Vahdettin İnce
Yazar
TT

Su, Ateş ve Ahlak masalı

Bir önceki yazımızda yaratılış (halk) ile yaratılışa uygun davranış (ahlak) arasındaki ilişkiye ve bunların aynı kaynaktan, yani Allah’tan (Halık) geldiklerine işaret etmiş, halk ve ahlakın kökü Halık’tır demiştik. Yani Halık, ahlakı halkı doğal sınırlarında tutması için bir kontrol mekanizması olarak göndermiş.
Geçenlerde aile büyüklerimizden birinden nakledilen Kürtçe bir hikaye dinledim. Tercümesi şöyle: Su, Ateş (halk) ve ahlak arkadaş olmuşlar. Birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış. Su ve ateş yaratılış özelliklerini sergilerken Ahlak onlara sınırlarını gösteriyormuş, gemi azıya aldıklarında onları durduruyormuş ki birbirlerine ve çevreye (mahlukat) zarar vermesinler. Bu denge içinde hareket ettikleri sürece de hem kendileri hem de diğer mahlukat verimli, coşkulu, mutlu bir hayat sürdürüyormuş. Bir gün kara kara düşünmeye başlamışlar, birbirimizi kaybedersek nasıl bulacağız diye.
Su atılmış, nehirlerin coşkulu, şarıl şarıl sesini duyarsanız, bilin ki ben oradayım. Ateş, demiş, bir yerde duman görürseniz, ben de oradayım. Ahlak, eğer beni yitirirseniz bir daha bulamazsınız demiş.
Hikayeyi dinlerken suyun sesini ta uzak doğu asyadan tsunami uğultusundan duydum, ateşi de dünyanın dört bir yanından yükselen ve ufukları karartan dumanlardan fark ettim. Ahlak ise görünmüyordu. Zaten suyun azgınlaşması, ateşin dünyayı alev topuna çevirmesi ahlakın kaybolduğunu gösteriyordu.
Ahlakın suyu ve ateşi yaratılışın hukukla belirlenmiş sınırları içinde tuttuğu zamanlarda savaşın da bir ahlakı vardı. İnsanlar haklı veya haksız gerekçelerle savaşırlarken henüz tümden ortadan kaybolmamış ahlakın etkinliği oranında hukuka riayet etmeye çalışırlardı.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası korkunç manzaralar seyrediyoruz. Elleri arkadan bağlanmış sivil insanların atıldıkları toplu mezarlar. Can havliyle komşu ülkelerin sınırlarına doğru kaçan milyonlarca insan. Yürek yakıyor. Hiçbir ahlaki kural gözetilmiyor. Ateşin çıldırması gibi yakıyor. Söndürmek için suyu dökecek ahlak hak getire.
Filistinlilere olumlu hiçbir getirisi olmadığı, tam tersine ölüm, yıkım, dehşet olarak geri döndüğü defalarca kanıtlanmış İsrailli sivillere yönelik saldırılar da hakeza. Özellikle Müslümanlar tarihte savaş ahlakına riayet etmeleriyle övünürlerdi. Düşmanları bile onların bu erdemli tutumlarını teslim ederler. Haçlılara tarihin en ağır hezimetini tattırmış Selahaddin’e en çok haçlılar saygı duyar, savaş ahlakına riayet ettiği için. Ne var ki bizim diyarlarda da ahlakın esamesi okunmamaya başladı.
Ve Ramazan günü Filistinli bir anne. Altı yetimi var. Bir gözü tamamen kör, bir gözü de çok az görüyor. İsrail askerleri insanın (ahlak hala olsaydı) kanını donduran bir soğukkanlılıkla ateş açıp öldürüyorlar çocuklarına iftarlık almak için dışarı çıkmış anneyi. Güpegündüz. Ahlak zembereği boşalmış dünyanın gözü önünde.
Sarışın Ukraynalı mazlumlara odaklanmış dünyanın vicdanından esmer Filistinli kadın için bir damla yaş bile akmıyor. Gerçekten yitip gitmiş yitip giden masaldaki ahlak gibi.
Suyun yakıp yıkan azgınlığını duyuyoruz. Cayır cayır yakan ateşin dumanları her yerden fark ediliyor. Ama ahlak göçüp gitmiş Halık ile bağını koparmış dünyadan.
Umut bahşeden ramazan iklimi olmasa “bir daha beni bulamazsınız” diyen masaldaki ahlaka hak vermek için her şey hazır.