bir tür genişleme hedefinden pek bahsetmiyor.
Küreselleşme bir anka kuşu gibidir, yanar ve yeniden küllerinden doğar ve o zamana kadar yürüyeceğimiz ‘Çile Yolu’ uzun ve dikenlidir.